Merve, malı götürecek - Emin Çölaşan

Sözcü yazarı Emin Çölaşn,ın 27 Mart 2012 salı köşe yazısı:

Merve, malı götürecek


SEVGİLİ okuyucularım, bir zamanlar adı Merve Kavakçı olan bir kadın vardı. Bu kadın 1999 seçimlerinde Fazilet Partisi' nden milletvekili seçildi ve türbanlıydı. Yemin töreni günü Meclise o kıyafetiyle gelip kürsüye çıkmaya kalkıştı. Yanında, aynı partiden seçilen Nazlı Ilıcak ablası vardı, onun korumasına girmişti.
O gün Mecliste büyük olaylar çıktı. Merve ye yemin ettirmediler. Ecevit .kürsüye çıkıp "Burası devlete meydan okunacak yer değildir" diye haykırdı… Kadın kös kös gitti, bir daha da oraya adım atamadı.
Ancak işin tuzu biberi bir süre sonra ortaya çıktı.
Merve pek çok konuda yalan söylüyordu. Yalanları ve gizledikler? ortaya çıkınca, kadının milletvekilliği iptal edildi...
Çünkü onun ABD vatandaşı olduğu belgelenmişti. Vatandaş olurken ABD makamları önünde ABD'ye bağlılık yemini etmişti. İşte o yemin:
"Burada, önünüzde, şimdiye kadar tabiyetinde (uyruğunda) bulunduğum her türlü devlet tabiyeti (uyruğu) ve egemenliğini reddettiğime, bundan böyle ABD anayasasını ve yasalarını iç ve dış düşmanlara karşı savunacağıma, ABD'ye BAĞLILIKve SADAKAT göstereceğime, kanunun! gerektirdiği hallerde ABD ordusuna hizmet vereceğime, gerektiğinde sivil yönetim altında ulusal önemi olan işlerde çalışacağıma ve; bu yükümlülükleri özgür bir şekilde
samimi olarak üstleneceğime yemin ederim. Tanrı yardımcım olsun.”
Bu yemini eden kadın milletvekili kalsaydı. Meclis çatısı altında acaba kime çalışacakşacak, hangi ülkeye hizmet verecekti?
Cumhurbaşkanı Demire! onu "Kışkırtıcı ajan" olarak tanımlamıştı. Ayrıca başka yalanları ortaya çıkıyordu. Türkiye'de iken tıp fakültesini kazandığını, ancak örtülü olduğu için okumasına izin verilmediğini iddia ediyordu! Yapılan incelemede orada dört yıl okuduğu, ancak sadece ikinci sınıfa ulaşabildiği anlaşılıyordu.
Öte yandan. ABD vatandaşı olduğunu da gerek seçim öncesinde, gerekse sonrasında gizlemişti. Müslüman kesimden oy isterken "Ben ABD vatandaşıyım, ABD'ye bağlılık yemini ettim.” dememişti. Kafasındaki türbanı sadece oy avcılığı için kullanmıştı. Hem partisi, hem de o, kendilerine oy veren Müslüman tabanı kandırmışlardı.
Bayan Merve kiyasette kullanılmış, ancak hezimete uğramıştı. Bu durumda
Pılıyı pırtıyı toplayıp veniden ABD ye, vatanına dönmek zorunda kaldı.
Bakanlar Kurulu kendisini Türk vatandaşlığından çıkardı.
ABD ye döner dönmez yabancı gazetelere demeç vermeye başladı:
“Türk Hükümeti ve generaller faşisttir!"

***
Aradan geçmiş tam 13 yıl!.. Belki diyeceksiniz ki. "Bugün bunları niye yazıyorsun arkadaş?.."
Şimdi AKP iktidarı, bu Merve nin milletvekilliğinden doğan tüm özlük haklarını iade etmeye kalkışıyor! Başka bir deyişle. "İtibarı iade edilecek!"
Cemil Çiçek başkanlığında toplanacak olan Meclis Başkanlık Divanı, konuyu birkaç gün sonra görüşüp karara bağlayacak. Böylece. ABD vatandaşı Merve ye, tüm eski milletvekillerinin yararlandığı şu haklar sağlanacak:
Kırmızı pasaport, milletvekili kimliği, aracına milletvekili kartı. Meclis albümünde fotoğrafına yer verilmesi, tüm sağlık hizmetlerinden yararlanması, VIP'ten geçmesi...
Sadece bir tek eksiği kalıyor!.. O da eski maaşlarının, yani 1999 yılından bu yana olan milletvekili maaşlarının, faiziyle birlikte ödenmesi. Bu konuda geçmişte Danıştay'da açmış olduğu dava reddedilmişti.
Şimdi AKP'nin eline geçen Danıştay'da yeni bir dava açacak, eski haklarının kendisine Meclis tarafından iade edildiğini belirterek 13 yıllık birikmiş maaşlarının da ödenmesini isteyecek...
Ve Danıştay bu davayı bu kez kabul edecek, ABD vatandaşı Merve'ye bizim vergilerimizle bir servet ödenecek.
İktidarı, devleti ve yargıyı ele geçirenlerin bu son marifeti, İşte böyle sonlanacak.
Benim vatandaşım devletten bir kuruş alacağını tahsil edemezken, devletin bütün çarkları, türbanlı Merve'yi kalkındırmak için seferber edilecek.
Merve malı götürecek.

