Geçen hafta Suriye’deki “duruma” ve geleceğine ilişkin medyada çizilen “resimlerin” son versiyonunu aktarmıştım. Hafta içinde, Suriyeli isyancıların cinayetlerine, BM ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın görevinden istifa ettiğine ilişkin haberler, bu “yeni resmi” destekliyordu: Diplomasi işlemiyor, bu isyancılara güven olmaz, müdahale kaçınılmaz oluyor!
Yine de, ben, “gösteri toplumunda” yaşadığımızı anımsayarak bu “resmi” en azından kuşkuyla karşılamaktan yanayım.
Bu bağlamda, bu hafta iki kaynağı aktarmak istiyorum: (1) Massachusetts Institute of Technology (MIT) Güvenlik Çalışmaları bölümünden, Brian T. Haggerty’nin hazırladığı, Suriye’de “havadan korunacak bir güvenlikli bölge” oluşturmanın risklerini, yapılabilirliğini araştıran ayrıntılı bir çalışma- Safe Havens in Syria: Missions and Requirements for an Air Campaign (Temmuz 2012); (2) ABD Senatosu Dışişleri Komisyonu’nda yapılan bir oturumda konuşulanlar.
‘Uygulanabilirliği yok’
Brian T. Haggerty’nin 70 sayfalık ayrıntılı araştırmasında, Kosova, Sırbistan ve Libya deneyimlerinden hareketle NATO güçlerinin Suriye’de, havadan korunacak güvenlikli üç bölge (Humus, Hama, İdlib) oluşturabilmesinin olanakları araştırılıyor.
Haggerty, Kosova, Sırbistan, Libya deneyimlerini irdeleyerek başlıyor (“Müdahale modelleri” sf.12). Sonra Humus senaryosunu tartışıyor (s.17). Araştırma, hava harekâtının bileşenleri bölümüyle, Suriye ordusunun hava savunma kapasitesinin, yerden havaya, havadan havaya füze sistemlerinin, stratejik (uzun menzilli) füze sistemlerinin kapasitelerini gözden geçirerek devam ediyor (s.22).
Haggerty, Suriye’nin hava savunma kapasitesine ilişkin bir resim oluşturduktan sonra, önce bunu etkisiz hale getirmek, hava üstünlüğü kurmak, sonra da güvenlikli bölgeyi havadan koruyabilmek için gereken, 24 saat boyunca gerekecek “sorti” ve uçak sayısını hesaplamaya başlıyor (s.33). Yazar, Suriye’nin topçu ateşi (zırhlı birlikler), kara kuvvetleri, güvenlik ve istihbarat kapasitelerini de tartışıyor (46-50). Bu tartışmaları hava ve arazi koşullarının irdelenmesi izliyor. Yazar bu arka plan üzerinde güvenlikli bölgeyi korumanın teknik sorunlarına geçiyor (55-64). Nihayet araştırma sonuç bölümüyle bitiyor.
Yazarın bulgularına göre, Suriye ordusunun hava kuvvetleri yetersiz, uçakları eski model. Ancak modern, çeşitli füzeleri içeren zengin bir hava savunma sistemi var. Güvenlikli bir bölgeyi havadan koruyacak güçlerin karşılaşacakları sorunların başında da, etkisiz hale getirilmesi gereken çok sayıda, hareketli platformlardan atılan SAM tipi füzeler geliyor. Bu platformları havadan görmek çok zor, aktif hale geldiklerinde imha etmek için istihbarat sağlayacak, hedefi gösterecek personel ve sistemlerin sahaya inmiş olması gerekiyor.
Yazarın dikkat çektiği ikinci önemli konu da, hava üstünlüğü kurulsa bile, Suriye’nin kara güçlerinin, hafif silahlarla güvenlikli bölgeye sızmalarını önlemenin zorlukları, isyancıların Suriye ordusu karşısında direnme kapasitesinin düşüklüğü. Güvenlikli bölgede de personel ve güç bulundurmak gerekiyor.
Araştırma, NATO önderliğinde Suriye’de havadan korunacak güvenlikli bir bölge oluşturmanın büyük çaplı, kapsamlı bir harekât gerektireceği sonucuna ulaşıyor. Yazar, bu harekâtın karşılaşacağı riskler de göz önüne alındığında, “düşük riskli havadan insani müdahale senaryosunun” Suriye’de uygulanabilirliğinin olmadığını savunuyor.
