Gazeteci Hrant Dink cinayetinin üzerinden tam 6 yıl geçti. Yargıtay “cinayette
örgüt yok, suç kişisel” diyen yerel mahkemenin kararını bozdu. Eminim bu yıl 19
Ocak’ta yine, kendisine “Hrant’ın Dostları” diyen bazı çevreler değerli gazeteci
dostumuz üzerinden büyük bir sahtekârlıkla küçük hesaplarını görmeye
çalışacaklar. Artık bu duruma bir son vermek gerekiyor.
Liberal ezbere
dayanan, zihinsel bir çaba içermeyen ve entelektüel hayat üzerinde estirilen
muhafazakâr terörün baskısı altında yapılan yüzeysel değerlendirmelerin artık
ötesine geçilmeli. Bu cinayetin işlenmesinden politik olarak yararlanan
çevrelerin gerçekte kimler olduğuna yeniden bakılmalı.
Çünkü Dink'in
öldürülmesinden sonra oluşturulan hava henüz tam olarak değişmedi. İkna
ediciliğinden ve gücünden çok şey yitirse de egemen yaklaşım hâlâ şöyle; Dink'i,
Türkiye'de kaos ortamı yaratarak AKP Hükümeti’ne karşı askeri darbe yapılmasının
koşullarını oluşturmak isteyen milliyetçi ya da "ulusalcı" denilen güçler, yani
Ergenekoncular öldürttü.
Oysa bütün verilerin ortaya koyduğu gerçek
şudur; Hrant Dink, tam da bu algıyı toplumda oluşturmak, “Hrant’ın katili
Ergenekon” düşüncesini yerleştirmek isteyen güçler tarafından
öldürtüldü.
Bu nedenle; olgular, çok güçlü kanıtlar ve cinayetin siyasal
analizinin ortaya koyduğu sonuçlarla desteklenen bir iddiayı artık yüksek sesle
ifade edebiliriz; Hrant Dink’in katili AKP-Cemaat iktidarının oluşturduğu yeni
derin yapıdır.
Çünkü bu cinayetin işlenmesiyle Ergenekon operasyonlarının
başlatılması için gerekli toplumsal ve psikolojik iklim oluşturuldu. Dahası bu
cinayetin yarattığı derin acı, öfke ve protesto eylemleri üzerinden AKP-Cemaat
koalisyonunun yürüttüğü siyasal projeye güçlü bir toplumsal onay üretildi. Bu
kirli projenin başarı kazanmasında en büyük pay ise liberallere
aitti.
***
Anımsanacağı gibi, geçen yıl Dink
Davası sonuçlanınca, 19 Ocak 2012 günü İstanbul’da büyük bir protesto eylemi
düzenlendi. On binlerce gösterici Taksim’den Şişli’ye, Agos Gazetesi’nin
bulunduğu binanın önüne yürüdü. Ben de oradaydım. Değerlendirmemi o dönemde Sol
Portal’da yazdım. Söz konusu yazı güncelliğini fazlasıyla koruyor. O nedenle
burada bazı izlenim ve değerlendirmelerimi yeniden ele alacağım.
Geçen
yıl yapılan anma töreni ve protesto yürüyüşüne katılanların bileşimine
bakıldığında ilginç bir tablo gözleniyordu. Belli ki mahkemenin verdiği karara
karşın kafalar hâlâ çok karışıktı. Devlet karşıtı sloganlar yoğunlukla atılsa
bile AKP iktidarına karşı belirgin, protestoya karakterini veren bir hava
gözlenmiyordu. Ortama şaşkınlık hali egemendi.
Oysa tablo açıktı; ülkeyi
demokratikleştirmesi, darbecilerden hesap sorması ve derin devleti tasfiye
etmesi beklenen AKP-Cemaat iktidarı cinayeti örtbas
edivermişti.
Bilindiği gibi, mahkeme kararında cinayetin arkasında bir
örgütün bulunmadığı vurgulanmış, Emniyet’teki Fethullahçı ekibin muhbiri ve
cinayeti azmettirmekten yargılanan Erhan Tuncel beraat
ettirilmişti.
Ekranlara çıkan kimi liberal, sol liberal aydınlar ve ‘çok
demokrat’ yandaş gazeteciler, davanın Ergenekon’la ilişkilendirilmediğini
belirtiyor ve mahkeme kararını eleştiriyorlardı. Onlar bu davadan açık bir
Ergenekon mahkûmiyeti çıkmasını bekliyorlardı. Onların “örgüt” diye aradığı yapı
Ergenekon’dan başka şey değildi. Akıllarına başka bir örgüt
gelmiyordu.
Oysa bu karambolde, asıl katiller, cinayetin arkasındaki güç
ve o gücün somutlaşmış ifadesi olan bir örgütlenme paçayı
kurtarmıştı.
CİNAYETİN ARKASINDAKİ GÜÇ
Hrant Dink
davasında gizlenen Ergenekon değil, cinayetin arkasındaki Cemaat örgütlenmesi ve
AKP iktidarıydı. Daha açık ifade edersek eğer, kurtarılanlar Fethullahçı polis
şefleri ve AKP iktidarının sorumluluğuydu. Kurtarılan bu polis şefleri, aynı
zamanda Ergenekon soruşturmasını yürüten ekibi oluşturuyordu.
Sonuç
olarak, “Yeni Gladyo”, AKP-Cemaat iktidarının yarattığı adli düzen tarafından
aklanmıştı.
Öyle bir akıl tutulması yaşanıyorduki, bugüne kadar yapılan anma
ve protesto eylemlerinde Hrant’ın katillerinin arkadaşlarıyla, kendilerine
“Hrant’ın Dostları” diyen çevreler aynı kortejdeydi. Gerçekte AKP’nin ve
Cemaatin dostları olan bu çevreler, büyük bir ikiyüzlülük ve utanmazlıkla bu
eylemlere geliyorlar, uzatılan mikrofonlara utanmazca “Ergenekon”
diyorlardı.
Oysa biliyoruz ki, Dink cinayetini aydınlatmaya çalışan
gazeteciler Ergenekon davasında tutuklu ya da tutuksuz olarak halen
yargılanıyorlar.
Bu nedenle Hrant’ın katillerinden hesap sormak isteyen
gerçek dostları, öncelikle bu cinayetin işlenmesinde sorumluluğu olan, katillere
yol veren AKP, Cemaat ve onların yandaşlarıyla yollarını ayırması
gerekiyor.
***
Dil, ideolojik bir araçtır.
Kullandığınız kavramlar, seçtiğiniz üslup sizin hayata bakışınızı, dünya
görüşünüzü, toplumsal konumunuzu ifade eder. Politikacıların, aydınların, toplum
önderlerinin, kitle örgütlerinin, sendikaların, partilerin, gazetelerin seçtiği
dil, onların tutumlarını ve felsefi duruşlarını da ortaya koyar.
Bu
topraklarda derin devletin ve faşizan iç savaş aygıtının adı ‘Ergenekon’ değil,
Kontrgerilla’dır. Ergenekon soyut bir iddia, Kontrgerilla ise bu ülkenin
tarihinin açıkça gösterdiği gibi somut bir gerçekliktir.
Aydınların ve
sağlı sollu liberallerin bir bölümü Ergenekon ismini, Kontrgerilla ya da derin
devletle aynı anlamda kullanmaktadırlar. Bunların önemli bir bölümünün iyi
niyetli olduklarından da kuşku yok.
Ancak açık ki bu arkadaşlarımız
kurulan ideolojik hegemonyanın dilini kullanıyor ve böylece tuzağa düşüyorlar.
Böylece yeni hegemonyanın güçlendirilmesine katkıda bulunuyorlar.
Bu ülkede
biz Kontrgerilla’yı tanırız. Eskisini de yenisini de…
Bu nedenle
İktidarın ve Cemaatin sözcülerinin dilini kullandığımız sürece Hrant Dink
cinayetinin ört bas edilmesine katkıda bulunuyoruz.
Yargıtay’ın, “örgüt
var” gerekçesiyle yerel mahkemenin kararını bozması önemli. Ancak yerel
mahkemenin bütün zorlamalara karşın cinayeti Ergenekon davasına bağlayamadığı
anımsandığında, yeniden yargılamada gerçek örgütü mü bulacakları, yoksa kurulan
tertibe teslim mi olacakları henüz belli değil.
Bu arada, AKP ve Cemaat
arasındaki kavgayı anımsadığımızda çok zayıf bir olasılık da olsa bir sürpriz
bekleyebiliriz; kim bilir belki bu dava Emniyet’teki Cemaat örgütlenmesine
yönelik bir tasfiyenin gerekçesi haline de getirilebilir.

Yorum Gönder