Okuduktan sonra yırtıp atın - Levent Kırca

Nevruz kimin bayramı olursa olsun; değil mi ki benim ülkemde, benim vatandaşlarım tarafından kutlanıyor; o takdirde benim bayramımdır. Biz bu ülkede hepimiz dostluk ve kardeşlik içinde yaşamayacak mıydık? Hadi, yaşayalım öyleyse. Başarısız yönetim politikaları bizi yıldırmasın. Terörün her türlüsüne karşıyım. Bu ülkeyi bölmek isteyenlere de karşıyım... Ayrıca her türlü sömürüye de karşıyım... Atatürk'e karşı olana da karşıyım.

Müjdat Gezen’e karşı değilim

Bilakis yanındayım. Canım kardeşim kötü bir olay yaşamış; Uğur Dündar da ben de yardım için atladık hemen. Lafı mı olur yahu; Müjdat demek ben demek. Ayrıca Müjdat'ın ekonomik bir sıkıntısı yok. Siz Müjdat'ın huzurevi olduğunu biliyor muydunuz? Siz onun pek çok yaşlı sanatçıya baktığını biliyor muydunuz? Peki, günün birinde bana da bakacağını biliyor musunuz? Müjdat Bursa'ya bir kültür merkezi açmış ki, sormayın; bir eşi daha yok. Adam hazır yaptırmış, sahiplenip yaşatsanıza... Üç-on para için hacze gelip, salonun koltuklarını sökmek niye? Bir tiyatroyu yıkmak, bir camiyi yıkmakla eşdeğerdir; tiyatro da bir ibadethanedir.

Olayı duyduğumda Müjdat'a ulaşamadım, Uğur'u aradım. Konuyla ilgili bilgi aldım kendisinden. "Müjdat'ın üstüne geliyorlar" dedi. Her zaman Müjdat bize bakacak değil ya, bir sıkıntısı varsa ben hazırım, dedim. "Aynı teklifi ben de yaptım" dedi. Müjdat kaliteli adamdır. Kolay kolay ele geçmez, onun üzüntüsü benim de üzüntümdür. Üzmeyim benim can arkadaşımı.

Mehmet Aksoy

Biz can dostlar ayda bir birimizde buluşup yiyip içiyoruz. Edip Akbayram ve eşi, Ataol Behramoğlu ve eşi, Bedri Baykam ve eşi, Mehmet Güleryüz ve eşi, ben ve eşim, Mehmet Aksoy, Ümit Zileli, Orhan+Orhan +4. Son yemek, Mehmet Aksoy'un Cumhuriyet Köyü'ndeki küresel evindeydi. Bize aynı gece Nevruz ateşi de yaktı. Genişçe bir toprak alandaki bahçesi şaheser heykelleriyle dolu... Kimse yıkmasın, yıkamasın diye de bronzdan heykeller.

Evi kocaman bir top düşünün, işte öyle. Bok böceklerinden esinlenip yapmış. Bu böcek, dokunduğunuz anda, kendini korumak amacıyla yusyuvarlak bir topa dönüşüyor. Dünya çapındaki heykeltıraşımız Mehmet Aksoy, çocukken bu böceklerle çok oynarmış. Anne ve babası oğullarının bahçede bok böceğiyle oynadığını görünce, bu oğlandan bir şey olmaz derlermiş ama oğlan, düşünülenin aksine, koskoca bir heykeltıraş olmuş. Bok böceğinden esinlenerek yaptığı evi de görmeye değer. Tıpkı Fransa'da Ressam Matisse'in şimdi müze olan evini gezer gibi geziyorsunuz.

Evin her köşe bucağını konuklarla (çoğunluk bayan) gezdik. Açık düzen bir kurulum yapmış. Bu masada yemek yiyor, diyorlar. Bak bu da çay içtiği kupa. Yatak odasına mermer bir kapıdan giriyorsunuz. Kapının bir yanı erkek, bir yanı dişi... Odaya girip kapıyı kapattığınızda kapı çiftleşiyor. Aynı kapıdan aşağıda mutfak girişinde de var. Her çiftleşmeden her yıl üç-beş küçük kapı oluşuyormuş. Yatak odası çok etkileyici, insanın hemen kendini yatağa atası geliyor. Başıma bir şey gelmesin diye çok kalmadım o odada.

