Hırsızlar, talancılar, yağmacılar, dinciler, sömürgeciler, kanunsuzlar kara bulutlar gibi çöktü sevgili yurdumuzun üstüne.
Ata mirasımızı, kültürümüzü, ulusal varlıklarımızı, yüzyıllar boyunca kanımız canımız pahasına kazandığımız, üzerine titrediğimiz, uğruna şehitler verdiğimiz vatanımızı bölüyorlar, parçalıyorlar, satıyorlar.
Ormanlar yağmalanıyor .
Yer altı ve yer üstü kaynaklarımız talan ediliyor.
4+4+4 eğitim sistemi ile laik “Öğretim Birliği yasası” ayaklar altına alınıyor. Bu şeriatçı eğitim sistemine karşı çıkan öğretmenler coplanıyor, yerlerde sürükleniyor, gözlerine biber gazı sıkılıyor…
Komutanlar içeride. Türkiye Cumhuriyetinin ordusuna karşı operasyon düzenleniyor.
Ama PKK’nın, PKK’lıların kılına dokunan yok. Üstüne üstlük bir de devlet yetkilileri onlarla kapalı kapılar arkasında özerklik görüşmeleri yapıyorlar.
PKK komutanlarına verilen değer, Türk ordusunun komutanlarına verilmiyor.
Belgelerde 1500 sahteciliğin saptanmasına karşın Komutanlar hakkında 15-20 yıl arası hapis cezası isteniyor.
Gerçek terör örgütü ve onun temsilcileri en geniş özgürlük ortamında tehditler savurup, dilediğini söylerken, dilediğini yaparken, yaptırırken, 700 bin kişilik ordunun Genel Kurmay Başkanı “Terör örgütünün yöneticisi” olarak yargılanıyor.
İlker Başbuğ’un deyişi ile “Dünyanın hiç bir ülkesinde hem ülkenin Silahlı Kuvvetlerinin Komutanı, hem de bir silahlı terör örgütünün yöneticisi Genelkurmay Başkanı görülmemiştir…”
Peki, bu günlere nasıl geldik? AKP iktidarı gökten zembille mi indi? AKP iktidarı Cumhuriyetin, ordunun, Atatürk Devrimlerinin, Milli Eğitimin nasıl altından girip üstünden çıktı.
Nasıl İrtica ile mücadele edenler suçlu, irtica suçsuz oldu? Nasıl Üniter, ulus devletten yana olanlar, ulusalcılar suçlu; bölücüler, şeriatçılar suçsuz oldu? Nasıl Atatürk’ler, Kubilay’lar suçlu, Damat Ferit’ler, Derviş Mehmet’ler, Sait Nursi’ler suçsuz oldu?
Bütün bu olup bitenlerde tek suçlu AKP mi?
Bizim hiç mi suçumuz yok.
Hani hikâyede anlatıldığı ve sorulduğu gibi “Tek suçlu hırsız mı, kapısını ardına kadar açık bırakan, hiçbir önlem almayan ev sahibi”nin hiç mi suçu yok?
Dinci faşizm bağıra bağıra, mehter marşı ile gelirken; TBMM, Çankaya, Devlet, ordu, Milli Eğitim birer birer teslim alınırken oynan oyunları tribünlerden maç izler gibi izleyenlerin hiç mi suçu yok?
Ey halkım, senin hiç mi suçun yok?
“Evet, ama yetmez” diyen demokrasi hokkabazları, sizin hiç mi suçunuz yok?
Abdullah Gül’leri Çankaya’ya çıkaran, iktidarla birlikte Atatürk’e ve Atatürk dönemine saldırılar düzenleyen, yasalar çıkaran muhalefetin hiç mi suçu yok?
Emekli, muvazzaf Subaylar adi birer suçlu gibi boyunlarından tutulup karakollara, savcılıklara götürülürken, zindanlara atılırken bu girişimleri protesto edecekleri yerde, “Biz yargıya güveniyoruz”, “yargı gereğini yapar”, “yargı çözer”, “suçsuzsa salıverir…” diyen silah arkadaşlarının hiç mi suçu yok?
O günlerde bu sözleri söyleyenler de şimdi içeride…
Sarı inek verilmeyecekti baştan…
Kapalı kapılar arkasında görüşmeler yapılmayacaktı…
Dolmabahçe uzlaşmaları olmayacaktı…
Atatürk’lerin, Uğur Mumcu’ların, Doğan Öz’lerin uyarıları kulak ardı edilmeyecekti.
Ne diyordu Gazi Mustafa Kemal Atatürk:
“BİRİNCİ VAZİFEN, TÜRK İSTİKLALİNİ VE CUMHURİYETİNİ KORUMAKTIR…”
Koruyabildik mi?
Ne diyordu Uğur Mumcu:
“Bir toplum böyle çöker işte; devletin yerini kaba kuvvet alır, susulur… Yasanın yerini din alır korkulur… Yolsuzluklar, cinayetler birbirini izler… Eller, kollar bağlanıp götürülür… Vuran vurur, öldüren öldürür… Ve bütün bunlardan sonra, bir çete gelir ve devleti teslim alır…”
Bu çağrıya, bu uyarıya, bu feryada kulak verip, önlem aldık mı?
Çete, ülkeyi adım adım, yavaş yavaş şeriata götürürken Atatürk’ü ağzından hiç düşürmeyenler gerekli tepkiyi gösterdiler mi?
Peki, yurtsever öğretmenlerimiz yerlerde sürüklenirken, coplanırken, tekmelenirken esnaf neredeydi, esnaf dernekleri neredeydi?
İşçi neredeydi, işçi sendikaları neredeydi, TÜRK-İŞ neredeydi?
Analar, babalar nerede?
4+4+4 ucubesiyle çocuklarınızın geleceğini karartıyorlar.
Görmüyor musunuz?
Duymuyor musunuz?
Bakar kör mü oldunuz?
Sadece Eğitim-Sen’li, Eğitim-İş’li, KESK’li emekçilerin, öğretmenlerin mi çocuğu var bu ülkede?
Sizin evladınız yok mu? Sizin çocuğunuz, torununuz yok mu?
Başınızı “İzdivaç Programları”ndan, 70’lik zampara programlarından, uyduruk yarışmalardan kaldırıp, biraz da vatanınıza bakın?
Vatan yok oluyor.
Ülke parçalanıyor.
Çocuklarımızın geleceği karartılıyor?
Gümbür gümbür, bağıra bağıra geliyor şeriat…
Tehlikenin farkına ne zaman varacaksınız?
Ali Eralp
Yorum Gönder