Belirli bilim, meslek ve uğraş dallarında aynı sözcük ya da tanımların farklı anlamlar taşıdığını göz ardı etmenin sonuçlarını acılar da duyarak izliyoruz.
Özellikle bu göz ardı etme, yargılama ya da yorumlardaysa neredeyse kötü muamele kapsamına giriveriyor
Çok sayıda örnek verme olasılığı var.
Örneğin futbolda şike yapıldığına ilişkin iddialar ve bu iddialarla ilgili yorumlar bir dönemin gözde konuları arasındaydı.
Telefon ya da ortam dinlemelerinin bantlarını dinlerken edindiğiniz izlenimle, konuşmaların yazıya dökülmüş sayfalarını okurken ki izlenimleriniz birbirine zıt düşebilir.
Ki genellikle de öyledir.
Çünkü konuşurken dalga geçerek söylediğinizi sandığınız sözcüklerdeki vurgu ve ses tonları kaybolunca, ortaya suçlamalara olanak sağlayan bir sonuç çıkabilir.
Oysa spor bir uğraştır ve kendine özgü ilişki biçimleri, rakipleri kızdırmanın vazgeçilmez keyfi vardır. İşin bu yönünü yok sayarsanız, kimi kişilerin boşu boşuna hapis yatmasına da neden olabilirsiniz.
***
Askerlik de kesin kuralları, kendine özgü bir yasası, biçimi ve talimatnameleri olan bir meslektir.
Önceki Genelkurmay başkanlarından Hilmi Özkök’ün Silivri duruşmalarında asker diliyle anlattıkları, bunların sivil dile çevrilmesi ile yaratılan ortamın ne kadar asker gerçeklerine aykırı olduğunu gözler önüne seriverdi.
Örneğin “teklif” sözcüğü sivil dile çevrildiğinde “Haydi kalkın önce muhtıra verelim, ardından da devirelim” biçimine dönüşüvermişti.
Oysa o sözcüğün, asker dilinde bambaşka bir anlamı var. Cüneyt Arcayürek “Güncel” köşesinde ayrıntılı olarak aktardığı için kısaca değiniyorum. “Teklif askerlikte çok özel bir terimdir. Daha önce emredilen konuda astlar bir çalışma yapar ve emri verene bu konuyla ilgili bir sunum yaparlar.”
Özkök böyle dedi, ama askerleri laiklik nedeniyle hasım gibi görenler, açıklamayı yine kendi dillerine çevirerek manşetler attılar, yorumlar yaptılar.
Bu tutum, başta Silivri ve Hasdal’da ceza infazına dönüşen tutukluluk yaşayanların yarattığı “galiba boşu boşuna yatıyorlar..” kuşkusunu daha da artırmaktan başka bir işe yaramadı.
***
Benzer yaklaşımlar gazetecilik için de geçerliliğini koruyor. “Hapiste gazeteci yok” iddiasından “Tutuklu gazetecilerden yalnız 4’ü gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklu” ya varılması da bir başarı sayılmalıdır. En azından “Hapiste gazeteci olmayacak” açıklamasının fosluğunu ortaya koyması” bile yeterli sayılabilir.
Oysa tutuklu gazetecilere gazeteci gözüyle bakanlar, meslektaşlarımızın “arşivleri, haber kaynakları ile ilişkileri, yayımladıkları, yayımlayamadan el konulan kitapları, haberleri ile yorumlarına ilişkin sorgu soruları nedeniyle tutuklu olduklarını” söylemeyi sürdürüyorlar.
***
Bu köşede Mecelle’nin de öğrenilmesi gerektiğini yazmıştım. Zaman ve zemine uygun olarak yaşama geçirilen kurallardan üçünü anımsatıyorum:
Madde 40. Âdetin (yerleşik alışkanlıkların) delaletiyle (yol göstermesiyle) manayı hakiki (gerçek anlam) terk olunur.
Madde 70. Dilsizin işareti mahudesi (bilinen işareti) lisan (dil) ile beyan (açıklama, söyleme) gibidir.
Madde 81. Asıl sabit olmadığı halde fer’in (dallarının, kollarının) sabit (kanıtlanmış) olduğu vardır.
***
Sevgili resim öğretmenimiz Mehmet Pesen’i (89) cumartesi günü sonsuzluğa uğurladık. Ülkemizin çok önemli ressamlarından biriydi. Yeteneksizliğimiz nedeniyle çoğumuza resim öğretemedi, ama adam olmamız için gösterdiği çabalara şükran duyuyoruz.
Işıklar içinde olsun.
Yorum Gönder