Yöresel yemekler hazırlatmış; hepsi birbirinden güzeldi. Şarap-rakı gırla... Yaklaşık yüz kişi kadar konuk ağırladı. Şarkılar söyledik, güldük eğlendik. Nevruz nedeniyle CNN canlı yayın yaptı. Bir ara beni de kolumdan kapıp kameranın önüne attılar. Dedim ki onlara; "Bu Mehmet Aksoy'u çok seviyorum. Heykeli dikilecek adam". TV Muhabirleri lafın sonunun yıkılan heykele geleceğini sanarak beni omuzlayıp, Nevruz ateşinin dibine yıktılar. Mehmet Aksoy'la can dostu oldum, ailesi de çok sıcakkanlı, gerçek insanlar. Mehmet Aksoy'un sebepsiz yere heykellerinin yıkılması alışkanlık yaratmış; isteyen Aksoy'un Cumhuriyet Köy'deki muhteşem evine gidip bahçedeki heykellerden yıkarak stres atabilir. Aynı zamanda AKP'nin gözüne girme fırsatı da elde etmiş olabilirsiniz bu vesileyle. Can dostuma soruyorum, heykeltıraşlıkta para var mı diye. Şöyle cevaplıyor; "Yapan değil de yıkan daha çok kazanıyor. Yakın bir gelecekte yıkım şirketleri çoğalacak, zira yıkılacak çok heykel var".

Ulusal TV’de konuktum

Haluk Çetin'in konuğu oldum Ulusal TV'de. Can çocuk Haluk, iyi de müzisyen. Şu sıralar turnesini yaptığım "Azınlık" oyunu için iki bestesini hediye etti bana. Sunay Akın'ın ve Ataol Behramoğlu'nun şiirlerini bestelemiş, ben de "Azınlık"ta okuyorum.

Program saat 24'teydi ve canlıydı. Güzel bir yayın oldu. Her ikimiz de en az Ulusal TV kadar samimiydik. Gecenin ana fikri şöyle:

Herkes üstüne gidiyor kanalın. Cezalar... İncelemeler... Beyoğlu Belediyesi her gün uğramadan edemiyor kanal binasına. İlla ki bir açık yakalama çabasındalar. Kanalın yöneticileri tutuklu. Yani içeride. Tehditlerin, ihbarların ardı arkası kesilmiyor.

Oradaki emekçilerin ipinde bile değil. Yokluk içinde bir kanal. İmkânlar kısıtlı. Kameranın tahta bacağını iple bağlamışlar. "Abi, halimizi görüyorsun" diyorlar. Ben de diyorum ki, her şeyleri dört dörtlük kanalların da içi boş. Gösterecek şeyleri, söyleyecek sözleri yok.

Ben sizin tahta bacaklı TV’nizi tercih ederim.

Haldun Taner

Ölüm yıl dönümünde anıldı Taner, okuduğu Galatasaray Lisesi'nde. Çok önemli bir edebiyatçı, değerli bir tiyatro yazarıydı. Pek çok oyun yazdı. Hepsi birbirinden güzel, bir şey söyleyen çağdaş oyunlardı bunlar.

Gençlik yıllarımda Ankara'da romanlarını ve öykülerini defalarca okumuşumdur. Kendisini de tanıdım, çok sohbetlerimiz oldu. Bazı şeylerden çok sıkılmıştı; "Artık sana yazacağım" derdi. Bir İstanbul efendisiydi. Eline vur ekmeğini al, öyle yani.

Bir gün Milliyet Gazetesi'nde buluştuk kendisiyle, öğle saatleriydi. "Ay Işığında Çalışkur" isimli çok güzel bir romanı vardı. Onu oyunlaştırmasını rica ettim kendisinden. Zaman içinde, "Ay Işığında Şamata" ismiyle dediğimi yaptı. Taner'in eserlerini yorumlayabilmek için biraz bilge olmak gerekiyor. Hiçbir eseri sıradan değildir; sıradanlaştırılamaz. Zekâ ve beceri ister. Türkiye'deki ilk epik tiyatro uygulayıcılarındandır. Ne anlatmak istediğini bilemeden yorumlayamazsınız onu.

Her oynandığında olay olan, hasılat rekorları kıran "Keşanlı Ali"nin, bu kez TV'de şansı yaver gitmedi ve ustaya yakışmayacak bir şekilde katledildi. İzlemeye tahammül edebildiğim zamanlarda bir tek Nejat İşler'in oyununu sevdim. Ne yazık ki, Keşanlı'nın Alışık Tiyatrosu'ndaki oyunu, TV'dekinden de kötü. Üzülmemek elde değil...

Türk’ün uzayla imtihanı

Gece gece tesadüfen bu diziyle burun buruna geldim. Yaşım itibariyle çok kötü şeylere tanık oldum. Bu dizi kötülükte ilk sırayı kaptı ve tüy dikti. İnternette, izleyenlerin yorumlarına bakacak olursanız, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget