Türkiye’de şaşılacak hiçbir şey kalmadığına inanmama karşın, yine de şike olayı patlak verdiğinde çok kişi gibi şaşırdım.
Şaşırtıcı olan, şike iddiası değil, onun üzerine gidilmesiydi.
Çoğu kişi şaşkınlığın hemen ardından aynı ortak soruyu sordu:
- Bakalım bu işin cılkı da ne zaman çıkacak?
İnsanlar uzun süre merakta kalmadılar. İşin cılkı çabuk çıktı.
Bir sürü insan gösterişli şekilde tutuklandı, yöneticiler içeri atıldı, bu arada tutuklananlar arasında oyuncu bulunmaması da ilginçti. Şike iddiasına konu olan maçların üzerinden bir yıla yakın bir süre geçmesine rağmen, TFF ne yapacağına karar veremedi.
İşin ceza davası yönü, Türk Adliyesi’nin geleneksel eksiklik ve aksaklıklarıyla malul olarak, asgari adaleti aratır hale düşer, TFF kararsız, aciz kalırken, liglerin akıbeti de bir soru işareti olarak karşımıza çıktı.
Velhasıl kelam, tam bir belirsizlik, tam bir keşmekeş hüküm sürdü.
***
Kamuoyunda Aziz Yıldırım’ın günah keçisi ilan edildiği ve olayın faturasının ona kesileceği konusunda genel bir kanı egemen oldu.
Doğrusu bir Galatasaraylı olarak Aziz Yıldırım’a yapılanları içime sindiremiyorum.
Buna karşılık, şike iddiaları yanıtlanırken, bunun varit olmadığını kanıtlamak yerine başka kulüp veya takımların suçlanmasına da anlam veremiyor, olayın bir Galatasaray - Fenerbahçe polemiğine dönüşmesinden de üzüntü duyuyorum.
Ama bütün bunlardan daha vahimi de artık işin cılkının iyice çıktığının belli olması.
Şike konusunda “sıfır tolerans” ilkesini uygulayan ve herkesten de bunu isteyen UEFA’ya karşılık, Fenerbahçelilerin tepkisinden ve bu yüzden oy kaybetmekten korkan Tayyip Erdoğan, şike olayının sabit olması halinde de şikeye adı karışan kişilerin cezalandırılması, ama tüzelkişilik olan kulübün cezadan masum kalması gerektiğini ileri sürdü.
UEFA bunun mümkün olamayacağını açıkça dile getirdi. Ama öyle görünüyor ki Tayyipland’ın Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören de talimatın dışına çıkamayacak. O da Başbakan’ın önerisini benimseyecek, özerk federasyon iddialarının koca bir balon olduğunu ispatlayacak. Sonuna kadar gidilmesini isteyen, hiçbir lütuf tenezzül etmeyen Fenerbahçe Kulübü’ne rağmen “Fener sıyıracak”.
***
Bu çarpık uygulamanın mantığı, suçu işleyenin gerçek kişiler olmaları dolayısıyla onların fiillerinden tüzelkişiler olan kulüplerin sorumlu tutulamayacağıdır.
Bundan daha çarpık bir mantık olamaz. Tabii ki usulüne uygun olarak seçilip gelmiş kulüp yöneticilerinin kulüple ilgili tasarrufları tüzelkişiliği bağlayacaktır.
Tüzelkişilik kendi organlarını oluşturan gerçek kişiler olmaksızın herhangi bir tasarrufta bulunamaz ki!
Şike olup yakalanmadığında, tüzelkişi şampiyon ilan ediliyor. Yakalanmayan şikenin sonuçları onu etkileyecek de yakalanınca yaptırımı neden etkilemeyecek?
Nitekim, “şikeye sıfır tolerans” diyen UEFA da aynı kanıdadır ve Fenerbahçe’ye herhangi bir yaptırım uygulanmaması halinde, Türkiye ve Türk takımları üç ya da beş yıl süreyle Avrupa’dan dışlanacaklardır.
Tayyip Bey, İngiltere örneğini ileri sürerek, şunu rahatlıkla söyleyebilmektedir:
- İngiltere beş yıl süreyle Avrupa kupalarına girmedi de ne oldu?
Tayyip Bey Fenerbahçe’ye yaptırım uygulanmasının oyunu etkileyeceğinden korktuğu için, bu yolu tutmaktadır. TFF’nin yönetiminde, Tayyip Bey’in sözünün bir parmak bile dışına çıkamayan Yıldırım Demirören de aynı yolu tutuyor ve soruyor:
- Yaptırım uygulamasak ne olur ki?
Oysa ne olacağı ortada.
Türkiye Avrupa’dan dışlanacak.
Ve kimsenin kuşkusu olmasın ki, dönüşü de İngiltere gibi olmayacak.
Yorum Gönder