Bülent, Said Norsi,nin önünde

DEVLETİN Başbakan Yardımcısı ile Devletin Valisi, Bursa'da düzenlenen Said Norsi töreninde onun posterleri önünde nutuk atıyorlar, onun ne büyük bir din atimi olduğunu anlatıyorlar.
Bülent Arınç ve Sahabettin Harput, her ikisi de bu şahsa saygılar sunuyor, onun büyüklüğünden dem vuruyorlar.
O, Türkiye'de nurcuların lideri, çoktan ölmüş biri. Şimdi onun koltuğunda Fethullah hazretleri oturmakta.
Bursa milletvekili Bülent kürsüde nutuk atarken hızını alamıyor, bir süre sonra kendisini kızdıran haberler yayınlayan bir gazeteciye sesleniyor:
“Bana çakılmaz arkadaş, ayağını denk al.”
Bir gazeteciyi, Kurtuluş Savaşında İngiliz işbirlikçisi olarak hizmet veren Said Norsi'yi övdükten sonra böyle tehdit ediyor.
***
Bunların taptığı, büyük adam (!) olarak gördüğü Said-i Nuri'nin asıl adı Said Norsi.
İsminin Nur sözcüğü ile uzaktan yakından ilgisi yok. Taşıdığı isim, Bitlis'in Nors köyünde dogması nedeniyle verilmiş. Norslu anlamında Arapça Norsi!
Burası Cumhuriyet döneminde ilçe yapıldı. Halk arasında Norşin diye anıldı ama ismi Güroymak oldu. Yani bu beyefendinin ismi ile Nur sözcüğünün uzaktan yakından ilgisi yok. İsmini doğduğu yerden alıyor ama bunlar Müslümanlara, inançlı insanlara bu gibi yöntemlerle yutturuluyor. İnanmayan araştırsın.
Said Norsi'yi belki biraz tanımak istersiniz diye, size bir kitap öneriyorum:
"Kendi Belgeleriyle Said Nursi ve Nurculuk." (Sancak Yayınları)
Bu kitabın yazarı din bilgini, ilahiyatçı Prof. Dr. Zekeriya Beyaz.
Norsi'nin yazmış olduğu kitapların ve Nurculuğun dinimize aykırı olduğunu belgelerle ve onun yazdıklarıyla tek tek kanıtlıyor ve şunları soruyor:
Neden Nursi değil, Norsi'dir?.. Said Nursi hakkında halkımız nasıl aldatıldı?.. Yalancı peygamber miydi, yoksa akıl hastasımıydı?.. Kitapları için "Bana yazdırıldı, kalbime denildi ki" diyor. Yoksa kendisine vahiy mi iniyordu?.. Onun kitaplarında Hz. Muhammet'in son peygamber olduğunu açıklayan bir cümle gören var mı?..
Ve kitapta şöyle deniliyor:
"Nurcuların, Fethullah Gülen ve cemaatinin temel dini inançlarındaki sakatlık ve sapkınlıkların kendi belgeleriyle açıklanması... Bugüne kadar kimsenin söylemeye cesaret edemediği gerçekleri Prof. Dr. Zekeriya Beyaz açıklıyor..."
Bülent Arınç ve Bursa Valisi olan Sahabettin Harput'un bu belgelerle dolu kitabı okumasını öneriyorum. Belki gerçekleri öğrenip devletin kürsüsünü din ticaretine alet etmekten vazgeçerler.

Çocuk oyunu devam ediyor!

ŞEHİTLER Gününde Konya şehitliği ziyareti yapan Hariciye Nazırı Davutoğlu Ahmet için "Halkla ilişkiler ve şirin görünme" planı yapıldı. Oraya getirilen küçük bir şehit kızı ile resimler çektirildi. Kız çocuğu kendisine “Benim babam olur busunuz!" diye sorduruldu ve
bu haber tüm gazetelerde manşete çıktı! Ahmet ona telefon numarasını verdi ve
"Beni bir baba sesi duymak istediğin zaman ara" dedi! Başlatılan
komediyi, şehit çocuğunun sırtından oynanan siyasi oyunu burada yazmıştım.
Komedinin ikinci perdesi, Tayyip,in Kore ziyaretinde sahnelendi. Güya küçük kız, orada bulunan Ahmet,i arayıp konuşmuş, tam bir rastlantı (!) sonucu, makam aracında Tayyip de
Tayyip de telefonu alıp küçük kızla konuşmuş, falan filan!..
Hariciye Nazın bu ilginç rastlantıyı (!) derhal medyaya açıkladı. . "Manevi kızım beni sayın başbakanımızın makam aracında iken aradı, beraber konuştuk" dedi!
Birileri Bursa'da Said Norsi üzerinden siyaset yaparken, birileri de küçük şehit kızı üzerinden aynı şeyi Kore'de yapıyor!
Bunun adına "Halkla ilişkiler" deniliyor! Biraz değil, çok ayıp kaçıoyor.
Sıkılma kalmayınca işte böyle oluyor

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget