Tüzelkişi Cennete Gider mi? Teşhir Bazen Suç Değilmiş!

Tüzelkişi Cennete Gider mi? Teşhir Bazen Suç Değilmiş!
Müftülüğe telefonda sorduk.
Hocam, tüzelkişiler de cennete gider mi?
Tüzelkişiden kasıt ne?
Belediyeler, bakanlıklar mesela.
Cenneti âlâ, Allah’ın emirlerine uygun yaşayan kullar içindir.
Yani?
Yanisi şu: Belediyeler ve bakanlıkların görevi kanunlara uymaktır.
Allah’ın emirleri ise sadece kullar içindir.
Belediyeler ve bakanlıklar cennete gidemeyecekse, öyleyse neden, oruç ibadetinin gereği olan iftar konusunda bu kurumlar arasında bir tür yarış var?
Bu sorunuz biraz siyasete giriyor!
Hayır hocam, Diyanet’e giriyor!
Belki de şu yönden haklısınız...
Teşekkür ederim Hocam!
- Eğer o makam sahibi o iftarı kendi cebinden, maaşından ödüyorlarsa elbette sevabı kendisinedir.
Ödemiyorsa?
Gösteriş için yapıyorsa günahı vebali boynunadır. Hatta bir kurumun bütçesi, halkın vergileri demektir. O durumda bu işin vebali, kul hakkı yemeye, yedirmeye kadar gidebilir..
Peki ya iftar sofrasına oturanlar?
Onlar oruçlarını tuttularsa sevabı kendilerinedir...
Tutmayıp tutar gibi yapanlar varsa?.. Yani protokol olarak!!
Bunun hesabını kul kendisi verir.
- Yediği yemeğin kalorisi de kendisine kalır, değil mi hocam!
- Artık o konudaki değerlendirme de size kalır muhterem kardeşim..
- Teşekkür ederim hocam.
Sopa hem silaholarak kullanılabiliyor..
Hem de korkutmak için.
Başkan Obama ise elindeki sopayı silah olarak kullanmaya niyetli değil.
Kötü bir niyeti olsaydı...
Tayyip Bey ile telefonla konuşurken sopayı sağ elinde değil solelinde tutardı!
Çünkü Obama solak”..
Solak bir kimse ise silah olarak kullanacağı sopayı sağ eliyle tutacak kadar salak olamaz!
Bu nedenle Obamanın sopasını gözümüzde büyütmeye gerek yok.
Kaldıki Beyaz Saray açıklama yaptı.
O sopa Başkanın beyzbolsevdasını simgelemek içinmiş.
Keşke o sevda simgesini, o sporun sopası ile değil de masasına koyacağı bir beyzbol topu veya kafasına geçireceği bir beyzbol kepi ile sergileseydi..
Ödümüz ağzımıza geldi.
Bir nokta daha var.
Göstermek”, yani sadece teşhir de suç olabiliyor.
Bu tür suçu işleyenlere teşhirciya da flaşörde deniyor.
Bunlara ABDde en çok parklarda rastlanıyor.
Kurbanının karşısına dikiliyor.
Aniden çırılçıplak giydiği pardesüsünün önünü açıyor.
Kurbanı çığlık atınca olay yerinden kaçıp uzaklaşıyor.
Bereket versin, sopa teşhiri hadisesini, deneyiminden mi nedir, iktidarı fazla büyütmedi.
Beyaz Sarayın sopa samimiyettendir açıklamasını yeterli kabul etti.
Mikroplar Damacana İçinde Değil Arkasında!!!
Her gün sayıları artmakta olan bayrağa sarılı şehitlerimizden, trafikteki ölümlere, her gün yenisine tanık olunan sınavlardaki kopya kepazeliğinden en son yaşanan kitlesel damacana su rezaletine, bu çürümeyi her aşamada, her düzeyde yaşıyoruz..
Damacana konusunu umalım ki CHP ciddiye alsın... Madem öteki hiçbir partinin akıl edemediği “doğal kaynaklar” konusunda bir “makam” oluşturdu, bu makamın bu alanın hakkı vermelidir.
Sudan daha doğal olan başka ne var ki? Su, en hayati, en kutsal şey! Dilimizin en içtenlikli duası, bir bardak su verene.. “Su gibi aziz ol!” demektir.. “Ölmüşlerinin canına gitsin!”dir!
AKP 10 yıldır Türkiye’de, neredeyse 20 yıldır da İstanbul’da iktidarda. Evlere verilen suyun kalitesinde zerre kadar düzeltme yapmadı.
Herkes mecburen damacana suyun müşterisi haline getirildi.Belediyelerin verdiği musluk suyunun içilemez halde tutulması..
Damacana su sektörü ile bir tür paslaşma..
Damacanalarda mikrop aramak yerine, o damacana şirketlerinin arkasında hangi AKP’lilerin ortak olduğunu incelemek meseleyi kökten çözecektir.
Başbakan “çılgın proje” diye haftalarca kamuoyu ile kafa buldu.
Yandaş matbuat koro halinde “Kanalistanbul” akıldaneliğine alkış tuttu..
Sonra kanal da İstanbul da u(y)nutturuldu.
Şimdi, o projenin yüzde 1’iyle gerçekleşecek “en makul proje” şehir şebeke suyunun içilebilir hale getirilmesini gündeme zorla sokma zamanıdır.
Ama ne gezer?
Dün gazetelerde bakanlığın her damacanaya “çip” takılacağı ve dijital takiple bakteri arayacağı haberleri vardı!!!
Oysa halkın damacanaya muhtaç olmasını önlemek gibi en kestirme çareyi düşünen tek yetkili yok. Çünkü “damacana su” artık “big business”tir!..
Yani, işin içine halkın cebine, taşeronlar ve uluslararası sermaye girmiştir.
Mikropluk damacanın içinde değil, damacananın arkasındadır.
Belediyeler iftar çadırı kuracaklarına evlere para ile sattıkları şebeke suyunu içilebilir hale getirseler, daha çok dua kazanacaklardır.
Atalet ve Adalet!
İddia konusu darbe döneminin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök idi.
İlk ifadesi alınacak o olmalıydı.
Çok güvenilir bir kişiliği vardı.
Başta iktidar olmak üzere herkes onun darbeci olmadığından emindi.
Ama nedense ifadeye çağrılması için 3.5 yıl beklendi.
Ve nedense, ifade vermesi tam da Yüksek Askeri Şûra’daki tasfiye günlerine denk getirildi.
Bu gecikme yüzünden mahkeme, en önemli tanığı dinleme konusunda görevi ihmal suçu işlemiş olmadı mı?
İplenmeyen İpler...
“Türkiye Cumhuriyeti, sadece terör örgütüne değil, onun iplerini elinde tutan düşman ülkelere de haddini bildirecek güçtedir!”
Başbakan, 8 şehidimizin arkasından yine bunları söyledi.
Keşke, Allah lillah aşkına, bir de o ipleri kimlerin tuttuğunu söylese ve şehitlerimizin gözleri açık gitmese!
Ama söylemiyor..
O yüzden de başta o ipleri tutanlar..
Ne yazık ki bu lafları kimse iplemiyor!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget