Ne demiş Atatürk, “Beni Türk doktorlarına emanet ediniz!”
Diyelim ki Atatürk’ten hoşlanmıyorsunuz...
Onu “Diktatör”, “Deccal” ve hatta “Veledi-i Zina” gören soysuzlardansınız...
Sırf bu yüzden de, “Yok arkadaş, ben kendimi dünyadaki en iyi hastanelere, en iyi doktorlara emanet edeceğim” diyorsunuz...
İyi de... Sağlık sektöründeki gelişmelerden de mi habersizsiniz?
Ülkemiz bu konuda, dünyanın en gelişmiş ülkelerini bile sollamış, gidiyor...
Doktorun da iyisi bizde, hastanenin beş yıldızlısı da... Tabii; parası olanlar için!
Millet Hollanda’da sıradan bir tomografi çektirmek için beş ay öncesinden kuyruğa girerken, bizde bu iş fotoğraf çektirmekten kolay hale gelmiş...
Bu yüzden de ABD’den, Japonya’dan, Almanya’dan, İngiltere’den, Rusya’dan... Uzatmayayım; dünyanın neredeyse her ülkesinden insanlar akın akın ülkemize gelip, tedavi olmaya başlamış...
İstatistikler ortada:
2005’te tedavi için 126 bin yabancı hasta gelmiş...
Bu sayı 2006’da 152 bine, 2007’de 204 bine, 2008’de 269 bine, 2009’da 350 bine, 2010’da 487 bine, 2011’de 650 bine çıkmış...
2015’te ise hedef, tam 1 milyon yabancı hastaya hizmet vermekmiş!
***
Bizim “özel hastane işletmecileri” bununla yetinmemişler; ayrıca yurt dışına da açılmışlar...
Örneğin Dünya Göz Hastanesi, Frankfurt’ta bir hastane kurmuş; yetmemiş şimdi Londra’da, Moskova’da ve Kiev’de de yenilerini açacakmış...
Medikalpark, Moskova’da hastane satın almış...
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, sadece yabancı hastalar için 306 yataklı yeni bir hastane kuruyormuş...
Malatya’daki İnönü Üniversitesi de gözünü Orta Doğu’daki yabancı hastalara dikmiş, proje hazırlıyormuş...
Kısacası; yoksul vatandaşlar tedavi olmak için hâlâ çile çekseler de; ülkemiz, “parası olan yabancı hastalar” için cennet olmuş...
Teknoloji yeni, otel hizmetleri iyi, üstelik de dünyadakinin üçte biri fiyatına; neden gelmesinler?
***
Neden mi veriyorum bunca bilgiyi?
Çıldırdığım için!
Beni çıldırtan ise, yine bir “Meclis” operasyonu!
Efendim; Meclis yönetimi, eski ve yeni milletvekillerine ve elbette yakınlarına yurt dışında tedavi olmanın yolunu açan bir yönetmelik taslağı hazırlamış...
Buna göre; yabancılar organ ya da doku nakli için akın akın Türkiye’ye gelirken, Meclis, milletvekillerinin yurt dışında yaptıracakları organ ve doku nakillerini üstlenmeye hazırlanıyormuş!
Durun; bu kadar da değil...
Diyelim ki bir vekil ya da yakını yedi, içti, kilo aldı...
Bir yerden de “akupunkturla zayıflama” diye bir şey duydu...
“Oram ağrıyor, buram tutuldu” ayaklarına yatacak, akupunkturcuya gidip kilolarından kurtulacak...
Tabii en kısa zamanda yeniden almak üzere!
Bunun parasını da biz ödeyeceğiz...
Çünkü Meclis Başkanlık Divanı’nda bugün görüşülecek olan Yönetmelik Taslağı kabul edilirse; milletvekilleri ve ailelerinin akupunktur başta olmak üzere “alternatif tıp” tedavileri de yeni dönemde Meclis tarafından ödenecekmiş...
***
Sözüm; eski, yeni tüm vekillere:
Sözüm ona birbirinizi itip kakıyorsunuz, hakaretler ediyorsunuz ama konu ortak çıkarlarınız olunca; canım-cicim oluyorsunuz!
Hani şu aralar pek moda da ondan söylüyorum:
Hepinize, birer de yüz nakli yaptıralım mı?
Bana göre, en önemli eksiğiniz bu!
*****
YEŞİLKÖY!
Yarın (31 Mart Cumartesi) saat 14.00’te Yeşilköy sahilindeki Balıkçılar Kooperatifi karşısında bulunan Bakırköy Sanat Evi ve Kent Müzesi’nde Bakırköylü dostlarla buluşacağım.
Bakırköy Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilecek olan bu etkinlikte önce “Demokrasinin Neresindeyiz?” başlıklı bir sunum yapacağım, ardından da “Rica Etsem Saçımı Okşar mısınız?” ve “Sonra Hayat Yeniden Başlar”ı imzalayacağım.
“Neden Bakırköy’e gelmiyorsun?” diye sitem eden sevgili dostlara duyurulur...
*****
Günün Sorusu
Ankara polisi dün 4+4+4 eğitim sistemini protesto etmek isteyen KESK üyelerinin üzerine gaz bombası atarak ve tazyikli su sıkarak yeni bir “ileri demokrasi” örneği verdi... Sorum İçişleri Bakanı’na:
İleri demokrasiyi daha da ileri götürmek için, göstericilere ateş açılmasına izin vermeyi de düşünüyor musunuz?
*****
Balyoz’daki ilginçlikler...
Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcıları, Balyoz Planı davası kapsamında yargılanan 250’si tutuklu 365 sanık hakkında hazırladıkları mütalaayı dün İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sundular. Sanıkların darbeye teşebbüs suçundan 15-20 yıl arası hapis cezasına çarptırılmaları istendi.
Hemen belirtelim:
Savcılık iddianamesi, “Darbeyi eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın önlediği” tezi üzerine kurulu...
Ancak mahkeme heyeti, sanıkların yüzlerce kez talep etmesine karşın ne Aytaç Yalman’ın ne de dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün ifadesine başvurdu...
Ayrıca dijital belgelerde sahtecilik yapıldığına dair raporları da yok saydı.
Diğer bir deyişle; mahkeme “yargılama”yı eksik bıraktı.
Bu iki anlama geliyor:
Ya hâkimler, sanıkların suçsuzluklarına hükmetti, kararlarını açıklamak için daha fazla oyalanmak istemiyor...
Ya da mahkzmiyet kararı baştan verildi; tanık, belge umursanmıyor...
Her ikisi de yargı sistemimiz için oldukça düşündürücü...
Kararı, merakla bekleyeceğiz!
Yorum Gönder