Türkiye kritik bir dönemden geçiyor. Tam anlamıyla tarihsel bir kırılma noktası. AKP iktidarı, sistem içi herhangi bir mutabakat arayışına bile girmeden, buna gerek duymadan kendi dar “ideolojik” amaçlarını bütün topluma dayatıyor. Bu dar ideolojik amaçlar, egemen sınıflar arasındaki bir fraksiyonun görüşlerinden ve programından başka birşey değil.
Örneğin hükümet, bütün eğitim düzenini imam hatipleştirecek gerici düzenlemeyi zorla Meclis’ten geçirmeye çalışıyor. Kimseyi dikkate almıyor, tartışmıyor, uzlaşma aramıyor, başka inanç ve felsefi eğilimlere itibar etmiyor. Sünni-Hanefi İslamı resmi ve egemen bir öğreti olarak bütün ülkeye dayatıyor. Böylece toplumun birleştirici çimantosunu parçalıyor.
Modern ulus kavramı ve olgusu derin şekilde yaralanıyor. İnsanlar sınıfsal/sosyal konumlarına göre tanımlanır olmaktan çıkıyor,l etnik ve dinsel kimliklerine iade ediliyor. Böylece yasal olarak yeni bir ortaçağa giriliyor.
Temel eğitimi dinselleştirecek yeni yasa, Türkiye’nin kökleri Osmanlı’ya uzanan bir derinliğe sahip150 yılı aşan modernleşme ve aydınlanma çizgisinde temel bir rota değişikliğine işaret ediyor. Ülke bir oldu bitti ile karşı karşıya bırakılıyor.
Zaten içleri büyük ölçüde boşaltılmış olan Birinci Cumhuriyetin kurumları yıkılıyor. AKP-Cemaat hükümeti 2008 yılında başlattığı karşı devrim atılımını, kendi kurumlarını oluşturarak yerleşik bir düzen haline getirmeye çalışıyor.
Bu nedenle AKP şiddet kullanmaktan kaçınmıyor. Gerici eğitim yasasına karşı direnen kamu emekçilerine ve diğer muhalif güçlere yönelik tam bir polis terörü uyguluyor. Adli ve polisiye zorbalık siyasal ve toplumsal yaşamın karakteristiği haline geliyor.
***
Devleti ele geçiren AKP iktidarı, geri dönüş tehlikesini aşmak için kendi rotasında hep daha fazla ilerlemek zorunluluğunu görüyor. Durdukları zaman düşeceklrinden endişe ediyor ve eşiği atlamaya çalışıyorlar. Ülkede biriken tepki ve öfke dalgasının altında ezilmekten, dahası bütün kazanımlarını bir daha geri alamayacak şekilde yitirmekten ölümcül bir korku duyuyorlar.
Ancak zaman daralıyor. Dünyada ve Türkiye’deki ekonomik ve siyasal gelişmelerin seyri, AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamikler arasındaki uyumun hızla bozulduğunu gösteriyor.
Bu nedenle AKP, kendisini iktidara taşıyan ve orada kalmasını sağlayan ABD ve Batı’nın desteğinin sürmesine yaşamsal bir ihtiyaç duyuyor. AKP’yi bir siyasal proje olarak tasarlayan ve iktidara hazırlayan ABD, bu ihtiyacı saptamış görünüyor. AKP’den diyetini istiyor. Suriye’ye müdahale bu diyetin adı oluyor.
AKP, Batı ve ABD ile çatışarak iktidar olamayacaklarını gören ve bu nedenle sınırsız bir işbirlikçiliğe savrulan İslamcıların partisi olarak doğdu ve hükümet oldu. Bu nedenle AKP’nin ABD’den gelen “Suriye’ye müdahale” baskısına direnme gücü bulunmuyor. Tıpkı Libya’da olduğu gibi.
Diğer taraftan Ergenekon ve Balyoz davalarının hızla çökmeye başlaması, toplumsal muhalefetin yükselme eğilimine girmesi, egemen sınıfların siyasal bir manevrayla iktidarın kenarına itilen fraksiyonlarının eleştirilerini yükseltmesi, AKP-Cemaat iktidarının demokratikleşme hilesi ile kurmaya çalıştığı oligarşik diktanın temellerini sarsıyor.
***
AKP’yi iktidara taşıyan iç ve dış koşulların arasındaki uyumun bozulması, siyase yön veren dinamiklerdeki hızlı değişim AKP’nin hem ezberini hem de sinirlerini bozuyor. Koşullardaki hızlı değişimi tam olarak kavrayamayan AKP, kendisine destek verenlerin dışındaki hemen her kesimle kavga etmeye başlıyor. Bu kavga onu giderek yanlızlaşıyor.
Çünkü AKP’yi iktidara getiren şartlar ve stratejik planlama gelip Suriye sınırına dayanıyor. Denklem şaşırtıcı bir şekilde çöküyor.
Suriye’ye yönelik ABD, İngiltere ve Fransa destekli bir askeri müdahale Çin’in de kayıtsız kalmayacağı, İran, Rusya ve İsrail’in içinde yer aldığı bölgesel bir savaşa yol açacaktır. Eğer AKP iktidarı tutum değiştirmezse bu yıkıcı savaşın alanı kaçınılmaz şekilde Türkiye olacaktır.
Bir dünya savaşına yol açma potansiyeli de taşıyan Suriye müdahalesi bu bakımdan Irak ve Libya savaşlarına benzemeyecek. Bu durumu gören ABD ve Batılı müttefikleri doğrudan bir müdahale yerine Türkiye aracılığıyla Esad rejimini devirme politikası izlemektedir.
ABD Başkanı Barak Obama’nın eçen ay Beyaz Saray’da Savunma Bakanı Leon Panetta, Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey ve kuvvet komutanları eşliğinde dünya kamuoyuna açıkladığı “ABD’nin Küresel Liderliğini Sürdürmek: 21. Yüzyıl Savunma Öncelikleri” başlıklı yeni dış siyaset stratejisi başka ülkelere askeri müdahaleleri artık doğrudan ve tek başına değil, yerel müttefikleri aracılığıyla gerçekleştirmeyi öngörüyor. (Tam metin için Bkz. Teori Dergisi. Mart 2012)
AKP hem bu yeni strateji nedeniyle hem de bölgesel ve küresel dengelerden dolayı Suriye’ye müdahale ihalesinin üzerine kalmasından korkuyor. Bu korkusunda haklıdır. Çünkü bu ihale Türkiye’yi Rusya ve İran’la bir savaşın içine itebilir. Bu yıkımın altında AKP’de kalacaktır. Üstelik kendi ordusuyla kavga eden ve derin bir etnik sorun yaşayan bir ülke ve iktidar için savaşa girilebilecek en kötü dönemdir.
Ancak AKP, kendisini iktidara getiren ve orada tutan güçlere de diyetini ödemek zorunda olduğunu görmektedir .
Türkiye hızla AKP-Cemaat iktidarının sarsıldığı bir döneme giriyor. İktidar gücünün doruğunda olduğunu sandığı anda gerçekte en zayıf dönemini yaşıyor. Bu tablo Türkiye ve toplumsal muhalefet güçleri için bir şansa çevrilebilir.
Yorum Gönder