DNA testine ihtiyacı olan sizsiniz - Selcan Taşçı

Yeniçağ yazarı Selcan Taşçı,nın 21 Mart 2012 köşe yazısı:
DNA testine ihtiyacı olan sizsiniz


Türk askerlerini Afganistan’da -aslında- neye kurban ettiğimizi sorguluyoruz ya; aynen şöyle bir tepki geldi dünkü yazıma:
“Taliban’ı savunuyorsunuz!”

***

Beni bir burkanın içinde, sinmiş halde, ürkerek yazarken hayal ettiğini düşündüğüm okurun senaryosu şöyle:
“Müttefik güçler çekilecek, Taliban Afganistan’a baş olacak, bilmem kaç bin yıllık Buda heykellerini dinamitle havaya uçuracak, kadınlara köle muamelesi yapacak ve Afganistan’ı dünyanın en yoksul ülkesi yapmaya devam edecek!..”
Aman Buda heykelleri yerinde
kalsın;
NATO bombardımanları ağzı süt
kokan çocukları havaya uçurmuş ne gam!

***

Afganistan’ı bilfiil işgal altında tutan “müttefik güçler”in yegane derdi “Buda heykellerinin havaya uçurulmadığı dünya kültür mirasına saygılı bir toplum, nesil, rejim, ülke...” yaratmak olsaydı, 26 ülke eliyle oluşturulan 100 binden fazla askere ve en gelişmiş teçhizata sahip devasa ordunun karşısında “bir avuç çapulcu” gibi kalan Taliban’ın çoktan tarihteki yerini almış olması gerekmez miydi!
“Mütteffik Güçler” Büyük İskender’den bu yana oluşturulan en büyük güçle girdiler Afganistan’a. Afganistan’ı kurtarmaya(!)çalıştıklarını söyledikleri Taliban’ın Pakistan’dakiler dahil toplam militan sayısı kaç olarak hesaplanıyor biliyor musunuz?
15 bin kadar! (Hatta daha da az, çünkü “düşman” kontenjanından El-Kaideciler de sokuluyor bu sayıya)
“Müttefik Güçler”in onda biri yani!
Hem kuzum düne kadar kimdi bu Taliban’ın hamisi?
Pakistan’daki medreselerde eğitilen Taliban militanlarını, CIA ile ortak kotarılan uyuşturucu ticaretinden akıtılan kaynak ile beslemediler mi!

***

Diyor ki beni “Talibancı” olmakla suçlayan okur:
 “Belli ki seni kandıranlar var, gençliğinin heyecanıyla müttefik kuvvetlere ve Afganistan’ın  fevkalede eğitimli başkanı Hamit Karzai’ye çatıyor ve yanlış yapıyorsun! Fevkalade modern, aydın bir insan olan Hamit Karzai gidecek ve yerine Taliban gelecek! Siz, gerçekten aklınızı peynir- ekmekle yemişsiniz!”
Siz benim aklımı yerken yanına neyi katık ettiğimi boşverin de “ilkel” Afgan çocukları yalınayak başı kabak halde, yıkık dökük sokaklarda kuru ekmek peşinde koşarken, “modern” Karzai Beyaz Saray da neler yiyor ona bakın bence!
Sahi, Taliban militanları için düzenlediği ızgara partilerinden sonra adı  “kebap satıcısı”na çıkan da aynı “iyi eğitimli-modern” adamdı değil mi?
CIA ile Taliban ve Mücahidin’in arabulucusu Taliban’dan kurtuluş
umudu!
Karzai, 2008 yılında katıldığı Davos Forumu’nda 5 binden fazla Afgan sivilin katline sebep olan ABD için diyordu ki;
 “ABD yönetimi Afganistan’a yardım etti ve eğer bu nedenle bize kukla denecekse, ABD’ye şükran duyduğumuz için bana kukla denecekse, bırakın da kukla göbek adım olsun. Gerçek şu ki ABD olmaksızın Afganistan komşularının, El Kaide’nin ve teröristlerin işgali altında, çok yoksul ve sefil bir ülke olurdu!”
Modernmiş...
“Kölelik”ten daha ilkel ne olabilir bu çağda!

***

Ne yani; ABD’nin NATO’su Afganistan’a Taliban Buda heykellerine zarar veriyor diye mi müdahale etti?
(NATO Karargahının başında da Richard Gere var deyin olsun bitsin bari! Ki Buda, heykellerinin füzelerle korunduğunu duyduğu günden bu yana yattığı yerde kırk kere şekil değiştirmiştir bence!)
Müdahalenin sebebi 11 Eylül
müydü?
Yoksa bölgede İran ve Rusya’ya karşı üstünlük sağlamak amacıyla  Unocol aracılığıyla Türkmenistan ve Afganistan’ı yanına çekme pazarlıklarında ayağına dolandığı için mi Taliban “bizim teröristimiz” listesinden silindi?

