Başbakan’ın “Dindar nesil yetiştireceğiz” sözü, büyük taarruzu haber veren işaret fişeğiydi sanki.
Sonra her şey hızlandı.
Sekiz yıllık kesintisiz eğitimi 28 Şubat kalıntısı diye lekeleyen bir başlangıç, kimsenin beklemediği yeni bir düzeni birkaç haftada adeta gökten indirdi!
İmam hatip ortaokullarının kanunla açılacağı, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in hayatının seçmeli ders olarak ortaokul ve liselerde okutulacağı bir düzenin kurulacağını çok kimse başta hayal dahi etmemişti.
Siyaset dünyasında yaratılan kutuplaşmanın da etkisiyle hepsi birkaç gün içinde gerçekleşmiştir.
AKP Grup Başkanvekili Canikli, kanun teklifine yapılan bu eklemeler ardından “Bugün tarihi bir gün; onur ve gurur günüdür” dedi.
Yapılan işin Anayasa (24’üncü madde) emri olduğunu öne sürdü.
Anayasa’yı akıl gözüyle okuyan herkes 24’üncü maddenin Canikli’yi doğrulamadığını görecektir.
Evet, din ve ahlâk eğitim ve öğretiminde Anayasa devlete görev yüklüyor ama sonraki paragraf şunu diyor:
Din istismarı yarışı
“Kimse (...) siyasi veya kişisel çıkar (...) sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
Meclis müzakerelerindeki istismar yarışı tam da böyle bir cürmün işlendiğini ortaya koyuyor.
Yasada seçmeli dersleri bakanlık kararına bırakan maddeye Kur’an-ı Kerim ve meali ile Peygamber’in hayatından örnekler ve ilmihal bilgileri derslerinin açıkça yazılması ve imam hatiplerin orta kısmının açılacağının belirtilmesi önerisi başta AKP’den değil MHP’den geldi.
İktidar grubu öneriyi “Seçmeli dersleri belirleme yetkisi bakanlığa ait” gerekçesiyle reddetti.
Ama sonra oy kaygıları devreye girdi:
“MHP önerisinin reddini seçmen yanlış anlayabilir. Sahiplenmek daha yerinde olur.”
Böylelikle AKP’liler reddettikleri MHP önerisinin aynısını kendileri verip oylarıyla kabul ederek, yapılan değişikliğin sağlayacağını düşündükleri rantı hiçbir partiyle paylaşmamayı başardılar!
Bu gidiş “Bir gün bütün okullar imam hatip olacak” iddiasının yeni bir adımı mıdır?
Ünümüze gölge düşmesin
Din son yıllarda siyasal kimliğin neredeyse yegâne temeli olmaya başladı. Toplumun dikkatinin dağıldığı her dönemde siyasal İslâmcı talepler canlanıyor, atağa kalkıyor ve hiçbir fırsat da kaçırılmıyor.
Cumhuriyetin laik karakteri her gün biraz daha eriyor, boşalıyor.
Türkiye yıllarca “İslâmı demokrasi ile bir arada yaşayan tek örnek” olmanın ayrıcalığı ile övüldü, övündü.
Bir yandan laikliğe karşı hamleler, öbür yandan hak ve özgürlükler alanında oluşan hoşgörü kıtlığı öylesine bir tedirginlik yarattı ki toplumun bir kesimi Türkiye’nin bu şöhretini daha kaç yıl sürdürebileceği konusunda şüpheler beslemeye başladı.
Dün Meclis’ten geçen yasa yalnız içerdiği sakıncalar sebebiyle tedirginlik vermiyor.
İki endişe nedeni daha barındırıyor:
Biri, bu temel yasanın bakanlıkça yürütüleceğidir. Bakanlığın başında “Cumhuriyetin temel değerlerinin yerlerini daha Müslüman bir yapıya bırakması zamanının geldiğine” inanan bir bakan ve onun oluşturduğu takım var.
İkincisi, iktidar partisi sayısal üstünlüğünü kaba kuvvet olarak kullanmayı çok sevdi.
Eğitim düzenini bu yolla değiştiren AKP’nin Anayasa yaparken aynı yoldan gitmeyeceğini kim garanti edebilir?
Yorum Gönder