SEVGİLİ okuyucularım, bir gazetenin yeni yetme, kim olduğunu bilmediğim bir görevlisi var. Dün ki yazısında inanılmaz yalan ve iftiralarla üzerime gelmeye kalkılıyor, tamamen gerçek dışı beyanlarla ban çamur atmaya yelteniyor.
Ben alnı açık adamım. 35 yıllık gazetecilik yaşamımda bir sürü İftira atıldı, üzerime böyle gelindi ama hepsi de fos çıktı.
Bu gibi konularda korkum yok. O yüzden, şimdi o şahsın yazısını size özetliyorum. Birazdan belgeleri açıklayıp ona gerçekleri göstereceğim.
Bakınız ne yazıyor:
“Kendini namus timsali olarak sunan Emin Çölaşan’ın nasıl ahlaklı işler yaptığını yazdım ve sordum. Uzan-Doğan kavgasının en keskin günlerinde patronu Aydın Doğan’a gidip ‘Uzan 500 bin dolar öneriyor, ne yapayım’ diyen, adeta kendi patronuna bana bu parayı vermezsen Uzan’ın adamı olur, senin aleyhine yazarım diye şantaj yapan Çölaşan değil miydi? Kaç defa Aydın Doğan’ı şantajla tehdit etti?
Çölaşan bu yazdıklarımla ilgili bir tek şey yazamaz, ya da bu yazdıklarıma dair tek dava açamaz. Açsın da görelim .
Açarsa mahkemenin talebiyle banka dekontları, şahitler, belgeler önüne çıkar ve daha çok rezil olur.
Haydi, bakalım, Çölaşan şantaj yapmadığını, böyle tehditlerle Aydın Doğan’dan para cukkalamadığını söylesin. Tek laf edemez bu konuda.
***
Bu arkadaşı birileri yalan söyleyerek kandırmış, oyuna getirmiş. Bu ağır ve hesabı yergi önünde elbette sorulacak olan iftiraların hiçbiri gerçek değil. Bunları sırasıyla görelim.
1- Hürriyet’te iken Star’ın genel yayın yönetmeni Fatih Çekirge, bana tam üç kez transfer teklif etti. Kendisiyle para bile konuşmadan kibarca reddettim.
2- Aksam’ın Ankara temsilcisi Nuray Başaran, patronu Mehmet Emin Karamehmet adına iki kez, sonraki yıllarda Akşam’ın genel yayın yönetmeni Serdar Turgut ve Ankara temsilcisi İsmail Küçükkaya bir kez transfer teklif ettiler. Yine kabul etmediğim gibi, hiçbiriyle asla para konuşmadım. Kaldı ki, gazeteciler her zaman para karşılığında transfer olur. Para konuşsam ne olurdu!
3- O sırada Sabah’ın sahibi olan Turgay Ciner adına Yavuz Donat transfer teklif etti, kabul etmedim.
Bunları kitaplarımda isimlerini vererek tek tek anlattım. Kaldı ki sözünü ettiğim gazeteci arkadaşların hepsi hayatta.
Şimdi gelelim şantaj yalanına! İddiasına göre ben o zamanki patronum Aydın Doğan a gidiyorum. Uzan’ların Star gazetesine geçip kendisi aleyhine yazılar yazacağımı söylüyorum ve bu yolla defalarca şantaj yaparak kendisinden para koparıyorum!..
Kendisini bu yazısı nedeniyle mahkemeye verdiğim takdirde bunu tanıklarla, banka dekontlanyla, belgelerle kanıtlayacakmış!
***
Şimdi yazacaklarımı çok dikkatle okusun ve nasıl bir dolduruşa geldiğini iyi anlasın.
Hürriyet gazetesi, pek çok çalışanına (Özellikle gazeteye katkısı olan yazarlarına) yaptığı gibi bana da birkaç kez -maaşım dışında- prim verdi. Bunların her biri için benimle dört ayrı sözleşme imzaladı.
Ben belgeci ve arşivci biriyim. Her birinin imzalı, onaylı belgeleri bende (Hemen belirteyim, hepsinin telif vergisi gazete tarafından ödenmiştir)
İlk sözleşme 1 Haziran 1997. O zaman Star gazetesi henüz yok! Patron bana ilk kez prim verecek. Karşılığında yeni bir sözleşme getirdiler. Eğer ben gazeteden ayrılırsam işverene 400 bin dolar tazminat ödeyeceğim. Onlar atarsa aynı tazminatı bana ödeyecekler. İkinci sözleşme 30 Eylül 1998. Star gazetesi henüz kurulmamış ve ben kime nasıl şantaj yapacağımı şaşırmış durumdayım! Hazırladıkları sözleşme uyarınca eğer gazeteden ayrılırsam, işverene 1 milyon 250 bin dolar tazminat ödeyeceğim. Eğer onlar beni atarsa, aynı tazminatı ödeyecekler.
Üçüncü sözleşme 15 Eylül 1999. Star gazetesi kurulalı altı ay olmuş. Sözleşme uyarınca, gazeteden ayrılırsam işverene 3 milyon dolar tazminat ödeyeceğim. Gazete atarsa, aynı tazminatı bana ödeyecek.
Son sözleşme ise 3 Aralık 2002. Geçerlik süresi 31 Aralık 2005. Star gazetesi bu sırada var. Herhalde şantajı bu son aşamada yapıyorum! Bunda tazminat rakamı yok. Ancak ben ayrılırsam, çalışmadığım sürenin miktarını işverene ödeyeceğim hükmü yer alıyor.
Görüyorsunuz, benim gibi bir ‘Şantajcıyı’ Hürriyet’te tutmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bunların bütün belgeleri, sözleşmeleri, ödeme tarihleri vesaire hepsi elimde.
Üstelik bu sözleşmelerin hiçbirini ben hazırlamadım. Bunlar başka Hürriyet yazarlarıyla da imzalandı. (Burada isimlerini vermiyorum.)
Bir kez daha vurguluyorum:
Her özel sektör kurulusu ve dolayısıyla hemen her gazete, elinden kaçırmak istemediği, kalmasını istediği elemanlarına bu gibi primler öder. Hürriyet’in patronu Aydın Doğan da bunu yapmış, benim gibi nicelerine prim verirken, bazı arkadaşlar için villalar, konaklar, evler satın alıp armağan etmiştir.
Ayrıca her gazete, istediği bir gazeteciyi alabilmek için ona transfer parası önerir, ya da verir. Aynen futbolcularda olduğu gibi…
***
Şimdi gelelim şantaj konusuna! İddia ettiğine göre ben patrondan para cukkalamak için kendisine, hem de defalarca gidip şantaj yapıyorum. “Eğer bana para vermezsen Star a geçip senin aleyhine yazılar yazarım” diyorum!
İyi de o halde bunu yazana ve kendisine yazdırana sorarlar.
“Emin Çölaşan madem patronuna defalarca şantaj yapmıştır, patron böyle çirkef bir adamı gazetesinde nasıl tutmuştur? Hem de o günlerde yedi gazetesi, dört televizyon kanalı olan gerçek bir medya imparatorudur. Geçmişin güçlü adamıdır.
Bir çalışanı kendisine şantaj yapıyor ve o koskoca patron, onunla birlikte yıllarca çalışmayı içine sindiriyor! Böyle bir yalana inanmak mümkün müdür?
Varsayalım kendisine şantaj yapıyordum! O halde yukarıda belgelediğim sözleşmelerde, görevime son verildiği takdirde, bana çok büyük tazminatlar ödenmesini niçin kabul etmiştir?
Herhalde yine şantaj korkusundan!..”
Böyle yalanlar beni değil, Aydın Doğan ı küçük düşürür.
***
Yazısında diyor ki “Çölaşan bu yazdıklarımla ilgili tek şey yazamaz!”
İşte yazıyorum, yalan ve iftiralarını elimdeki belgelerle tek tek çürütüyorum.
Diyor ki “Tek laf edemez bu konuda!”
İşte ediyorum… Çünkü bugüne kadar alnıma hiçbir leke sürülmedi. Eğer en ufak bir korkum ve kuşkum olsaydı, o yalan ve iftiraları şimdi sineye çeker ve ağzımı bile açamazdım.
Kararı bundan sonra yargı verir. Yargı önünde hesaplaşırız, gerçekler ve belgeler ortaya çıkar.
Yazısında tanıklardan söz ettiğine göre, tahmin ediyorum onlar karşılıklı ev ziyaretlerinde bulunduğu, birlikte yemekler yediği Aydın Doğan ile Ertuğrul Özkök olacaktır!.. Ancak o aşamaya geldiğimiz zaman, onlara yeniden hatırlatmayı görev bileceğim:
“Tanıklığınızı namusunuz üzerine olduğu kadar, çocuklarınız ve torunlarınız üzerine yemin ederek yapacaksınız.”
***
Sevgili okuyucularım, şimdi aranızdan çoğunun bunları okuduğu zaman şöyle düşüneceğini biliyorum:
“Yaa arkadaş, biri çıkıp senin hakkında tutarsız, saçma sapan bir şeyler yazmış. Niçin ciddiye alıp yanıt veriyorsun, o yazıyı okumayanların da senin yazından öğrenmesini sağlıyorsun?”
Haklısınız… Ancak benim korkacağım, çekineceğim hiçbir şey yok. Yalanın ve iftiranın da bir ölçüsü olmalı.
Şimdi yandaş medyada birileri, kendilerinden olmayanlara karşı çok açık bir saldırı taktiği uyguluyor. Ben, birinci hedefim.
“Çamur at, yalan yaz, iftira at, izi mutlaka kalır. Böyle konularda yanıt veremez!”
Evet, yalan ve hakaretler işte böyle!
“Şantajcı!.. Para cukkaladı!.. Patronuna ‘Bana 500 bin dolar vermezsen Uzan’ların gazetesine geçip senin aleyhine yazarım’ dedi!.. Bana dava açarsa rezil olur!..”
Eninde sonunda biri rezil olacak da, o bakalım kim olacak!
Yorum Gönder