Yaşamın kör karanlığı içine uyanmışlar... Gözleri görmüyor, kendileri gibi düşünmeyenleri düşman belliyorlar... Kimi zaman Trabzon’da, Malatya’da, Tunceli’de, Batman’da...
Uzun bir yolculuğa çıkmış gibiyim.
Tanıyorum ben onları; ne yaptıklarını, kimler tarafından kullanıldıklarını biliyorum.
Derin ve sessiz bir ağustos akşamında son otuz yıllık süreci düşünürken, alaca bir sıkıntı içindeyim.
Kin, nefret, öç alma duyguları neden ve niçin?
Öğle güneşinde olgunlaşan düşler, bu dayanıklı ve dayanaksız yerlerde öfkeyi, kini, nefreti yoğunlaştırıyor benim canım ülkemde.
Yaşanan acılar!
Ölümler!
Katliamlar!
Din, dil, ırk, mezhep, renk ayrımcılığı!
Tüm bunları medya mı abartıyor?
Malatya’nın Sürgü beldesinde, ramazan davulcusunun Alevi yurttaşlardan birinin evinin önünde sahur saatinde davul çalması...
Ailenin davulcuya “Yarın sabah erken kalkıp kayısı toplamaya gideceğiz, iki tokmak az vur” demesiyle başlayan olaylar...
Alevilere karşı bir linç girişimi!
100 kadar gerici faşist topluluğun Alevi ailenin evlerinin önüne gelip, “İstiklal Marşı” söylemeleri...
Bu kişilerin dindarlıkla falan uzaktan yakından ilgileri yok.
Bunlar ırkçı ve kör karanlığın içinde yuva yapmış örümcekler.
***
Bugüne değin tüm katliamlar, faili meçhul cinayetler hep “Sünni Türk” kimliği üzerinden yapıldı.
Kahramanmaraş katliamı da Madımak kıyımı da...
“Darbeler dönemi bitti” derken, gerici-faşist bir dönem başladı, özgürlükler askıya alındı, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa bile yapılmadı.
Alevileri öldürmek, yakmak 12 Eylül sürecinin, yani darbelere yönelik yol haritasının vazgeçilmez oyunuydu.
Din üzerinden baskı kurmak ne demek?
Dindar bir toplum mu yetiştirmek yoksa kinci bir toplum mu?
Malatya’nın Sürgü beldesinde yaşanan olay, yetkili-etkili bürokratların, iktidar sözcülerinin açıkladığı gibi “münferit” bir olay değil...
Ben kaygı verici bir süreçten geçtiğimizi düşünüyorum.
AKP giderek “Türk İslam Sentezi” üzerinden yol haritası çizip öyle yürümek istiyor.
İstanbul’da Çamlıca’ya görkemli cami projesi, Ayasofya’nın ibadete açılması, üniversitelerin yaz şenliklerinde “bira yasağı” konulması, Başbakan’ın bu konuda insanın içini ürperten açıklamaları...
Bir de eğitim sistemimiz.
Din derslerinde mezarlıklarda ve camilerde uygulamalı din dersleri...
Başta İstanbul gibi büyük kentlerde, Ege ve Akdeniz kıyılarında içkili lokantaların kafelere dönüşmesi...
Bira satışı yapan çay bahçelerinin vergi memurları tarafından sürekli denetlenmesi.
Tüm bunlar neyin habercisidir, söyler misiniz?
***
Türkiye’de topluma dini ve etnik kimlik üzeriden “baskı” giderek artıyor...
Alevi kardeşlerimiz yüzyıllardan beri cenazelerini “cemevleri”nde düzenledikleri törenle kaldırıyor.
Diyanet bunu biliyor...
Bilmesine karşın ne diyor bugün:
“Cemevleri ibadet yeri değildir!”
Alevi açılımı yapmaya kalkışan, AKP iktidarı değil mi?
Baskı!
Korku!
Toplumu sindirme, “Sünni Türk” kimliği üzerinden siyaset yapmak laik demokratik bir hukuk devletinde olur mu?
Sürgü beldesinde 100 kişi toplanıyor, 40 yıldır orada yaşayan Adıyamanlı Alevi aileyi linç etmek istiyor.
Malatya Zirve Yayınevi katliamını, Abdi İpekçi cinayetini düşünün...
Hepsi ama hepsi “Sünni Türk” kimliği altında işlendi; Güneydoğu’da Hizbullah bu kimlik üzerinden örgütlendi, kanlı cinayetlere imza attı...
Kim vardı arkasında bu örgütlü güçlerin, kim?
Yorum Gönder