‘Vekil Oğlu’ Krizi - Nilgün Cerrahoğlu

Bizim gibi “hukuk devletinin” çalışmadığı ülkelerde, ilahi adalete bel bağlanır.
Denir ki: “Allah bildiği gibi yapsın!”
Bir “vekil oğlu” için, “rütbeleri söktürülerek onur kırıcı biçimde sıraya dizdirilen polislerin krizini” okuduğumda aklıma her nasılsa Ankara Devlet Tiyatrosu’nda yaşanan Sümeyye Erdoğan krizi geldi…
Geçen yıl Ankara Devlet Tiyatrosu’nda izlediği “Genç Osman” oyunundaki aktörlerden Tolga Tuncer’e sinirlenen Sümeyye Hanım; hatırlarsınız hışımla salonu terk etmiş, tesadüf “polis gecesi” için orada bulunan 150 polis de Başbakan’ın mahdumesi ile “dayanışma” için ayağa kalkıp mekândan çıkmıştı.
Polisler Tuncer’in doğaçlama yaptığı bazı hareketlerden kendine “hakaret payı” çıkaran Sümeyye Hanım’la birlikte toplu olarak kendilerini “hakarete uğramış” hissetmiş ve jet hızıyla verilen bir refleksle “güçlüden yana” tavır koymuştu.
Devlet Tiyatroları krizinde Tuncer’e sonradan “Sümeyye ayarıyla” ceza kesildi; oyunun “Başbakan kızından tepki alan bölümleri” sansürlendi ve temsil bir süre sonra Devlet Tiyatroları programından çıkarıldı.
Tolga Tuncer ve buhar olan “Genç Osman” ötesinde şimdi hatta Devlet Tiyatroları’nın kaldırılması gündemde!
Diyeceğim o ki “Sümeyye Erdoğan” krizinin artçı şokları hâlâ devam ediyor.
Bu durumda işte insanın aklına düşmez kalkmaz Allah sözü geliyor!
Mağdura karşı o gün düşünmeden “güçlüden yana” tavır koyan polis; bugün bir “vekil oğlu” karşısında “ezik” konumuna düşürülüyor.
O krizle bu krizdeki polisler haliyle farklı.
Ama “ilahi adalet” genelde “toptan” çalışıyor ve insana yalnızca böyle “toptan çağrışımlar” yaptırıyor.
“İlahi adaletin toptancı” hissesi de; “alma mazlumun ahı” ile başlayan, “etme bulma dünyasına” varan zengin atasözü dağarcığımızda ifadesini buluyor.
İtalyan temyiz mahkemesi kararı
Gelelim bu dünyada “hukuk devleti” olan ülkelerde çalışan adaletin çarklarına…
“Hukuk devleti” standartlarına erişen ülkelerde normalde “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” raconu geçerli değildir.
Bu raconu devreye sokmaya kalkışana hemen haddi bildirilir.
En son Fransa’da oğluna kıyak çekmeye kalkışan Sarkozy’nin durumu gözler önünde.
Sarkozy’nin son cumhurbaşkanlığı seçimlerini açık farkla yitirmesinin en önemli nedenlerinden biri bu, oğluna çektiği kıyaklar ve ardı gelmeyen hanedan hikâyeleri olmuştu.
Türkiye’ye nispeten daha yakın olan “Akdeniz kanı taşıyan İtalya’da, sen benim kim olduğumu biliyor musun?” muhabbeti daha sıkça gündeme gelir.
Ancak bu bağlamda konuşulan politikacılar; hemen her zaman “fırsatçılıkla” ün yapmış, pişkinlikten yüzleri kızarmayan, ikinci sınıf siyasetçilerdir.
İtalya bize göre nispeten daha gelişmiş bir “hukuk devleti” olduğundan; “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” tavrına muhatap kalan mağdurlar; yargıda hak arayarak bir sonuç almak ümidine sahiptirler.
Son dönemde bu açıdan iki çarpıcı örnek yaşandı.
İlki geçen baharda basına yansıdı.
Roma’nın merkezinde arabaların girmesi yasak bölgede park eden bir vekile “trafik cezası” kesen iki polise “Ben vekilim! Sizi işten attırırım!” şeklinde konuşan bir politikacı, “gazetede yayımlanan özürle” kamuoyu nezdinde af dilemek zorunda bırakıldı.
Siyasetçinin esip gürlemesine pabuç bırakmayan polisler, vekile ceza yazmakla yetinmediler; politikacıyı bir de “hakaret ve tehditten” dava ettiler. Sonunda ancak “gazetede yayımlanan açık özür” karşılığında davalarını geri çekmeyi kabul ettiler.
Egemenlik alanını sınırlayan suç
Aynı konuda daha önemli bir örnek geçen temmuzda gazetelere yansıdı…
Komşusuna “Benim kim olduğumu biliyor musun?” sözüyle ayar vermeye çalışan bir adamı İtalyan temyiz mahkemesi, “tehdit ve gözdağından” suçlu buldu.
“Benim kim olduğumu biliyor musun?” cümlesi böylece; İtalyan temyiz mahkemesinin 11621 kararıyla cezai yaptırımı olan bir “suç” haline geldi.
Mahkeme “tehdidi”; başkasının onurunu kıran ve hareket alanını daraltan “psikolojik baskı kullanmaya” dayandırdı. Bu yaklaşıma sinen “sindirme, yıldırma, ileriye dönük korkutmayı”, yurttaşların kişisel egemenlik alanını sınırlayan bir suç saydı.
İtalya gibi “güç kültürünün” önemsendiği bir ülkede dahi, bundan böyle artık “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” raconunu uygulamaya sokmak eskisi denli kolay olmayacak. Bu tehdidin karşısına hukuki yaptırım çıkarılacak.
Türkiye’de bu konuda ileriye doğru değişen bir şey yok.
Tersine, varsa değişiklik -diğer çok şeyde olduğu gibi- yalnız geriye işliyor.
Erdoğan şimdi “vekil oğlu” skandalına el koyuyor.
“Devlet Tiyatroları’nda başbakan kızı” skandalı ortada dururken “vekil oğlu” krizine RTE el koysa ne olur, koymasa ne olur?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget