Özkök’ün ifadesine göre ‘tutuklanma nedeni’ yok! - Ruhat Mengi

Özkök’ün ifadesine göre ‘tutuklanma nedeni’ yok!
Bu Balyoz, Ergenekon, Özden Örnek’in günlükleri, Ayışığı, Yakamoz ve diğer “darbe girişimi” iddiaları ortaya çıktığı ve tutuklamalar başladığı günden beri ben hep “önce Özden Örnek’le birlikte dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın konuşması gerektiğine, sorumluluğun onlarda olduğuna” inandım ve bunu defalarca tekrarladım.

Nitekim aynı konunun TV’deki tartışmasını yönetirken de “onların neden sustuğunu ve emirlerindeki yüzlerce asker tutuklanırken neden ifadeye çağrılmadıklarını” sordum. Programda konuşması için davet ettiğim Aytaç Yalman telefonda “eğer ordu için böyle iddialar varsa bu konuyu en iyi ben ve Hilmi Özkök biliriz, ancak biz konuşabiliriz” demiş, “TSK’nın kendi içindeki araştırma bitince açıklama yapacağını” söyle mişti ama ikisi de basına (yani halka) aydınlatıcı bir açıklama yapmadılar.

ET-SOĞAN MESELESİ

Hilmi Özkök nadiren konuştuğunda da sorulara “Kasaptaki ete soğan doğramam, var da diyemem, yok da diyemem” benzeri esprilerle cevap verdi ki olayın espri götürür tarafı yoktu, neredeyse bütün silah arkadaşları ve dün ifadesinde “orduda astlarınız çok önemlidir” dediği astlarının çoğu içerdeydi.. Hilmi Özkök’ün yıllar sonra, astları ve komutanları, hatta Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ uzun süre tutuklu kaldıktan sonra dün anlattıkları dinleyenlere “iyi de madem ki herşey bu kadar net ve açıktı, neden şimdiye kadar sustu? Ve bu insanlar neden tutuklanmış” dedirtecek bilgilerdi..

ARKADAŞ OLMAK YETERLİ..

Vurgulayarak söyleyeyim ki Özkök’ün “Ancak sorulduğu takdirde bildiklerimi anlatırım” yaklaşımı zaten baştan kabul edilir bir yaklaşım değildi.. Bırakın yüzlerce TSK mensubunun, komutanlarının “darbeci, terörist” iddialarıyla tutuklanarak yıllar boyu özgürlüğünden mahrum kalmasını, insan tek bir arkadaşı bile tutuklansa ve “eğer tutuklanma nedenini ortadan kaldıracak bir şey biliyorsa” hemen ortaya çıkıp anlatmak ister, bırakın suçlamalar döneminde hepsinin başında olmayı, komutanları olmayı, “sadece arkadaşlık” bile bunu gerektirir.

MİT RAPORU ‘TUTARSIZ’ DİYOR

Özkök, kendisi döneminde MİT tarafından ona ve Başbakan’a gönderilen rapor için; “Ergenekon adını ilk kez bu belgede gördüm, belge ve şemayı ‘tutarsız’ olarak değerlendirdim, askeri yönden ‘olmayacak bir mantık hatası’ bulunduğunu düşündüm. Şemada ‘kıdemsiz komutanlar kıdemlilerin üstünde yer alıyordu” diyor ve “hala üzerinde işlem yapılabilecek bir evrak olarak düşünmediğini” söylüyor. Demek ki o raporda da bir “gerçek dışı” işgüzarlık olması gayet mümkün..

İŞLEM YAPMALIYDI!

Ayışığı, Yakamoz CD’leri ise kendisine 2004’te gönderilmiş. “İddiaların çok büyük olduğunu” düşünmüş ama gerçek olup olmadığını bilmediği bir belgeyle “hukuki işlem yapmadığını” söylüyor.. Oysa bir Genelkurmay başkanı ortada çok büyük olduğuna inandığı iddialar varsa “yeterli araştırma ve hukuki işlem”i yapmakla yükümlüdür herhalde.. Keyfe kalmış bir durum olamaz zira eğer o günlerde Balyoz, Ayışığı, Yakamoz ve diğerleriyle ilgili“gerekli işlemleri” yapmış olsalardı o “çok büyük iddialar” nedeniyle bunca insan hayatından yıllar kaybetmezdi. Çok önemli ve üzerinde yeterince durulmayan bir nokta daha; “Kuvvet komutanı olması beklenen” isimler bu nedenle haklarını kaybetmezdi.

Balyoz da aynı şekilde çünkü.. Daha önce de bu soruyu çok kez sordum; bir orduda o kadar büyük çapta bir darbe hazırlığı olacak, seminerlerde provası yapılacak da Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı fark etmeyecek, mümkün müdür, mantık alır mı? O günlerde Akademi öğrencisi olan ve söz konusu seminerle hiçbir ilişkisi olmayan askerler bile tutuklanacak da bu komutanlar sadece “tanık” olacak veya o dönemde Akademi Komutanı olan bugünün Genelkurmay Başkanı gibi tamamen “konu dışı tutulacak” mümkün mü?

SAVCI DA SORDU!

Nitekim.. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in (önce “İtalya, Yunanistan gibi NATO ülkelerinde bu tür gizli örgütlerin olduğuna kimse itiraz etmiyor” diyerek yönlendirme yapmasının ardından) sorduğu “siz Ergenekon örgütünün varlığına inandınız mı” sorusuna “Ergenekon adını ilk kez MİT belgesinde gördüm” deyince Savcı’dan “Ergenekon yazılı ve görsel basında yer aldı, içinde askerler olduğu belirtildi. Genelkurmay Başkanlığı tarafından bunlarla ilgili bir şey yapıldı mı” sorusu geldi. Yerinde soruydu bu..

Özkök “kendisi döneminde bilgisi dahilinde böyle bir çalışma yapılmadığını” söyledi.. Bu da aynen Ayışığı ve Yakamoz CD’leriyle ilgili açıklaması gibi.. Neden yapılmadı acaba, yapılmaması önemli bir görev hatası (ki Savcı bunu da söylemeliydi bence) değil midir? Bazı cevaplarında “yaşını ve geçen uzun süreyi dikkate almalarını” istiyor, oysa ondan daha yaşlı isimler var tutuklular arasında, onların yaşına anlayış gösterilmedi ve eğer bu araştırmalar yapılmış olsa büyük ihtimalle tutuklanmayacaklardı.

MUHTIRA MI DEDİNİZ?

Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök’ün açıklamaları tutukluların “tutuklanma gerekçesini ortadan kaldıracak” veya eğer hala bu neden ortadaysa “tutuklanmamış olan bazılarının da yaptıkları veya yapmadıkları eylemler nedeniyle tutuklanmasını gerektirecek” nitelikte.. Örneğin bir “muhtıra verilmesi yönünde telkin” sorusu var ki memlekette “gerçekten muhtıra veren kişi”ye hiçbir işlem yapılmazken bu soru pek anlamsız kaçmış.

Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ ve internet siteleri konusundaki açıklamalarla Başbuğ’un “o siteler benim dönemimde açılmadı, tam aksine ben kapattırdım” ifadesi karşılaştırıldığında da aynı çelişki göze çarpıyor.

İnanın olanlara bakınca bu işlerde de “kesin bir ABD parmağı” olduğu hissediliyor, bir gün mutlaka ortaya çıkacağını düşünüyorum ben!
*****
‘Kuzey’ ve ‘Batı’ Kürdistan!

PKK lideri Karayılan “Türkiye’nin Suriye’deki Kürt bölgesine müdahalesi durumunda tüm Kürtlerin Türk devletine savaş açacağını” söylediği konuşmasında bol bol “Kuzey ve Batı Kürdistan” tanımlarının provasını yapmış.

Şehirlerdeki Kürt gençlerine “hazır olun” çağrısı yaparken “bilinmeli ki Batı Kürdistan’a müdahale ederlerse tüm Türkiye ve ‘Kuzey Kürdistan’ keskin bir savaş sahasına döner” demiş. Böylece bir kez daha Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Barzani ’yle görüşmesinde de söylediği “Suriye’nin kuzeyinde Kandil benzeri bir oluşuma izin vermeyiz” sözünün pek anlamı kalmadığı görülüyor.

Artık karşısındakiler Kandil ve PKK’dan değil, Suriye ile Türkiye’deki parçaları da “olmuş bitmiş” saydıkları “bağımsız bir devlet”ten söz ediyorlar. Bu arada ABD’nin dün Türkiye’ye “ulusal çıkarlarınızı anlıyoruz ama Suriye’de çok ileri gitmeyin” dediğini, İran’ın ise Halep’e 4000 kişilik askeri güç gönderdiğini unutmayalım. Ne ABD, ne Barzani ne de başka birine güvenemeyiz, siyaset bilimciler işte bunun için “Suriye olayına Türkiye’nin karışması kendi felaketi olur” diye uyarıyorlardı.. Hükümet “Barzani’nin gülücüklerine” aldanarak zaman kaybetmemeli, zamanı geldiğinde o Barzani bir dakikada değişir de tanıyamazlar!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget