* Milliyetçiliğe saldırıların küresel sebepleri
* Atatürk’ün örnek
aldığı devlet başkanı kimdir?
* Atatürk’e göre millet ve milliyetçilik
tanımı
* Türk Milleti’nin tek ve ortak tanımı nedir?
* Korkut Özal’ın
tarihi itirafından Erdoğan’a..?
* Türkçülüğün bugünkü esasları ne
olabilir?
Atatürk’ün millet ve milliyetçilik tanımı...
Millet:
Zengin bir hâtıra mirasına
sahip bulunan, beraber
yaşamak hususunda
müşterek
arzu ve muvafakatte samimi olan ve sahip olunan mirasın muhafazasına
beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların
birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir.
Türk milliyetçiliği:
Türk milliyetçiliği, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas
ve münasebetlerde, bütün muasır milletlere muvazi ve onlarla bir
ahenkte yürümekle beraber Türk içtimaî heyetinin hususi seciyelerini ve
başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmaktır.
Türkiye’nin kuruluşunda bazı ders kitaplarını bizzat Atatürk yazmış veya
yazdırmıştır. Bugün geometride kullandığımız bütün Türkçe kelimeler
Atatürk’ün eseridir. Vatandaş için Medeni Bilgiler kitabı da bunlardan
biridir. Atatürk bu eserde millet ve milliyetçilik meselesini şöyle
anlatır:
“Zengin bir hâtıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak
hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan ve sahip olunan
mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan
insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir.
Bu
tarif tetkik olunursa bir milleti teşkil eden insanların
rabıtalarındaki kıymet, kuvvet ve vicdan hürriyetiyle insanî hisse
gösterilen riayet, kendiliğinden anlaşılır.
Filhakika; maziden müşterek zafer ve yeis mirası;
İstikbalde tahakkuk ettirilecek aynı program;
Beraber sevinmiş olmak, beraber aynı ümitleri beslemiş olmak;
Bunlar elbette bugünün medenî zihniyetinde diğer her türlü şartların fevkinde mâna ve şümul alır.
Bir
millet teşekkül ettikten sonra, efradının devlet hayatında, iktisadi ve
fikri hayatta müştereken çalışmak sayesinde vücuda gelen milli harsta
(kültür) şüphesiz milletin her ferdinin çalışma hissesi, iştiraki, hakkı
vardır. Buna nazaran bir harstan olan insanlardan mürekkep cemiyete
millet denir, dersek milletin en kısa tarifini yapmış oluruz.
Bundan evvel tespit ettiğimiz târiften mülhem olarak diyebiliriz ki milliyet meselesi ferdî ve müşterek hürriyet meselesidir.
O halde meseleyi prensip halinde ifade edelim.
Türk
milliyetçiliği, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve
münasebetlerde, bütün muasır milletlere muvazi ve onlarla bir ahenkte
yürümekle beraber Türk içtimaî heyetinin hususi seciyelerini ve başlı
başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmaktır.”
Milliyetçiliği yeniden öğrenmeli ve öğretmeliyiz
Yıllardır medyada milliyetçilik üzerinde körün fili tarif etmesi gibi
bir tartışma sürüp gidiyor. Yazılanların, konuşulanların yüzde 90’ı
milliyetçiliği kötülemek içindir! Milliyetçilik, bir milletin enerji
direniş seviyesidir. Bu seviye aşağı çekildiği zaman, milletin
direnecek, hatta yaşayacak gücü kalmaz.
Millet, milliyet,
milliyetçilik konularıyla ilgili dünyada ve Türkiye’de çok bilimsel eser
vardır. Fakat niyet kötü olunca, bilime başvurmaya ne gerek var!
Bu meseleyi Türkiye’de en iyi aydınlatan bilim adamlarından biri rahmetli İsmâil Hâmi Dânişmend’dir.
Dânişmend, şöyle diyordu:
“Milliyet
prensibinin bütün milletler için müşterek bir târifi yoktur. Milletten
millete değişen birçok târifleri vardır. Fransızlar ’kültür’, Almanlar
’ırk’esasına göre izah ettikleri halde İsviçreliler ’vatan’,
Romanyalılar ’dil’, Avusturyalılar ’mezhep’esasına dayanmışlardır.
ABD’de ’vatandaşlık’, Çin’de ’kültür’, Batı Asya, Kuzey Afrika ve Arap
aleminde ’dil’esastır.
Fransız milleti, çeşitli ırkların birbirine
kaynaşmasından oluştuğu için Fransız milliyetçilerinin ’ırk’esasına
dayanması mümkün değildir. İsviçre için milliyeti ’dil’ile izah
ederseniz konfederasyonu dağıtırsınız.
Bütün dünyada milletler arasındaki bu ihtilâflar, yazık ki bizde fertler arasındadır.
Türkçülük
tarihinin son olgunlaşma devresinde tespit edilebilecek en acı vaziyet
işte budur. Bizde yalnız bir Türkçülük değil, birçok Türkçülük vardır ve
hatta bunlar arasındaki ihtilâflar zaman zaman husûmet derecesine
vardığı için Türkiye’de milliyet fikri henüz müşterek bir îmân esası
olamamış, bilâkis bir tefrika ve ihtilâf âmili şeklinde kalmıştır!
