Devlet gücünü görüyor musunuz?
İktidar garip bir psikolojiye girdi. Her yerde ve her fırsatta “devletin gücünü” herkese göstermeye çalışıyor. Bu psikoloji, AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda farklı biçimde ortaya çıkmıştı.
Erdoğan sık sık “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı” olduğunu hatırlatırdı, sanki Başbakan olduğunu kimse bilmiyormuş gibi. Bu söylem bir anlamda “kim olduğumu bilin” gibi gizli bir güç gösterisiydi aslında.
Tabii bunda sürekli iktidardan ayağının kaydırılması korkusunun da payı vardı. “Bizi burada tutmazlar, bir yolunu bulurlar, bizi alaşağı ederler” korkusu.
Bu korku AKP için açılan kapatılma davasının Anayasa Mahkemesi’nden dönmesinden sonra ortadan kalktı.
Korkuyla karışık efelenme gerçekten “Biz hükümetiz”e dönüştü, karşı atak başlatıldı. En büyük tehdit olarak görülen asker darmadağın edildi, her türlü eleştiri baskı ve tehditle sindirildi, iktidar gerçek anlamda AKP’nin eline geçti.
Şu anda buna kimsenin itirazı yok.
Yaşadığımız budur.
Garip olan şu ki, iktidar bu büyük gücüne rağmen sanki içinde “hâlâ bir tedirginlik” taşıyor. Bu duyguyu anlamak mümkün değil.
Sadece dünü tartışalım isterseniz.
KESK üyeleri Meclis’te görüşülmeye başlanan 4+4+4 yasa teklifine karşı çıkarak Ankara’da gösteri yapmak istiyor. Devletin tüm güvenlik güçleri alarma geçiriliyor.
Ankara’ya gitmek üzere çeşitli illerden yola çıkmaya hazırlanan yüzlerce otobüs daha kendi kentlerinden çıkmadan engelleniyor.
Gerekçe yok. Yani Ankara’ya gitmek isteyenlere “Gidemezsiniz” denmiyor. Otobüslerde kusur bulunuyor örneğin. Ya da saatler süren kimlik incelemesi yapılıyor.
Ama herkes biliyor ki, amaç Ankara’daki gösteriyi önlemek. Resmen açıklamıyorlar ama, gizli gerekçe “izinsiz gösteri” yapılacağı. Ne malum?
Lafa gelince demokratik haklar, gelişen demokrasi, Türkiye’nin değişimi nutukları atmakta iktidardan üstün kimse yok.
Ama demokrasi lafla olmuyor. Uygulamalara bakmak gerek. Toplumun bir kesiminin en basit protesto hakkına bile saygı göstermeyecek, insanların üzerine gaz sıkacak, su fışkırtacak, onları coptan geçireceksiniz, ama size demokrat denecek.
Bütün bunları “Ama devlet var, yasalar var, devlete kafa tutulmaz” bahaneleriyle haklı gibi göstermeye kalkmaksa gülünç ötesidir.
*****
İlker Başbuğ doğru olanı yaptı
Ergenekon’du, Balyoz’du gibi davalar başladığından bu yana hep merak ederim; “askerler neden askerce davranmıyor?” diye.
Elbette kim olursa olsun, herkes hukuk önünde eşittir, ama hukuk insanlara yargılanırken direnme hakkı da verir. Örneğin poliste ya da savcılıkta ifade vermemek, sonuçta sanık durumundaki kişinin aleyhine sonuç verecek olsa bile bir haktır.
Tutuklanan askerler belki de pek alışık olmadıklarından ve çok şaşırdıklarından birkaç istisna dışında savcı ve yargıçlar karşısında ürkek tavırlar takındılar. En azından askerliğin doğasında olan “dik duruşu” pek sergileyemediler.
İlk kez bir asker, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ mahkeme heyetine karşı sesini yükseltip ifade vermeyi de savunma yapmayı da reddetti.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir terör örgütü gibi gösterilmesine karşı çıktı.
Savunma yapmamasının sonucu ne olur bilemem. Ama İlker Başbuğ’un kamuoyunda da giderek “intikam mı alınıyor” fikrinin ağır basmasına neden olan davalara farklı bir anlam yüklediği kesindir.
*****
Ah şu yasalar yok mu?
İktidarın bir söylemine bayılıyorum. Demokrasiye, hakka, hukuka hatta vicdana aykırı ne yapsalar hemen yasaların arkasına sığınıyorlar. İnsanlar sabahın köründe evlerinde baskına uğruyor, itilip kakılıp gözaltına alınıyorlar, bahane hazır “Biz de üzülüyoruz ama, yasa böyle.”
Suçu bile belli olmayan aydınlar, akademisyenler, sendikacılar, sanatçılar, askerler tutuklanıyor, adeta hapislerde unutuluyor, bahane aynı: “Biz de çok üzülüyoruz ama yasalar böyle.”
Bir gazete kapatılıyor. Bahane yine aynı: “Biz de üzülüyoruz ama yasalar böyle.”
Ama en güzeli, yıllardır güya demokratikleşme adı altında ve reform denilerek bu yasaların değişeceği söyleniyor.
10 milyon kişinin oy verdiği seçilmiş kişiler hapiste: “Yasal düzenleme yapılacak.”
Uzun tutukluluk artık vicdanları zorluyor: “Yasal düzenleme yapılacak.”
En son yaşadığımız ise en komiği. Özgür Gündem kapatıldı. Meğer onun için de yasal düzenleme yapılacakmış. Adalet Bakanı açıkladı “Yeni düzenlemede gazete kapatma kalkıyor.”
Yapılan her olumsuz işte “yasaların arkasına saklanmak” büyük bir kandırmacadır. Ayrıca MİT olayında bir yasanın nasıl hızla değiştirilebildiğini gördük. Demek ki “Yasa böyle” demek o kadar da gerçekçi değil.
*****
Özgür Gündem
Özgür Gündem, Kürt siyasetinin sesi niteliğindeki bir günlük gazete.
Tüm baskılara ve yıldırmalara rağmen yayın hayatına hep devam etmeye çalıştı. Binası bombayla yerle bir edildi, bazı çalışanları öldürüldü, birçok çalışanı tutuklandı, neredeyse burada çalışan her gazeteci için onlarca dava açıldı ama Özgür Gündem yayınına devam ediyor.
Mahkeme geçen hafta bu gazeteyi kapattı. Bir gazetenin mahkeme kararıyla kapatılması olacak şey değil. Demokrasiye, basın özgürlüğüne inanan kimsenin bu kararı görmezden gelmesi ve desteklemesi mümkün değildir.
Ama bunu fırsat bilip başka gazete ve gazetecilere hakaretler yağdırılmasını da yadırgıyorum.
Hele bugüne kadar iktidara destek verenlerin şimdi demokrat kesilip “Ey gazeteciler neredesiniz, bu habere de mi sessiz kalacaksınız” diyerek medyaya ayar vermesini de hazmedemiyorum.
Sanki bunları yazanlar iktidarın her antidemokratik uygulamasına karşı çıkmışlar da...
*****
Türban inanç bağlantısı
Yine bir örneğini yaşıyoruz, bu nedenle yine yazıyorum. Dini siyasete alet etmek için türban bahanesiyle güya demokrasi savaşı verenlerin toplumu etkilemek için sarıldıkları görüş şudur: “İnsanları inançları gereği yaşamaktan ve giyinmekten alıkoyamazsınız. Herkes özgürdür. İnancı gereği başını kapayana karışamazsınız. O da başı açık olana karışamaz.”
Bu gerçekten öyle mi?
Eğer inanç sistemi siyasete tamamen egemen olursa, gerçekten başını örtmeyenlere aynı saygıyla yaklaşılacak mı?
İşte İran örneği. Başbakan İran’da. Heyetinde kadınlar da var. Kimi gazeteci, kimi bürokrat kimi iş dünyasından.
Başbakan’ın uçağının tekerlekleri Tahran Havaalanı’na değdiği an bütün kadınlar başlarını örttü. Çünkü İran’da başı açık gezmek yasak.
Yani inanç sistemiyle yönetilen İran’da, sadece bir inanca göre yaşamak ve giyinmek serbest. İster inançsız olun, ister bir başka dinden, İran’a girdiğiniz an başınızı örteceksiniz.
Sorarsanız İran’da da en önemli kavram demokrasi . Yarın Türkiye’de de böyle olmayacağının garantisi nedir?
Yorum Gönder