Önden başkası gitsin
ABD Senatosu Dışişleri Komisyonu’nun 1 Ağustos’ta toplanan “Next Step in Syria” (Suriye’de bir sonraki adım) başlıklı oturumunda Martin Indyk (CIA Entelijans Konseyi’nin eski bakanı, Brookings Institute Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü), James Dubbins (Rand Corporation) ve Andrew J. Tabler (Washington Institute for the Near East) birer sunuş yaptılar ve sorulara cevap verdiler.
Her üç uzmanın konuşmalarındaki kimi farklara karşın aşağıdaki konularda hemfikir oldukları söylenebilir:
Suriye’de bir insani kriz derinleşiyor. Eğer bu iç savaş en kısa sürede sonuçlanamazsa, çevre ülkeleri de etkilemeye başlayarak kaosa yol açabilir. Ne yazık ki durum iyileşmeye başlamadan önce daha da kötüleşecek. Suriye muhalefeti, çok parçalı; liderleri var ama başsız. Bu muhalefetin siyasi, ideolojik şekillenmesi, uzun dönemli planları henüz tam olarak bilinmiyor. Ama içinde ABD’den hoşlanmayan, hatta düşman kesimler var. Irak ve başka ülkelerden gelen militanlar sayesinde El Kaide’nin kadro sayısı geçen aylarda ikiye katlandı, etkinliği artmaya devam ediyor.
Suriye’nin 300 bin kişilik düzenli, birkaç yüz bin kişilik ‘milis’ güçlerinden oluşan güçlü bir kara ordusu, modern bir hava savunma sistemi ve kimyasal silahları var. Kimyasal silahları yabancı güçlere (Irak’tan ve başka yerlerden gelen Ek Kaide yabancı güç sayılır mı - EY) karşı kullanabileceğini söylüyor. Bu ABD’nin doğrudan askeri müdahale konusunda isteksiz olmasına yol açıyor. Bu orduda henüz parçalanma belirtileri yok. İsyancılar tarafına geçenlerin hepsi Sünnilerden oluşuyor. Azınlıklardan rejimi terk eden henüz olmadı. Bu ordu, isyancıları her karşılaşmada geriletiyor, ancak geri kazandığı alanları temizleyip elinde tutamıyor. Tony Karon da Time’daki, “Syrian Paradox” başlıklı yorumunda, rejimin ülkeyi yönetme kapasitesi azaldıkça, giderek daha güçlü ve kararlı bir milis gücüne dönüşmekte olduğuna dikkat çekiyordu (02/08).
ABD’nin bu muhalefeti daha iyi tanıması, birleşmesine yardımcı olması, Esad rejimi düştükten sonraki duruma hâkim olabilmesi için bu muhalefetle birlikte, onun yanında çalışması gerekiyor. Bu bağlamda bir tampon bölgenin, havadan korunacak güvenlikli bölge kurmanın zamanı geliyor. Ancak ABD bu bölgeyi kurma ve koruma işinde Türkiye, Suudi Arabistan gibi güçlerin önüne geçmemeli. Libya’da nasıl Fransa ve İngiltere başı çektiyse, burada da bu iki ülke başı çekmeli. Bunun için BM kararı, NATO desteği gerekebilir. Ancak BM onayı mutlaka gerekli değil. NATO inisiyatifi yeterli olabilir.
Yukarda aktardığım iki kaynaktan ben şu sonuçları çıkarıyorum: ABD Suriye, hava savunma sistemiyle karşılaşmak istemiyor (TC uçağının hâlâ belirlenemeyen -niye oradaydı, nasıl düştü- öyküsü bu konuyla ilgili olabilir). Daha doğrusu, sahadaki özel güçler, bu hareketli platformları işaretleyecek düzeye gelene kadar karşılaşmak istemiyor. Bu sırada, “VI. Kuşak Savaşlar” alanında uzman personeli, isyancıların yanında devreye sokmaya, isyancılara yeni silahlar aktarmaya devam etmek istiyor. ABD bunları yaparken, tampon bölge / “korunaklı” (nasıl korunacaksa) alan oluşturma bağlamında Suriye ordusuyla karşılama, onu test etme ve yumuşatma, işini Türkiye’ye (hamallığı ve “kıyma makinesinin” içine atlama kısmını- “beysbol sopasını” resmin burasına mı eklesek?) ve Suudi Arabistan’a (finansal teknolojik destek kısmını) bırakıyor. Şöyle ya da böyle, en derin yerde yüzmeye çalışmak, hem de onu bu derinliğe atan bu hükümetle, Türkiye’ye kalıyor.
Yorum Gönder