Planladılar, gerekli adamları buldular, çalıştılar, uyguladılar en sonunda
T.C Başbakanını da bu kuyunun içine attılar.
Doğal olarak Başbakan ile birlikte Türkiye Devleti de kuyunun içine düştü.
Şimdi millet ve devlet olarak bu kuyuda debelenip duruyoruz. Hükümetin bu konuda kafasının net olmaması, hata üstüne hata yapmasına sebep oluyor.
Bilgi, deneyim, yönetim açısından kendini eksik hisseden bazı genel başkanların önemli bir takıntıları vardır. Bunlar, yetersizlikleri anlaşılmasın diye, siyaset arkadaşlarına ve devletin uzman bürokratlarına danışmazlar ve kendilerine “profesyonel danışman” diyen uyanıkların tuzağına düşerler.
Başbakan Erdoğan’ı ve Türkiye’yi “Kürtçülük-Bölücülük Kuyusuna” atanların başında, dört tane danışman vardır. Habur’da Türk Yargısının ve güvenlik güçlerinin PKK karşısında “aciz” duruma düşürülmesinin, Türk Bayraklarının ve Atatürk’ün resimlerinin indirilmesinin, teröristlerin şeref tribünlerinde ağırlanmasının hazırlayıcıları bunlardır. Uygulama ve sorumluluk ise Başbakan’ın sırtında kalmıştır. Erdoğan 2001 yılında AKP’yi kurma çalışmalarını yürütürken kendisine yöneltilen, “Kürt meselesi ne olacak” diye sorulduğunda;
“O iş bitmiş. Kürt devletini kurup başına da Kemal Burkay’ı getirecekler” diye yanıt verir. Bu sözler, Erdoğan’ın 11 yıl evvel, Kürt meselesine ABD gözlüğüyle baktığının en açık kanıtıdır.(Yeniçağ Gazetesi-Ahmet Takan-24 Mart-2012)
Ayrıca, Cumhuriyet ile eskiden beri kavgalı olan İmam Hatipten arkadaşları, İstanbul Belediyesinden bu yana yanında taşıdığı “sırdaş” ekip ve Türk Milleti tarafından çok iyi tanınan Cengiz Çandar-Hasan Cemal- Eser Karakaş- Çetin Altan’ın çocukları-Yasemin Çongar-Ekrem Dumanlı-Fehmi Koru-Hüseyin Gülerce- Engin Ardıç gibi yazarlar Başbakan Erdoğan’ı da bu kuyuya atmak için beraberce çalıştılar…
Önce, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en yetkili elemanlarını,
“Oslo Görüşmeleri” adı altında, PKK’nın Avrupa’da yaşayan lider kadrosu ile bir masaya oturttular. Her seçim öncesi, “ateş kes” bahanesiyle, terör örgütü ile işbirliği yaptırttılar. Başbakan’ın boynuna “Eşbaşkanlık” zincirini taktırdılar.
Görüşmeler fiyasko ile sonuçlanınca, alelacele yeni bir politika üretip, medyaya sızdırmaya başladılar.
Dedikleri şu;
Artık Öcalan ile-Karayılan ile görüşülmeyecek. Kürt halkı ve Barzani muhatap alınacak ve açılımlar “Yeni Anayasa” öncesi yapılacak ve anayasaya yansıtılacak.
Kemal Burkay’a “Kürtçü-İslamcı” bir parti kurdurulup, onunla diyalog kurulacak!...
Allah akıl fikir versin. Yanlış üstüne yanlış. Defalarca yazdık. Türkiye’yi yönetenler kim bu ülkenin dostudur, kim düşmanıdır bunu bile ayırt edemediler…
Başbakan Erdoğan’ın anlaması şart olan gerçek şudur;
Kürtçülük-Bölücülük yeni bir olay değildir. Biz Türkler, 1787 yılında Vatikan’ın Maurizo Garzoni adlı papaza Kürtçe sözlük yazdırılmasından beri bu ülke düşmanlarıyla boğuşuruz, Vatikan’ın bizzat düzenlediği ve finanse ettiği “Türklerin Avrupa’dan ve Anadolu’dan atılmasıyla ilgili 100 Projenin” yazılmasından bu yana, dış güçlerin oyuncağı olmuş bu hainlerle karşı karşıya geliriz.
Kerkük-Musul Türklerin elinden alınacaktır, dışarıdan düğmeye basılır Kürtçüler-Bölücüler 1925 te olduğu gibi ortaya çıkarlar, isyan başlatırlar, Kerkük-Musul elden gider.
GAP İnşa edilecektir. PKK piyasaya sürülür on binlerce canımız milyarlarca, dolarımız heba olur.
Şimdi sıra Türkiye-İran-Irak-Suriye’den koparılacak topraklarla
“Büyük Kürdistan’ın” kurulmasına gelmiştir. Ortaya, yukarıda yazdığım demokrasi baykuşları çıkar ve zehir saçmaya devam ederler.
Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu,
“Economist” dergisine şöyle diyor; “Türklerle Kürtler arasındaki bağlar hiç bu kadar gerilmemişti, kırılma(bölünme) noktasına yakınız.”
Tarihi bilirseniz, Bedirhanoğlu aşiretinin İngiliz subaylarla birlikte, Atatürk’e suikast kuran bir aşiret olduğunu hatırlar, ona göre değerlendirirsiniz. Bilmiyorsanız önemli bir sivil toplum örgütünün sesi olarak değerlendirirsiniz.
KCK Yürütme Kurulu Başkanı(Eşkıyanın ikinci başkanı) Karayılan;
“Vergi vermeyin-askere gitmeyin-Türkçe konuşmayın” diye Kürtlere emir verir.
Dünya, bu çapulcuyu dinler ama, terör örgütünün kendi aralarında bile anlaşabildikleri tek dilin “Türkçe” olduğunu bilmez…
Türkiye’de artık at izi, it izine karışmıştır. Herkesin aklını başına alması için gereken zaman geçmek üzeredir. Bunun bir adım sonrası bir “iç kargaşadır” ki, bu da çok canların yanması demektir..
Dünyanın hiçbir ülkesi, elinden silahı bırakmayan ve insanlarını acımadan öldüren bir terör örgütüyle müzakere etmez, onu etkisiz hale getirir. İnsanlarını terör örgütünün insafına bırakmaz, onları korur.
Sayın Başbakan;
Ben size yıllardır ülke için doğruları anlatmaya çalışıyorum. Halk dilinde derler ya; “dilimde tüy bitti” diye, aynen öyle. Lütfen anlayın artık:
*İçine atıldığınız kuyu derin değil, tuttuğunuz ip kısa. Lütfen doğru politikalarla doğru ipi tutun ve hem kendinizi, hem de ülkeyi kuyudan çıkarın…
*Her şey ters gidiyor, üstüme-üstüme geliyor diyorsanız, ters yola girmişsiniz demektir. Çıkın oradan…
*Barzani’ye güvenmeyin, babası Türkiye’ye ne yaptıysa, oğlu daha kötüsünü yapacaktır…
Sayın Başbakan; Lütfen durumunuzu ve bu konudaki politikalarınızı gözden geçiriniz. Bir an için kendinizi Yüce Divan’da bu sorulara muhatap olurken düşünürseniz, ne dediğimi anlarsınız…
Yorum Gönder