Son zamanlarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, biri emekli, üç kamu görevlisi hakkında tavır koydu:
MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Silivri davaları kapsamında ifadeye çağrılmasına karşı…
Emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Silivri’de tutuklu yargılanmasına karşı…
Hakkında işkence suçlamaları olan bir polis müdürünün atanmasına yapılan itirazlara karşı.
Şimdi kısaca bu olayları anımsayalım ve Başbakan’ın bu olaylar karşısındaki söylem ve eylemleri arasındaki tutarlılığı görelim.
***
Başbakan, MİT Başkanı olayında, “Gelip beni de alsınlar” diyecek kadar sahip çıktı Hakan Fidan’a.
Sonuç ne oldu?
Fidan ifade vermeye gitmedi…
Ve Meclis’ten alelacele çıkarılan bir yasayla, Başbakan’ın koruması altına alındı.
***
Hakkında işkence iddiaları olan polis müdürü olayında “Arkadaşımızı yedirmeyiz” dedi.
Olayı Fehmi Koru’nun Star’daki yazısından aktarıyorum:
“İstanbul’da terörle mücadele müdürlüğüne getirilen kişi, meğer geçmişte çeşitli işkence iddialarına muhatap olmuş, yargılanmış, davası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) kadar da gitmiş... Davalar ‘zamanaşımı’ yüzünden düşmüş, AİHM’nin verdiği karar doğrudan kendisiyle ilgili olmadığı için siciline işlenmemiş; ama bazı kişiler tarafından ‘İşkencecim’ diye itham edilen biri yine de...
Kendisi de, ‘O zamanlar genç ve cahildim’ gerekçesine sığınıyor zaten...
Başbakan Erdoğan, hakkında günlerdir yayın yapılan polis şefine, ‘aHaber’deki TV mülakatında, ‘Bazı medya grupları, bazı köşe yazarları yazdı diye bu arkadaşımızı yedirtmeyiz’ sözleriyle sahip çıktı.”
Sonuç, Başbakan’ın “arkadaşımız” dediği müdür, elbette görevi başında!
***
Başbakan Silivri’de tutuklu yargılanan emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ için, “Tutuklu yargılanmasını doğru bulmuyorum” dedi.
Yine aHaber’deki söyleşide şöyle konuştu:
“İlker Paşamıza yapılan benzetmeleri doğru bulmuyorum. Bir örgütün mensubuymuş gibi yaklaşımları çirkin buluyorum.
TSK’de, Genelkurmay Başkanlığı görevine gelmiş biri için bu yakıştırmaları doğru bulmuyorum.
Tutuklu yargılanmasını dahi doğru bulmuyorum. Tutuksuz yargılanmasından yanayım.”
Başbakan’ın İlker Başbuğ için bu tavrı, üstelik yeni de değil, daha önce de tutuklu yargılanmasını onaylamadığını belirtmişti.
Ayrıca Başbakan bu sözlerle de yetinmiyor, (kendi yaşadıklarına da gönderme yaparak) şöyle devam ediyor:
“Şu anda içeride olan insanların hepsi haklı olarak içeridedir diyemeyiz. Kim bilir burada düşünce noktasından, hatta hatta geçin onu, adi suçlardan bile birçok insan içeriye atılabiliyor.
Yanlış hükme mahkûm olanlar da var. Beni niçin içeri attıklarını ben bilemiyorum. Çünkü devletin bütün kitaplarında Milli Eğitim Bakanlığı’nın kitaplarında olan bir şiiri okuyan insan içeriye giriyor. Bunun hiçbir şeyle izahı yok ki. Geliyorlar ambalajlıyorlar, o ambalajla içeri koyuyorlar.
Silahlı kuvvetler mensuplarının tutuksuz yargılanması gerekir. Ben kolay kolay bir silahlı kuvvetler mensubunun bu ülkeden kaçacağına ihtimal vermiyorum. Sivillerden kaçanları biliyoruz da ama şu ana kadar TSK’den ayrılıp bir tane kaçan var. Bunun dışında olmadı.
Hatta hatta NATO’da görev yapan, yurtdışında görev yapan personellerimizden bu süreç içerisinde olanlar, bakın çağrılmışlardır, ailelerini bırakmak suretiyle gelmişler ve tutuklanmışlardır. Bu bir inceliktir. Bir hassasiyet var.
Öyleyse tutuksuz yargılarsınız.”
Peki bu söyleme uygun bir eylem yapıldı mı?
İşte orada bir gariplik ortaya çıkıyor:
Medyada “3’üncü yargı reformu paketi” denilen bazı düzenlemeler yapıldı Meclis’te…
Kimseyle müzakere etmeden, hatta AKP milletvekillerinden bile gizlenerek…
Sonuç: Cinayetleri tescil edilmiş, “müseccel katiller” salıverildi…
Tutuklu milletvekilleri, rektörler, profesörler, yazarlar, gazeteciler, politikacılar, askerler, generaller, amiraller ve bu arada İlker Başbuğ tutuklu!
***
İşte MİT Başkanı Hakan Fidan olayı…
İşte polis müdürü olayı…
İşte İlker Başbuğ ve Silivri olayı…
Bu işte bir terslik yok mu?
Medyada “Başbakan bu sözlerinde ne kadar samimi?” soruları başladı bile!
Yorum Gönder