Pazar ve Pazartesi iki gün üst üste Ağrı’da 16 yaşında evlendirilen ve cani kocası ile ailesi tarafından “dayak ve işkenceyle, sokağa atıp bebeğini karlar üstünde ölü olarak doğurmasına neden olarak, uğradığı şiddetten aklını kaçırması sonunda onu tuvalete bağlayıp 6 ay aç bırakarak öldürülen” çocuk gelin Melek’i yazdım.. Bu yazılarda başlı başına büyük bir suç olan ama devletin takip edip cezalandırmaması sonucu sayısı azalmayıp artan “çocuk gelinler” olayı başta olmak üzere şiddetin bu boyutuna Kadın Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın, sivil toplum kuruluşlarının, hakimlerle savcıların ve “yüreğe sahip” olan hiç kimsenin sessiz kalamayacağını belirttim..
YÜREĞİ OLANLAR..
Geçen zaman içinde yurt içi ve dışında “yüreğe sahip” vatandaşlarımızdan “o yüreklerin nasıl kanadığını” anlatan (mesela Kanada’dan yazan Cemil Atınç’ın “ülkemden binlerce mil ötede ben de çaresizliğime ağladım” diyen mektubu gibi) mektup ve telefonlar yağdı.. Eski Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan İmren Aykut aradı ama maalesef diğerlerinden ses çıkmadı.. Konu beni aramaları değildi zaten, tek bir ses, tek bir nefesle “bu vahşete sessiz kalınmayacağını, Türkiye’de çocuk yaşta kızların mal gibi alınıp satılmasına, aklını kaçıracak kadar şiddetle yaşamaya zorlanmasına” izin verilmeyeceğini, bunu yapanların en ağır şekilde cezalandırılacağını, bu konunun takipçisi olacaklarını söylemeleriydi.
Aynen “aile içi çocuk tecavüzü” gibi dehşet verici bir olayla yaşamak zorunda kalan ve devletin hiç mi hiç ilgilenmediği, çözüm üretmek için çalışmadığı binlerce (belki de çok daha fazla) çocuk konusu gibi.. Biliyor musunuz bir ekonomik sorunda veya siyasi sorunda hemen öne atılıp konuşan, yazan-çizenlerin de örneğin “bağlanarak aç hapsedildiği tuvalette bütün vücudu yara olan, yaraları kurtlanmış vaziyette bulunan Melek” ve onun gibi çocuk-kadınları duyduklarında hiç tepkisiz kalmaları, başlarını çevirip geçmeleri ve “steril” yaşamlarına devam etmeleri de çok acıdır. İşte insan bunları gördüğünde “bu memlekette yaşamak istemiyorum artık, keşke burada doğmamış olsaydım” diyenlere hak veriyor (bir “maalesef” de buraya).
PARA İLE AİLEYE DÖNDÜRME!
Eski Kadın Bakanı İmren Aykut gerek uzun siyaset yaşamı, gerekse daha sonra kurduğu ve ailesi olmayan genç kızlara ev ve iş sağladığı ÇESAV ’dan gelen deneyimiyle bu konuda en büyük sorunun “korumaya alınması gereken çocuk ve genç kızları aileye döndürme projesi” olduğunu, “en kötü aile bile Kurum’da yalnız kalmalarından iyidir” anlayışıyla aslında devlet korumasında olması gereken çocuk ve gençlerin ailelere “para verilerek” orada tutulduğunu anlatıyor.
İSTENMEYEN ÇOCUKLAR
Çoğu kez ortada bir aile olmamasına rağmen, annenin çocuklarını da bırakarak kaçtığı ve babanın başka biriyle evlendiği (veya tersi) durumlarda, babanın alkolik veya annenin psikolojik bozukluğu olan durumlarda bile, parçalanmış ailelere çocukların “para desteği sağlanarak” yeniden verildiğini, ortada kalmaktan farksız şartlarda özellikle kız çocukların “taciz ve tecavüz”le karşılaştığını, ancak bu tür olaylardan, bazen “aile içi veya dışı hamilelik”lerden sonra devletin çocuğu geri aldığını ama artık o hayatları kurtarmanın neredeyse imkansız hale geldiğini söylüyor.
