Ankara Türkiye’nin 2. büyük kenti. En büyük kentin başkanı başbakan olduysa ve üç yıla kalmadan da cumhurbaşkanı seçilip makamını boşaltıyorsa başbakanlık sırası 2. kentin başkanında demektir!
Sevinçten takla atamıyor. Onun yerine sabah akşam twitt atıp duruyor.
Tek büyük, en büyük derdi: Ana muhalefet lideri! Çünkü başbakanlarının derdi ana muhalefet!
CHP liderinin dediği gibi o kadar da “düşüncesiz” değil.
Şimdi Tayyip Bey’in Çankaya’ya çıkmasını iple çekiyor.
Sabah akşam yağ çekmesi, kahve dövücünün hınk deyiciliğine soyunması ondan!
CHP’nin Tandoğan mitinginden en fazla rahatsız olan o. Mitinge gelenlerin otobüslerini şehre sokmuyor.
Halefliği hak edecek! AKP Twitt’çilerle dolu. Birbirleriyle twitt yarıştırıyorlar.
Tek yapmak istedikleri “gıdıklamadan güldürmek!” Ama başaramıyorlar. Bu yüzden belden aşağıya yöneliyorlar.
Başbakanlık’a güreşmek kolay değil. “Çılgın Proje” gerektiriyor.
Baklayı ise ağzından erken çıkartıyor.
Çılgın projesini “gayrimenkul sektörü toplantısı”nda açıklıyor.
“Ondan nesi eksik?” dedirtmek üzere. O da kanal açacağını ilan ediyor.
Bir Okurun ileri demokrasi feryadı
Paylaşmak istediğim olayın bir haber niteliği var mı bilmiyorum ama insanları yakarak öldürenlerin zamanaşımı nedeniyle ceza almadan salıverildikleri bu ülkede, 1997 yılına ait 7.34.-TL SGK borcunun istenmesi, insanın köpeği ısırması gibi bir haber değeri taşır sanırım. Üstelik 19/03/2012 tarihinde ilişikte gönderdiğim borçla ilgili ihbarnameden 1 gün sonra emekli maaşımdan kesilerek tahsile başlanıyor ise! Görüldüğü üzere 1997 ve 1999 senelerine ait, nasıl hesaplandığı anlaşılmaz borç HİSAŞ Halı İmalat San.ve Tic. AŞ yönetim kurulu başkanı olmam nedeniyle benden toplam 212.25.-TL’lik borca 3.829.77.-TL faiz ilave edilerek tahsil edilmek isteniyor. İtiraz ettiğim konu, benim şirket yöneticisi olarak sehven yapmamış olduğum bu ödemeler ile ilgili neden 15 sene beklenildiği. Eğer SGK de sehven atladı ise bu cürümün cezasını niçin ben yönetici olarak çekmek zorunda kalıyorum? Yoksa bu Türkiye’de yaşamanın dayanılmaz zorluğu mu? Yani devlet olarak orantısız güçlerini kullanıp sokaktaki vatandaşın cebinden parasını alacaksınız, sonra vatandaş sizin güçlerinizi yenerek parasını geri almaya uğraşacak!
M. Fahri Tavşanlı/Kadıköy İstanbul
Sobe dersem yürüt, soba dersem boya!
Cumhuriyet Ankara Bürosu’ndaki genç arkadaşlar haber yapacağım diye çoğu kez pişmiş aşa su katıyor.
Örnek çok.. Gençlik- spor bakanımız, başkentin tarihi semti Hamamönü’nde belediye eliyle iki adet ev aldı diye.
Hem sayın bakanın tadını kaçırdılar hem de işi başından aşkın TBMM’nin başına Hamamönü gensorusu sardılar.
Akılları hep fesatta. Sayın genç bakanı tarihe ve mimariye merak sardığı ve birkaç eski püskü evi yıkılmaktan kurtardığı için kutlamak ve bu girişimin “entelektüel boyutu”nu haberleştirmek yerine konuya “ideolojik” yaklaştılar.
Arkadaşlarımız genç. Ama ruhları eski gazetecilik anlayışına tutsak durumda!
Akılları hep fesatta.
Geçen gün de Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi’ndeki “soba boyası” skandalını yazdılar.
Muhterem müze müdürünün yaratıcılığını ve tasarrufçu ruhunu es geçtiler.
Oysa asıl skandal, tarihi tablonun çerçevelerini “kombi veya kalorifer boyası” ile boyamak olurdu.
Tarihi bir aygıt olan soba boyası ile tarihi tablo boyatmak gerçek bir yaratıcılıktı.
Bunu göremediler. Akılları yürütmede!
Şimdi de müzeden yürütülen Hoca Ali Rıza’nın eserlerine de takmış durumdalar.
Aslında “yürütme” anayasal bir kavram. Zamana ve zemine de çok uygun.
Bu hacı – hoca devrinde Hoca Ali Rıza’lar yürütülmeyecek de Melih Gökçek’in “kedi” heykelleri mi yürütülecekti!
En büyük zararı, laikliğe değil; Allah’ın “Kul hakkını ben affedemem! Kimin hakkını yediysen onlarla helalleş!”
diyen İslamiyete verdiler!
HADİS
Haksızlık karşısında susan şeytandır!
Eğitimi 3 kez 4’e bölenler, hem kızları evde oturtmak istiyor hem de eşleri hastaneye gidince “hanım doktor!” diye tutturuyor. Bu çelişki onları öldürecek!
Yorum Gönder