***

Amerikan Kongresi, Irak ve Afganistan operasyonlarının maliyetinin 2015 yılında 2,7 ila 4,5 trilyon doları bulmuş olacağını açıkladı.
Afganistan, son okuduğum rakamlara göre kişi başına düşen milli gelir sıralamasında 229 ülke arasında 219. sıradaydı. İnsanlar günde ortalama 2 dolar, nüfusun üçte ikisi 2 dolardan da az parayla -geçinmeye demiyorum- yaşamaya çalışıyordu!
Dergi kapaklarındaki derin bakışlarına dalıp mistik geziler yaptığınız Afgan kadınları var ya; bazı bölgelerde çamur kaynatıp içiriyorlar çocuklarına!
Su yok, elektrik yok, kanalizasyon yok “modern Karzai”nin yönettiği o topraklarda!
Ve Afganistan bu haliyle; milyar dolarlar kazandırıyor Amerikan petrol ve silah baronlarına!

***

Kabil’den gelen şehitlerimize DNA testi yaptılar ya, hiç gerek yoktu, kimin şüphesi olabilir onların Türklüğünden, mertliğinden... Asıl testi bu şartlarda onları orada tutan kafaya yaptırmalı bence; bakalım “gerçek kimlikleri” ne?

***

Velhasıl bu ülkede böyle düşünen insanlar da yaşıyorsa, “Buda heykelleri sonsuza dek yaşasın; 12 şehidimizin ruhuna El Fatiha!” demek düşüyor galiba bize!!!



BASINDAN SEÇMELER



Tanzimat aydını da aynı hataya düştü
Nedim Şener, Ahmet Şık, Sait Çakır ve Coşkun Musluk’un, tahliyelerinin gerekçesinin ne olduğunun sorulması şaşırtıcı değil. Bu tahliyelere hukuki bir gerekçe bulmanın imkânı yok. Adamların tutuklanmalarının hukuki bir gerekçeleri yoktu ki bırakılmalarının olsun! Bu durumda çoğu kişi aynı soruyu merakla soruyor:
- Neden bırakıldılar?
Kimilerinin yanıtı hazır:
- AB sayesinde çıktılar.

***

Aynı yanlışa Tanzimat aydınları da düşmüştü. Onlar da, Avrupa’nın Osmanlı’ya hürriyet ve demokrasi getireceğini sanıyorlar. Avrupa’nın iki yüzünü ve bu iki yüzün çelişkisinin sonucu olan ikiyüzlülüğünü görmemekte direniyorlardı.
Avrupa ne Osmanlı’ya hürriyet ne de Türkiye Cumhuriyeti’ne demokrasi getirme yükümlülüğü altında hisseder kendini.
O kendi çıkarlarının peşindedir. Kendi kulübü içinde olanların uyması gereken kurallar olduğunu düşünür, ama kendi bünyesine almayı düşünmediği Türkiye için  “Bon Pour l’Orient”  (Yalnız Doğu’da geçer) bir demokrasi yeter de artır bile.
Yoksa hürriyet, demokrasi, anayasal düzen falan onlar için hiç fark etmez.
Fransa 1881 yılında, kendi İzmir konsolosluğundan siyasi sığınma talep eden Hürriyet kahramanı, Kanuni Esasi’nin kabulünün baş mimarı, Fransa’dan aldığı ilhamla Şûrayı Devlet’in (Danştay) kurucusu Mithat Paşa’yı Abdülhamid’in kasaplarına gözünü kırpmadan teslim edivermişti.
Hiçbir ülke bir başka ülkeye demokrasi götüremez. Götürebileceğini düşünecek olanlara ABD’nin Irak’a götürdüğü demokrasiyi anımsatmak isterim. Ayrıca hiçbir ülke de ithal demokrasiyle kurtulamaz, özgürlüğe kavuşamaz.

***

Osmanlı tarihini Osmanlı aydınının Avrupa konusundaki aymazlığını, Türkiye AB ilişkilerini yakından gördükten sonra, hâlâ Avrupa’nın Türkiye’yi özgürleştirip demokratikleştirme misyonuna sahip olduğunu sanmak en hafif deyimiyle aymazlıktır. Bu kadarı da biraz ayıp olmuyor mu?
Ali Sirmen / Cumhuriyet



