BU sütunun okurları köşe yazarının “yeni anayasa” girişimine ilişkin bakış açısını iyi bilirler. Sürecin başlangıcından beri olumsuzdur bu bakış. Çünkü bu işe soyunurken evrensel insan hakları ilkelerine uygun ve bütünüyle “özgürlükçü” bir anayasa yapma iddiasıyla yola çıktığını ileri süren iktidar, çok daha basit güncel ve ivedi bir konuda atması gereken bir adımı atmaktan bile çekinmekteydi. Şaşırtıcı ve kuşku uyandırıcı bir çelişkiydi bu: Son zamanlarda yaşanan durumlarda yargılanma aşamaları öncesindeki uzun tutuklamaların çoğu “yargısız infaz”a dönüşmüş gibiydi ve çok kişi yargılanmaya başlanmadan aylarca, hatta yıllarca beklemekteydi. Oysa, yürürlükteki yasaları biraz değiştirerek, hiç anayasa değişikliği istemeyen, iktidar oylarıyla kolayca başarılabilecek bir işti bu.
Yazar, böyle basit bir adımı bile atmaktan kaçınan iktidara anayasa yapma konusunda güvenilemeyeceğini ileri sürerek, o çok kolay adım atılmadıkça anayasa çalışmalarına katılmayacağını açıklamış ve muhalefetle sivil toplum kuruluşlarını da aynı boykota çağırmıştı.
Fakat, hayret: İktidar nasıl bir anayasa peşinde olduğunu ve kritik noktaya gelince çoğunluğunu nasıl kullanacağını bu örnekle açıkça belli ettiği halde, anayasa tartışmalarına katılmaya çalışanlar eksik olmadı. Yazar, böyle bir katılımın sonu belli bir oyunda rol almak anlamına geleceğini söyleyince, hep “katılın ki görüşleriniz duyulsun” dendi ama, iktidarın medya üzerindeki baskısı o yolu da tıkamış durumda; o tür görüşler tam yansıtılmıyor.
Belki de, o safiyane iyi niyetle olacak, düzenlenen toplantılara katılacaklar arasına onun adını koymakta hâlâ ısrar edenler var. Ama, yanlış, yazar katılacağını söyleyenleri yalanlamak zorunda kalıyor.
Böylesine tuhaf kişisel durumlar bir yana, asıl olanlar ana muhalefet partisine olmakta. CHP, böyle bir aldatmacaya açıkça karşı çıkmamış olmakla, hatta tam tersine çalışmalara büyük ölçüde katılmakla, kaçınılmaz karanlık sonucun sorumluluğunu da ister istemez yüklenmiş olmuyor mu?
Yorum Gönder