Itri ile Bach’ın Yoldaşlığı - Zeynep Oral
İstanbul’da St. Antoine Kilisesi… Karşımızda iki müzisyen, iki usta: Neyiyle Kudsi Erguner, viyolonseliyle Eric Maria Couturier… Biri Türkiye’den, öbürü Fransa’dan… Biri Bach dinleyerek, Bach çalarak müzik dünyasında pişmiş; öbürü Itri, İsmail Dede ve Mevlevi ayinlerini dinleyerek, meşk ederek yoğrulmuş… İkisi de Paris’te yaşıyor. İkisinin yolları bir başka ustanın, Peter Brook’un (ki o da İngiltere’den gelip Paris’e yerleşmiştir) tiyatrosunda, bir Japon müzisyen anısına düzenlenen konserde kesişmiş… O konserde neyle viyolonsel birbirlerini bir de tanımasın mı, tınıları birbirine uyup bir de sohbete başlamasın mı!
İşte o kucaklaşmanın sonucu, şimdi karşımdalar. (Daha doğrusu bir “çılgın” sayesinde karşımdalar…)
Sentez değil, duymak, anlamak, yaşamak
İki usta bir Bach’tan çalıyor bir Itri’den… Mevlevi ayininin son peşrevini Bach’ın Sol Majör süiti izliyor, Bach’ın “Arya”sını segâh makamında tekbir… Araya ve birbirinin içine doğaçlamalar karışıyor… Neyin sesiyle viyolonselin sesi sarmaş dolaş, o kubbede gözle görülür elle dokunulur somutluğa dönüşüyor…
Gönül gözüm geçmişle gelecek arasında bir köprü kuruyor… Evrensel olanla şimdi burada olan arasında da… Her nota, her seda sanki “aşk” diyor. Hak ile Yâr buluşuyor o sözcükte. Gözyaşlarımı tutamıyorum. Yeryüzü ne muhteşem; insanın yaratıcılığı ne olağanüstü… Çağdaş bestecimiz Kamran İnce’nin özel olarak bu konser için bestelediği “Asumani” göklerden inen bir fısıltıdan farksız… Bu konser hiç bitmese, hiç bitmese…
Daha konserin başında Kudsi şöyle demişti: “Itri’ye hep Doğu’nun Bach’ı derler… Belki günün birinde Bach’a da Batı’nın Itri’si derler…”
Demezler sevgili Kutsi, demezler… Kültür emperyalizmi sürdükçe demezler… Yaratıcılığa, bilime, ilme saygı göstermediğimiz sürece demezler… İnsanı insan yapan değerleri yüceltmedikçe biz, zaten demelerini de beklememeli…
Buhurizade Mustafa Itri: 1640- 1712… Johann Sebastian Bach: 1685-1750… Birbirlerini tanımadılar.
Bugün onları bir araya getirirken Kudsi Erguner’in de belirttiği gibi amaç bir karşılaştırma, bir sentez falan değil. “Bach hayranlarına Itri’yi, Itri hayranlarına Bach’ı hatırlatmak”… Ve ikisinin de dehasını duymak, hissetmek, anlamak ve o “mucizeyi” yaşamak… Zaten başlıktaki “yoldaş” sözcüğünü de salt bu nedenle kullandım.
‘Çılgın’ın adı Hakan Erdoğan
Gelelim, bu ve daha nice muhteşem konseri bize sunan “çılgın”a. Onun adı Hakan Erdoğan. 1985’ten bu yana, birbirinden farklı mekânlarda, farklı içerik ve kavramlarla konserler tasarlıyor. Evet onunkiler “tasarım” (dizayn) işi…
Vapur iskelesi, tren garı, rıhtım, müze bahçesi, evlerin salonu, sokak, pasaj, meydan ya da Topkapı ve Yıldız sarayları… “Balık Ekmek Caz”, “Ramazanda Caz”,“Kahvaltıda Caz”, İstanbul’da “Bach Günleri”, “Mozart Günleri”, “Gece Vardiyaları”, “Bach Öncesi ve Sonrası- Bach Before and After”… Farklı mekânlarda, farklı temalarla, birbirinden ilginç, etkili ve asla nitelikten ödün vermeyen konserler…
Ona neden mi “çılgın” diyorum? Çünkü Türkiye’de klasik müzik alanında sponsorsuz, salt gişe gelirine dayanarak konserler gerçekleştiriyor da ondan! Yani ne bir banka, ne bir sanayi kuruluşu, ne bir kurum ne de devlet var arkasında ya da yanında… (Doğru dürüst bir piyano kiralamanın fiyatı 0-ile 5 bin Avro arasında değişiyor… Gerisini siz düşünün!)
Itri ile Bach yoldaşlığını gerçekleştiren, bu yoldaşlığa emeği geçen, katkıda bulunan herkese teşekkürler! Sayenizde hayatta ve ayakta kalabiliyoruz!
Yorum Gönder