Hükümet Sözcüsü Arınç, eleştirdiği yanlış bir tayinin sebebine “özensizlik” adını koydu.
Tayin malûm; Türkiye’yi işkenceden AİHM’de mahkûm ettiren işkence ile suçlanmış bir polis amirinin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı’na getirilmesi...
Arınç’a göre söz konusu polis amiri, işkence faili olduğu konusunda bir yargı kararı bulunmasa da, değil mi ki işkence yapmakla suçlanmış biridir; İstanbul’daki son görevine tayin edilmemeliydi.
Tayin “burada bir eksiklik, özensizlik bulunduğunu” gösteriyor!
Bu özensizlik telâfi edilecek mi, edilecekse nasıl bir çözüm bulunacak, bekleyip göreceğiz.
Ama özensizlik sari bir hastalık gibi yayılıyor.
Sabrını zorladığı Çankaya’ya kadar tırmandı.
Düzeltirken yıkmak
Cumhurbaşkanı Gül’ü kurucusu olduğu partinin bir kısım yöneticisine kırgın ve kızgın hâle düşüren sebep de özensizlik.
Gül’ün ikinci kez aday olmasını önleyen yasal düzenleme kırıcı bir “tedbir”di. Anayasa Mahkemesi iptal kararı ile Gül’ün yolunu açınca başlatılan entrika da yine parti odaklı oldu.
Ve bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı Gül öfkesini, tehdit de içeren bir mesaj biçiminde Başdanışmanı’nın ağzından duyurmak zorunda kaldı.
Özensizlik aynı tempoda sürüyor...
Mesela AKP Grup Başkanvekili Elitaş “Sayın Başdanışman kendi fikirlerini ifade etmiş” dedi.
Nereden biliyor; sordu mu?
Bir Cumhurbaşkanı böyle bir Başdanışman’ı anında azleder. Siyaset kulislerinde kıyamet koparken sessiz kalmaz.
Cumhurbaşkanı yalanlamadığına göre Başdanışman söyleneni yapmıştır!
Aynı şekilde Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik... O da en azından Cumhurbaşkanlığı makamının hak ettiği özeni göstermekte yetersiz kalmıştır.
Çelik, Cumhurbaşkanı Gül’e nasıl davranması gerektiğini buyurmuştur adeta.
“Sayın Erdoğan aday olursa Gül’ün çıkıp ‘Ben de adayım’ diyeceğini zannetmiyorum.”
Başta nezaket borcu
Özensizlik çıkmaz sokaktır. Hüseyin Çelik, Cumhurbaşkanı Gül’e izlemesini salık verdiği yol konusunda ikna edici olabilmek için 2007’de Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına Gül’ü aday gösterdiğini hatırlatarak bundan bir borç çıkarmıştır:
“Gül aday olabilecekken bunu yapmazsa, Başbakan’ın 2007’deki jestine karşı jest olur.”
Gül’ün önünde daha iki yıllık bir görev süresi var. Onu şimdiden “topal ördek” konumuna düşürecek oyunlar, yorumlar yapmak en azından özensizliktir.
Cumhurbaşkanlığı koltuğu, zirvedeki iki siyasetçinin sırayla paylaşacakları bir tahteravalli değildir.
Jest olarak ikram edilecek bir makam da değildir.
Kaldı ki Çelik, Abdullah Gül’ün borcunu 2003’te ödediğini söyleyen biri çıkarsa cevap bulmakta zora düşebilir.
Çünkü 2002 seçimine yasaklı olduğu için Erdoğan girememiş, Siirt’te icat edilen bir ara seçimle milletvekili seçilmişti.
O zaman AKP hükümetinin Başbakanı Abdullah Gül’dü ve Gül derhal yerini Tayyip Erdoğan’a devretti.
Kimsenin kimseye koltuk borcu yok.
Ama herkesin nezaket borcu var.
Yorum Gönder