Göğüs kabartan demokrasi...
Diyelim ki 20 dairelik bir apartmanda oturuyorsunuz. Yönetici seçeceksiniz. Bunun için de yedi aday çıkıyor.
Siz... Yani  “sıradan demokratlar” ne yaparsınız?
En çok oyu alana, yöneticilik mührünü verirsiniz... Pöhhhh! Ne kadar sıradansınız ve kusura bakmayın ama...
Ne kadar ilkelsiniz!
Demokrasi nedir?
Bilinen tüm anlamlarının yanı sıra aynı zamanda,  “azınlık hakları”na saygı duyma rejimidir... Siz ve biz... Yani  “ilkel demokratlar”, en çok oyu alanı işbaşına getirmekle demokrasinin bu yönünü es geçeriz! Oysa  “ileri demokrasilerde”, “azınlık hakkına duyulan saygı”, en az oyu alana mührü vermekten geçer!
Tıpkı; YÖK’ün yaptığı gibi!
(...)
Umarım Cumhurbaşkanı da sadece kendisinden oy alabilen Murat Teker’i rektör olarak atar da  “ileri demokrasi” nasıl olurmuş, dost-düşman görür!
Mustafa Mutlu / Vatan



Değerli refikimiz “polisin elini soğutmayın” demeye mi çalışıyor!
Değerli insan Ekrem Dumanlı dünkü yazısında,  “Böyle giderse 28 Şubat yar-gı-la-na-maz”
diyor.
“Yargılanamaz” kelimesini heceleyerek dercediyor ki, kafalara nakşolsun.
Çok sağ olsun.
Gerçi “28 Şubat” yargılanacak da ne olacak?
Daha doğrusu kim “yar-gı-la-na-cak?”
Değerli insan Ekrem Dumanlı daha geçenlerde kaleme aldığı yazıda, Aydın Doğan 28 Şubat’a direndi demedi mi?
Ertuğrul Beyciğim “Biz de Aydın Doğan’ın organlarında çalıştığımıza göre direnmiş sayılırız” derse, ne cevap vereceğiz peki?
E’ee bu durumda Org. Çevik Bir’e de, “Biz de bu ’direnişe’ omuz verdik” demek kalıyor.
Değerli insan Ekrem Dumanlı’yı hiç incitmek istemem. Her kelimesini de can kulağıyla dinler, takip ederim.
O kadar ki, “Cemaat” diyor “Cemaat” diyoruz,  “Camia” diyor “Camia” diyoruz; yarın öbür gün başka bir şey desin, kendi adıma ona da “eyvallah” derim.
Gelgelelim...
Şu ifade çok problemli: “Şimdi emniyet yetkilileri ya da yargı mensupları, ’Neden soruşturma yapıp sopayı biz yiyelim?’ dese haksız mı?”
Bu bana (ne yalan söyleyeyim) Demirel’in “Polisin elini soğutmayın”  sözünü fena halde çağrıştırdı.  Refikimiz Zaman gazetesinin değerli genel yayın yönetmeni ne demek istiyor? Emniyet veya yargı mensupları, “Takdir görmüyoruz, bundan kelli biz bu işlerde yokuz” mu diyecekler?
Değilse, nedir?
Salih Tuna / Yenişafak



KISA... KISA
Aynı kanalda program yapacaklar
Medyatava’nın haberine göre Milliyet’teki yazılarına son verilen Nuray Mert ile Star’dan kovulan Mehmet Altan İMC TV’de program yapmak üzere anlaştılar. Gündem Müzakere programında güncel gelişmeleri yorumlayacak iki yazardan Mert pazartesi, Altan ise çarşamba akşamları ekranda olacak.

Paralarla dualar...
Nuh Gönültaş yazıyor: “Fehmi Koru Milli Gazete’de çalışırken Erbakan Hoca’ya gidip “Hocam, çalışanların ücretlerine zam yapmamız gerekiyor” dediğinde Hoca “Milletin duası sizinle Fehmi Bey” der. Bunun üzerine Fehmi Koru “Hocam şu paralar ile dualar biraz yer değiştirse” diye karşılık verir.”  Deniz Feneri e.V. hayli “gelenekçi” bir yapıydı demek ki!

Tutukluya ceza çektirmek “adalet”miş
Acaba tahliye kararlarından kahramanlık öyküleri çıkarıp, pozisyonumuzu güçlendirebilir miyiz? Silivri, “12 Eylül’ün işkencehanesi” gibi öyle mi! Hapishanelerde çile çekilir; hapishanelerde hasret vardır; haksızlık vardır; otoritenin baskısı vardır. Gece uyumak zordur; gene dört duvar arasında uyanmak ise bir başka zordur. Üşürsünüz, yeterince karnınızı doyuramazsınız, endişelisinizdir, içiniz kan ağlar... Adı üstünde cezaevleri, ceza çekilen yerlerdir. Oralarda bir yıldızlı otelin bile konforu yoktur elbette... Hüküm giymeden tutuklu olarak kalanların infialini anlayıp, empati kurmak mümkün. Ama adalet arayışını bir komplo gibi göstermek, Emniyet ya da Yargı güçlerinin cezaevlerine tıkılacağı günü sabırsızlıkla beklemek, boş bir hevestir.
Nazlı Ilıcak / Sabah
Etiketler:

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget