Uzun yıllar toprak, yakın yıllara kadar da halı sahalarda top koşturmuş acar(!) bir santrfor, ama her dem fanatik bir Beşiktaşlı izleyici olarak, futboldan daha büyülü bir oyun, daha cazip bir seyirlik sanat tanımıyorum. Resital tadında bir futbol maçını hiçbir sahne sanatına değişmem. Dinin afyon olduğuna inanırım, ama futbolun asla!.. Tersine iyi bir futbol fanatiğinin, potansiyeli yüksek bir politik insan olduğunu düşünürüm. Çoğumuzun hayatında kuşaklar boyu yer edinmiş bu büyük keyif, ne yazık ki, işin içine para girdikçe, futbol metalaştırılıp ticarileştikçe kirlenmeye, giderek üç kuruşluk futbol zevkimizin de içine edilmeye başlandı .
Yaklaşık 9 aydır, 3 Temmuz 2011’den bu yana polis, yargı, Metris, son olarak da UEFA’nın işin içine girmesiyle, şike ile yatıp şike ile kalkar hale geldik. Play off icadını icranın arifesindeyiz ama geleceğe dair bir sürü soru işareti uçuşuyor başımızın üstünde. İstanbul ziyaretinde UEFA Başkanı Platini, RTE ile buluşmasında da ihsas etti ki Türk futbolu, öyle ya da böyle, bir bedel ödemeden, bir ceza almadan bu şike sürecinden sıyrılamayacak. Şimdi konu “kırk katır mı kırk satır mı” seçiminde.
Kırk katır şu; şikeye bulaştığı öne sürülen 8 takıma ceza verilmeyecek, o zaman da UEFA’nın keseceği cezaya rıza gösterilecek. Tek tek takımlara ceza verilme yerine Türk takımları en az üç yıl Avrupa kupalarına katılamayacak. Kırk satır ise şu; şikeye adı bulaşmış 8 takım küme düşürülecek. Hangileri bunlar? Dört büyüklerden 3’ü; Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor. Sonra bu yıl ikinci ilk 5’e girenlerden Sivasspor, Eskişehirspor, İstanbul Büyükşehir Belediyespor , bir de Giresunspor… Bu opsiyonda Avrupa yolu açık, ama içeride küme düşmelerle olanlar olacak… Sonuçta kırk katır mı, kırk satır mı mengenesinde futbol…
***
RTE, Seul’den Tahran’a uçarken şöyle konuşuyordu: “…Kulübü cezalandırmak neden? Para cezası vermek neden? 8 takım birden ligden düşerse ne olur, futbol biter. Ceza davası ile Futbol Federasyonu’nun kararını birbirinden ayırmak lazım. Platini’ye de İngiltere örneğini verdim. Orada holiganlar yüzünden Thatcher İngiliz takımlarının Avrupa’ya çıkışını 5 yıl yasakladı. Ne oldu? Kendi aralarında gayet güzel devam ettiler. Döndükleri sene de şampiyon oldular.”
Başbakanı böyle buyurur da TFF Başkanı “hık” demez miydi?... Tüpçü Başkan Demirören de şöyle konuşuyordu: “Başbakanımızın dediği gibi, Margaret Thatcher holiganlar yüzünden beş yıl süreyle Avrupa’ya gitmedi de ne oldu? İngilizler kendi aralarında gayet güzel devam ettiler. Döndükleri sene de şampiyon oldular. Hem de marka değerlerini arttırarak Avrupa’nın en çok izlenen ligi haline geldiler.”
***
Avrupa’dan uzaklaşma “kırk katır”ına Milliyet’ten Ercan Güven, “Satranç gibi... Hamle hamle...” diyordu ve ekliyordu: “Kazanmak için gerekirse ‘blöf’ de vardır, ‘neler yapabileceğini ima ederek’ göz korkutma da ‘baskı’ da ‘tehdit’ de…” Neyin blöfü? Avrupa’dan uzaklaştırılmayı göze alamayanlar, o zaman küme düşmeye boyun eğeceklerdi. Ya o, ya o…
Avrupa’dan uzaklaştırılma fikrine Galatasaray’dan hemen itiraz geliyordu; Galatasaray Başkanı Ünal Aysal şöyle konuşuyordu: “Bu Türk futbolunu batırır. 5 yıl Avrupa’ya gidemezsek, çok açık ve net söyleyebilirim ki ülke futbolu kaosa girer. Beni şike ya da teşvikle suçlanan kulüplerin durumu, verilecek cezalar falan hiç ilgilendirmiyor. Avrupa’dan kopamayız. Ekonomik olarak bunun bize faturası çok ağır olur.”
Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi’nden 3 yıl uzaklaşmanın parasal kaybı 150-200 milyon dolar olarak hesaplanıyor. Dahası, takımların ve ülkenin Avrupa puanları sıfırlanacak. Böylece 5 takımla katıldığımız Avrupa kupalarına sadece 3 takımla katılacağız. İlk ön elemeden başlayarak hiçbir turda seri başı olmadan oynayacağız. Ülke imajında kayıp, transferlerde kayıp gibi bedelleri saymıyoruz bile…
***
Sözün özü, futbol gündemi belli oldu artık. Avrupa’dan uzaklaştırılmak mı, 8 takımı küme düşürmesine rıza göstermek mi? Bu konuda medyanın kanaat önderleri de meşreplerine göre fikir beyan etmeye başladılar bile. Milliyet’ten Cimbomlu Hasan Cemal ile Melih Aşık, başkanları Aysal’a hak vererek Avrupa’dan uzaklaştırılmaya rıza göstermenin futbolu bitireceğine dair yazmaya başladılar. Eminim, yakında Beşiktaş, Trabzon, Fener taraftarı yazarlar, karşı görüşler döşenecekler. Ama sonunda ne olacak? İki seçenek halinde de futbol örselenecek, büyüsü kaybolacak, üç kuruşluk futbol zevki de çok görülecek.
Şimdi sormaz mıyız; taraftar olarak bütün bunları hak edecek ne yaptık biz? Şikeyi seyirci mi istedi, mafyözleri futbol kulüplerinin başına seyirci mi getirdi? Bütün bu pis, organize işler yeni mi fark edildi? Kaç yıldır AKP iktidarı dönen dolapları bilmiyor muydu? Bugün mü fark edildi futbolda şike?
Sonuçta, ne seçilecek kırk katır ya da kırk satır, hiçbir şeyi düzeltmeye yetmeyecek. Futbola, diğer kültür ürünlerine, kitaba, müziğe, sinemaya, tiyatroya, resime, her tür sanat ürününe para daha çok bulaştıkça, metalaşma sürdükçe şike, hile, hurda eksik olmayacak.
Ya biz ? Biz ne yapacağız? Olan biteni burnumuzu mandallayarak, kahrederek ya da üç maymunu oynayarak mı izleyeceğiz?
Yorum Gönder