Bundan 2.5 yıl önce... Kendisinin alkol ve borç batağına düşmüş bir asker olduğunu belirten kişi, polise isimsiz bir ihbar maili gönderiyor.
İddiaya göre, üst rütbeli askerleri Vira, Dilara ve Gül isimli 3 hayat kadını ile tuzağa düşüren karanlık kişiler, onların uygunsuz görüntülerini çekerek eşlerine göstermekle tehdit ediyor ve onların devletin güvenliğine ilişkin belge temin etmesini sağlıyorlardı. Bu imzasız mektup üzerine soruşturma başlatılıyor, evlere baskınlar yapılıyor, 16’sı tutuklu 56 sanıklı davanın temeli böyle atılıyor.
Özel görevli medya günlerce “Tarihin en büyük casusluk şebekesi yakalandı” diye haber yapıyor...
Aradan iki buçuk yıl geçiyor... Savcı Celal Kara tüm sanıkların şantaj ve casusluk suçlarından beraatini istiyor. Geçen hafta sonu yapılan son duruşmada tüm sanıklar tahliye ediliyor.
Bu asılsız ihbarı yapan kimdi peki? Soruşturma neden daha sağlıklı yapılmadı? Meçhul!
Şimdi İzmir’de yine isimsiz bir ihbarla başlatılan bir şantaj ve casusluk soruşturması var... Çoğunluğu subay olmak üzere 85 kişi daha tutuklu... Akla hemen şu soru geliyor...
Orduda şu anda tutuklanma korkusu duymadan görev yapan subay var mıdır?
Bu kaygılar içindeki askerlerde çalışacak ve savaşacak moral kalır mı?
Bir başka merak... Askeri casusluk davaları neden askeri mahkemede görülmüyor.. Avukat Serkan Günel anlatıyor:
- Eğer sadece casusluk davası olsa askeri mahkemede görülecekti, ancak bu tür davalara “fuhuş”, “şantaj” gibi suçlamalar eklenince dava özel yetkili mahkemeye gidiyor...
Fransa tarihindeki ünlü “Dreyfüs Davası” bir tek yüzbaşının haksız tutuklanması ve onurunun çiğnenmesiyle ilgilidir. Fransa’da aydınlar ayağa kalkmış, yer yerinden oynamıştır bu yüzden...
Burası ise Türkiye...
Münih kapısında
Münih Havaalanı’na inişte Alman polisi pasaporttaki vizeye şöyle bir göz gezdirdikten sonra sordu:
- Almanya’da ne yapacaksınız?
- Birkaç gün dinleneceğim, dedim...
Gazeteciyim demek zor geldi... 40 yıldır fazla sorgu suale uğramadan geçerim AB kapılarından... Alman polisi taktı:
- Dönüş biletiniz var mı?
- Var ama bilgisayarda. Bende çıktısı yok...
- Otel rezervasyon?
- İnternetle yaptırdım, ama onun da çıktısı yok.
- Yanında ne kadar para var?
- Hiç para yok.. Hemen dışardaki ATM’den alacağım...
- Das ist ein problem, dedi memur...
Bu problemi çözmek için polisle yarım saat tartışmak zorunda kaldık. Pasaporttaki 4 yıllık vize bile yumuşatmadı Almanı... Sonunda galiba “Bende terörist ya da yabancı işçi hali var mı?” sorusu üzerine biraz yumuşadı. Yoksa az daha geri çeviriyordu.
* * *
Herkes bilir... Sınır kapılarında trende, otobüste, uçakta bizim halkımız karşısında hangi üniformalıyı görse ayağa fırlar, hazırola geçer. Hürriyet’in Münih temsilcisi Celal Yavuz bu konuyu Almanya’nın yabancılar dairesinden bir yetkiliyle konuşurken “Halkımız bu korkuyu hâlâ üzerinden atamadı” diyormuş ki... Alman bir başka yorum yapmış:
“Korku değil bu, “demiş”, bakın biz bir geziye çıkarken gerekli tüm belgeleri tamamlarız. Hiçbir işi şansa bırakmayız. O zaman korkmanız için sebep kalmaz. Siz ise işinizin bir kısmını şansa, bir kısmını Allah’a bırakıyorsunuz. O durumda da endişeyi üzerinizden atmanız mümkün olmuyor tabii...”
Bu yorumda da doğruluk payı var kuşkusuz... Tedbirliliğimizin misali yukarıda...
Bekledik de gelmedi... Bekir Coşkun üstadın “Paşa” yazısına alınganlık gösterenler The New York Times’ın “Hükümet Türk ordusunu evcilleştirdi” yorumuna tepki vermediler...
* * *
Milli Savunma Bakanı Yılmaz: “Terörle mücadele çok iyi gidiyor” demiş...
Terör örgütü üyesi damgası vurup içeri atılanları kastediyor olmalı...
Haldun Ertem
Başbuğ
Başbakan Erdoğan, Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında:
“İlker paşamızla alakalı olarak yapılan yakıştırmaları, bir örgüt elemanıymış, bir örgütün mensubuymuş gibi yaklaşımları kesinlikle çok çok çirkin buluyorum...” diyor...
Bu sözleri kimisi “Yargıya eleştiri” olarak yorumluyor.
Kimisi Başbakan’ın “Bakın yargı ne kadar bağımsız” havası vermeye çalıştığını söylüyor. Avukat Turgut Kazan hatırlatıyor:
- Başbakan İlker Başbuğ’a çok haksızlık edildiğini düşünüyorsa onu da Hakan Fidan gibi bu mahkemelerin elinden kurtarabilirdi...
CHP’li Ali Rıza Öztürk, “Başbuğ’u kurtaracak maddelerin 3. Yargı paketi görüşülürken AKP’lilerin oylarıyla reddedildiğini hatırlatıyor.
Sonuç... Yargısal sorunlar gündemin baş maddesi olmayı sürdürüyor.
Hız
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Yalova’nın Laledere köyünde karpuz üzerine konuşurken demokrasinin hızı konusuna da misal veriyor:
“Karpuzu seçerek kestiğinde kelek çıkarsa yenisini kesersin. Milletvekilini seçtiğinde kelek çıkarsa 4 yıl beklersin.”
Süreyya
Londra’da 1500 metrede yarı finale kalan Aslı Çakır’ın bir televizyon röportajına ilişiyor gözümüz. Avrupa şampiyonası sonrasında yapılan bu röportajda Aslı Çakır diyor ki:
- Süreyya Ayhan ablamızın 1500 metrede on yıl önceki başarılarını izlemiştik. O başardıysa biz de başarırız diye düşündük... Onun verdiği ilhamla çalıştık...
Bu genç atletlere önderlik eden dünya çapındaki değerimiz Süreyya Ayhan’ı basınımız önce magazinleştirdi. motivasyonunu bozdu. Sonrasında Süreyya birtakım doping söylentileri arasında yuvarlandı gitti. Ciddi ülkeler şampiyonlarını korur, toz kondurmaz. Bizde ise üne kavuşanı açıkça düşürüp yok etmek esas. Şimdi benzer bir oyun voleybol takımı kaptanı Neslihan Darnel’e karşı oynanıyor. Aman dikkat...
Yorum Gönder