“Bunlar zaten istenmeyen çocuklar, bir felaketle karşılacağı görünen çocukları bataklığa göndermekten farksız, kötülüğün daha büyüğü olamaz.. Bakan’a bu feci projeyi iyi bir şey gibi sunanlar büyük hata yaptılar” diyor. (Devam edecek...)
*****
‘Terör’ artık ‘savaş’a dönüyor!
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu “sınırlarımıza yakın bir terör oluşumuna izin vermeyiz” demişti 2 gün önce.. O bunu söylerken PKK’nın kolu olan PYD Kuzey Irak’ın hemen tüm kentlerinde Esad’ın çağrısıyla kontrolü ele geçirmiş ve “4 ülkede yapılandırılacak büyük Kürdistan” dan söz etmeye çoktan başlamıştı.. Esad’ın bu çağrısının nedeni ise tam anlamıyla “muhaliflerine destek verip silahlandırarak kendisine saldırmaya gönderen Türkiye’ye kazık atmak”tı. Bunu yapacağını, Türkiye’nin tutumuna karşılık “PKK’yla işbirliğine gireceğini” daha önce açıkça söylemişti.
KUZEY KÜRDİSTAN PLANI
PKK Irak’ta ABD ile anlaşarak kolayca Kuzey Irak’ta kendine yer bulmuştu, şimdi Esad’la anlaşarak Suriye’nin kuzeyinde aynı şeyi yaptılar. Sıra gelecek Türkiye’ye tabii.. Ve dün son haberler şöyleydi; “Hakkari Şemdinli’de bir haftadır PKK ile çatışmalar sürerken PKK bir yandan da Suriye’deki ‘Batı Kürdistan’ girişimini aratmayacak şekilde Şemdinli’de ‘Kuzey Kürdistan’ propagandasına girişti. Geçen hafta teslim olan 2 PKK’lı sorgularında örgütün Şemdinli’ye büyük çaplı bir saldırı düzenlemeyi ve ilçe merkezini kontrol altına almayı planladığını anlattı. Verdikleri bilgiler MİT kaynakları tarafından doğrulandı”..
Yani arkadaşlar “aman Suriye’de aktif şekilde ortaya çıkıp Esad muhaliflerine destek vermeyelim. Bütün siyaset bilimciler bunun intihar olacağını söylüyor, ABD’li yazar bile ‘Türkiye bölünür’ diyor” diye çırpınıp uyarmaya çalışanların “doğru”yu daha iyi gördükleri anlaşılmıştır sanıyorum. Şimdi Ankara’da toplantılar yapılıyor, “her türlü önlem”in alınacağı bildiriliyor ve TSK 2 bin askerle Şemdinli çevresini kontrol altında tutuyor.
BM KARŞIMIZA GEÇEBİLİR
Ama bunları yapsak da artık belli olan bir şey var ki o da Suriye’nin kuzeyi Batı Kürdistan olduktan sonra bugüne kadar “terör” adı altında baktığımız ve dünyaya da böyle yansıttığımız olay bundan sonra ayrılıkçı Kürtler tarafından “Kuzey Kürdistan için savaş” olarak adlandırılacak ve dünya buna alıştırılacaktır.
Bizim Suriye konusunda destek aradığımız Birleşmiş Milletler’in o gün geldiğinde (ki Şemdinli olayı o günün yakın olduğunun habercisidir) Türkiye’nin karşısına geçebileceği de fazla bir sürpriz olarak alınmamalıdır, bence çok mümkün görünüyor. Bu arada İran Türkiye’yi “müdahale ederse şiddetle karşılık göreceği” konusunda uyarıyor, Rusya ve Çin Suriye yönetiminin yanında yer alıyor. PYD temsilcileri “Ankara Kürt Birliği’ni engelleyemez” açıklaması yapıyor.
“Komşularla sıfır sorun” olacağını iddia ederek ortaya çıkan Hükümet ise İran’dan Irak’a, Rusya’dan Suriye’ye dört yandan “dev sorun”la kuşatılmış şekilde ortada kalıyor. İlk günden “Türkiye’yi Suriye’de savaşa itiyor, aldanmayalım” dediğimiz ABD daha ne kötülük yapabilir ki?
Türkiye’nin dış politikası umalım da iflas etmiş olmasın!
Yorum Gönder