Herkes
milliyetçidir: Fakat milliyetin bütün milletçe müşterek ve mukarrer bir
mânâsı olmadığı için şahsî telâkkilere tabi muhtelif ve mütenâkız
târiflere tesadüf edilir. İşte bundan dolayı bizde milliyet ölçüsü
bazılarına göre ’ırk’, bazılarına göre ’kültür’, bazılarına göre
’vatan’, bazılarına göre ’Turancılık’, bazılarına göre ’Anadoluculuk’ve
hatta bazılarına göre ’vatandaşlık’tır. Dil, ideal ve tarih birliği de
bunlara eklenebilir.
Bu ihtilâflara resmî vesikalarda bile tesadüf edilir.
İlmî
bakımdan bunların hepsi de doğru ve hepsi de haklıdır. Yanlış ve haksız
olan nokta, bu ilkelerden her birinin bir târife esas kabul edilmesi ve
bu suretle umumi bir milliyet târifi yerine birçok mütenâkız târifler
ortaya atarak tehlikeli bir manevî tefrikaya meydan verilmiş olmasıdır
Milliyetin
târifi bir siyaset meselesi değil, bir ilim meselesidir. Şahsî ve
siyasî mülâhazalarla kurulmuş indî nazariyelerle keyfî târiflerin hiçbir
ilmî kıymeti yoktur.”
Türk milliyetinin tek ve ortak tanımı
İsmâil Hâmi Dânişmend “Türk Milliyetinin tek ve ortak tanımı” nın yapılabileceğini söylüyordu:
“Milliyet
meselesinin dünya kültüründe yeni bir ilim sahası teşkil edebilecek
kadar araştırılmış ve esaslara bağlanmış olduğundan bihaber vaziyette
mantık oyunlarıyla kitleleri oyalayıp durmanın gelecek nesillere karşı
ne büyük bir sorumluluk olduğu meydandadır.
İlim âleminde üzerinde
ittifak edilen en son ve objektif tanıma göre millet, herhangi bir esas
etrafında toplanmış, dayanışma halinde insan kütlesi demektir.
Etrafında
toplanılan bu esas bazen Fransa ve Çin’de olduğu gibi kültür, bazen
Slav ve Arap âlemleriyle Romanya’da olduğu gibi dil, bazen ABD’de olduğu
gibi vatandaşlık, bazen Avusturya’da olduğu gibi mezhep, bazen da
İsviçre’de olduğu gibi vatan kavramından ibaret olabilir.
Bir
camianın millet sayılabilmesi için bunlardan herhangi birinin etrafında
toplanılmış olması yeterlidir. Bunlardan herhangi biriyle birbirine
bağlanmış camiaya millet (nation) ismi verilmesine karşılık bu çeşitli
bağların birden fazlası veyahut hepsiyle birden bağlı cemiyetlere de
milliyet (nationalite) denilir.
Millet, siyasi ve suni bir oluşum olduğu halde milliyet yahut kavmiyet doğal bir oluşumdur.
Fransa,
İsviçre, Belçika gibi milletlere karşılık Macar, Fin, Alman, Lapon
Samoyed vesaire gibi efradı arasında çeşitli bağlar bulunan cemiyetlerin
her biri milliyet yahut kavmiyet vaziyetindedir.
Türkiye Türklüğü,
bilimsel olarak siyasi ve suni bir millet midir, yoksa doğal bir oluşum
sayılabilecek bir milliyet yahut kavmiyet midir?
Tarihi oluşum
bakımından Türkiye Türklüğünün muhtelif ırklarla dillerin birbirine
karışmasından oluşan Fransız milleti veyahut çeşitli diller konuşan
birtakım ırk kırıntılarının müşterek bir vatanda yan yana gelmesinden
doğan İsviçre milleti gibi siyasi ve suni oluşumlarla kıyaslanmasına
hiçbir surette imkân yoktur.
Etnoloji, antropoloji, etnoğrafya,
tarih, dilbilim gibi klâsik ilimlerin ittifakıyla sabittir ki milâdın
onbirinci asrında Anadolu’yu fethederek bugünkü Türkiye devletini kuran
Oğuz Türklüğü, ana Türk ırkının devamından başka bir şey değildir,
lisanı da müstakil ana Türk dilinin devamıdır ve kültürü de en eski
pastoral kültürüne dayanır, üç tarafı denizlerle çevrilmiş bir yarımada
şeklindeki ana vatanının bir coğrafi birliği vardır ve bu çerçeveden
dokuz asırlık muhteşem mazisi etrafına da taşıp yayılarak geniş bir
tarih birliği meydana getirmiştir..
İşte bundan dolayı, bir ırk
birliği, dil birliği, kültür birliği, vatan birliği, din birliği ve
muazzam bir tarih birliğiyle birbirine bağlanmış olan Türkiye Türklüğü
siyasi ve suni bir millet değil, doğal bir oluşum niteliğine sahip
kuvvetli bir milliyettir.
Bu kuvvetli bağları inkâr ederek,
Türklüğü yalnız bir tek milliyet esasına dayanıyor saymakla onu suni ve
siyasi bir oluşum gibi göstermiş ve zayıflatmış olacağımızı
unutmamalıyız.
Bu bakımdan ırkçılık, Turancılık, dilcilik,
vatancılık ve kültürcülük bir kül halinde ele alınınca nasıl
eleştirilebilir ve ayıplanabilir?
Tabii bütün bunlar, hep aynı bir
hakikatin çeşitli cephelerden görünüşü demektir; ırkçının da,
kültürcünün de vatancının da gördüğü hep aynı milli bünyedir.
O
halde bütün Türk âleminin merkezi ve bugünkü ana yurdunda genel Türk
tarihinin varis ve mümessili olan Türk milliyeti, vatandaşlık, vatan,
dil, din, ırk, kültür, ideal ve müşterek tarih birliğiyle birbirine
bağlı fertlerden mürekkep bir kütledir.”
Küreselcilik şerefsizliktir!
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Fried, Milliyet’ten Yasemin
Çongar’a “Bence milliyetçiliğin temelinde gurur yok. Milliyetçilik,
özünde defansif bir tutuma, gurursuzluğa dayanır. Gururlu insanlar
milliyetçi olmaz; gururlu insanlar dünyaya açık olur” diyordu..
Fried,
“Türkiye’deki milliyetçilik sizi ne kadar kaygılandırıyor?” şeklindeki
çanak soruya ise “Kaygılandırıyor. Milliyetçilik bütün dünyada kötülük
yanlısı bir güçtür. Burada yurtseverlikten ve ülke gururundan değil;
dünyaya, düşmanlar bazında, bir tür aşiret gözüyle bakan dar
milliyetçilikten söz ediyorum. Bu haliyle milliyetçilik, 21’inci
yüzyıldaki ihtiyaçlarımızı karşılamıyor” cevabını veriyordu.
Anlaşılıyordu
ki Amerikan ihtiyaçlarına göre yeni bir milliyetçilik tasarlanmış!
Türkiye’de de bazı tercüme solcular “yurtseverlik” diyordu, bu bir
tesadüf müydü acaba?
Türkler, “şeref” kelimesini sever! “Gurursuz” demez, şerefsize “şerefsiz” der!
Fakat “gurur” kelimesini şöyle kullanabiliriz mesela:
Türkiye’de
milliyetçiliğin yükselmesinden kaygı duyuyorsun da Irak işgalinde 1.5
milyon Müslüman’ı öldürürken iyilik mi düşündün? Bu mu senin gururlu
yurtseverliğin?
Asıl milli şerefi yok eden küreselleşme,
şerefsizliktir! “Seçilmiş” bir ırk adına sürdürülen ırkçı saldırılar
da şerefsizliktir!
Atatürk’ün söylediği gibi “Gerçi bize milliyetçi
derler. Ama biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün
milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün
icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz, herhalde hodbince ve
mağrurca bir milliyetçilik değildir..”
Bugün için dünyaya düşmanlık
bazında bakan, hodbin ve mağrur Amerikan, İngiliz ve İsrail
milliyetçiliğidir!“Fas’tan Endonezya’ya kadar 22 ülkenin haritası
değişecek” diyen eski ABD Dışişleri Bakanı Rice değil miydi? El Kaide’yi
CIA kurmadı mı? Sonra da El Kaide markalı eylemler üzerinden,
“terörist devlet” ilan edilen İslâm ülkelerini işgale başlamadılar mı?
İslâmı yeni tehdit, yeni düşman olarak seçen ABD değil mi?
Bir diğeri de Kur’an’ı Kerim’e “Şeytan Ayetleri” diyen Salman Rüşdi! O da milliyetçilik düşmanı imiş!
Milliyet’in
röportaj için seçtiği kişi, şeytani bir küreselci! Üstelik adam,
“Bombaylılık, İstanbulluluk gibi coğrafi kimlikler, kendi içinde
çoğulluğu ve kısmiliği daha iyi ifade ettiğinden, ırk, din, milliyet
bazlı kimliklerden daha anlamlı. Bende aidiyet hissi ülkelere karşı
değil, şehirlere karşı” diyor!
Tam da küreselleşmenin tanımını
yapıyor. Küreselleşmeciler, işte böyle, ırkını, dinini, milliyetini yok
sayan kimliksiz ve şerefsiz bir insan tipi oluşturmak istiyor ki ortada
güçlü bir devlet kalmasın; şehir devletleri kurulsun ve bütün insanlık
Wall Street sermayesinin kölesi olsun!
Türk’ün 'Kimlik' Cüzdanı -1- Arslan Bulut
Türk’ün 'Kimlik' Cüzdanı -2- Arslan Bulut
Türk’ün 'Kimlik' Cüzdanı -3- Arslan Bulut
Yorum Gönder