SEVGİLİ okuyucularım, dünyanın her demokratik ülkesinde komuta kademesinin geleceğini Genelkurmay belirler. Kimlerin terfi edeceği, kimlerin emekliye sevk edileceği Genelkurmay’ın kararıyla yapılır.
Türkiye’de de bu uygulama geçerli (idi).
Son iki yıldan bu yana ise durum tamamen farklı.
Ordumuzun ve komuta kademesinin geleceğini, kimlerin terfi edip etmeyeceğini, kimlerin emekli olacağını, doğrudan ve dolaylı yollarla Silivri mahkemeleri belirliyor!
Balyoz ve Ergenekon davalarından tutuklanmış olan general ve amiral sayısı 68’e ulaşıyor.
Bir ordu düşünün ki, halen resmen görev başında olan 68 general ve amirali tutuklu!
İnanılmaz bir rakamdır.
Bu rakama aynı mahkemeler tarafından tutuklanmış olan –albaydan teğmene kadar- daha alt rütbedeki subaylar dahil değil.
Emekli komutanlar da bu sayı kapsamında değil.
***
Son YAŞ toplantısında bu tutuklu general ve amirallerin büyük çoğunluğu (40 kişi) tasfiye edildi.
Onlar Silivri mahkemeleri tarafından içeri atılmıştı.
Hepsi iddia ediyor, diyorlar ki “Tamamen düzmece belgelerle, düzmece delillerle tutuklandık…”
Doğrudur veya yanlıştır. Ben doğru olduğuna inanıyorum.
O zaman akıllara şu soru geliyor:
Bunlar Or’lar dahil her kademeden yüzlerce subay. İçlerinde kuvvet komutanları, ordu komutanları var ve bir araya gelip ‘AKP’ye karşı darbe yapalım’ demişler!
Emirlerinde birlikler, büyük askeri güçler, yüz binlerce asker var.
Bu amaçla terör örgütleri (!) kurmuşlar falan filan…O halde darbeyi niçin yapmamış veya yapamamışlar!
Eğer subaylarımızın ille de terör ve darbecilik suçlarından yargılanması gerekiyorsa, bence yargılama şu açıdan yapılmalıdır!
“Sayın komutanlar, siz bir araya gelip bu planları kurmuşsunuz! Şimdi biz sizi beceriksizliğiniz ve yeteneksizliğiniz nedeniyle yargılıyoruz. Karacı, havacı, denizci ve jandarmadan bunca komutan bir araya geldiğiniz halde bir darbe yapmayı bile becerememişsiniz!
Yuh olsun size.
Demek ki bu ordu sizin gibi niteliksiz ve yeteneksiz komutanlara emanet edilemezmiş!
Şimdi mahkememizin huzurunda bu beceriksizliğin hesabını vereceksiniz!”
***
Hilmi Bey Ergenekon mahkemesinde tanıklık yaptı. Son derece diplomatik bir dil kullanıyordu ama hiç kimseyi suçlamadı. Hele Genelkurmay eski Başkanı tutuklu İlker Başbuğ için fevkalade olumlu sözler söyledi.
O halde şimdi bir soru daha soralım:
Silivri mahkemesi, Ergenekon terör örgütü sanığı olarak gördüğü “Terörist (!)” İlker Paşa’yı bundan sonra hangi gerekçeyle tutuklu bırakacaktır?
Hilmi Bey hiç kimseyi suçlamadı. Somut hiçbir suçlaması olmadı.
Onca insan darbe-terör suçlamasıyla yıllardır tutuklu…Ama o dönemin komutanı olan Hilmi Bey kimseyi suçlamıyor, somut hiçbir suçlama getirmiyor…
Şimdi mutlaka Balyoz davasında da tanıklık yapması gerekir…
Ve unutmayın, Hilmi Bey Tayyip’in kafaca ve fikirce çok yakını.
Tayyip’in ona “Hocam” diye hitap ettiğini televizyon ekranlarında –Çanakkale törenlerinde- kulaklarımızla bire bir duymuşluğumuz vardır.
***
Sevgili okuyucularım, bu Silivri mahkemelerinin ne zaman biteceğini, nasıl sonuçlanacağını yukarıdaki Allah’tan başka bilen yok.
Sanırım hakimler ve savcılar da bilmiyor.
Şimdi onların önünde en büyük engel var:
“Aşağı tükürsek sakal, yukarı tükürsek bıyık. Biz bu adamları bir kez aldık içeri. Davaları uzattıkça uzatıyoruz.
İyi de, karar anı bir gün gelecek. O zaman suçsuzları nasıl beraat ettireceğiz? Beraat versek, bize denilecek ki, ‘O halde siz bunları hangi hukuka göre yıllardır içeride tuttunuz?..’
Hapis versek, gerekçesini nasıl bulacağız?..”
***
Varsayalım dava bitti ve iş gerekçeli kararlarları yazma aşamasına geldi. Kimlere hangi yasal gerekçelerle hangi cezaları verecekler?
İlker Başbuğ, Hurşit Tolon, Mehmet Haberal, Çetin Doğan, Mustafa Balbay, Engin Alan, Tuncay Özkan, Doğu Perinçek…
Hangisini sayayım…Ve öteki sivil ve asker tutukluların darbeci-terörist oldukları nasıl kanıtlanacak?
Gerekçeli kararları nasıl yazacaklar?
Yargıtay, tüm dosyalarda bir milyon sayfadan fazla olan belge, bilgi ve delilleri, sorgu tutanaklarını, savunmaları ve öteki hususları nasıl inceleyip de sağlıklı, adaletli kararlar verecek?
Şimdi artık görüyoruz ki iş iyice tıkanmıştır ve mahkemelerin bütün amacı, tutuklanan sanıkları mümkün olduğunca fazla süre içeride tutmaktır.
Asker, sivil, gazeteci, işadamı, rektör, siyasetçi, milletvekili, onlar için hiç fark etmiyor.
İş en üzücü boyuta geldi ve mahkemeler açısından “Biz tuttuğumuzu bırakmayız kardeşim” inatlaşmasına girdi.
***
Evet, son YAŞ toplantısına Tayyip ağırlığını koydu ve tutuklu general ve amirallerin çoğu emekli edildi.
Şimdi onları bekleyen duruma bir bakalım:
30 ağustos günü YAŞ kararları yürürlüğe girecek…
Ve o gün itibariyle İstanbul’da Hasdal ve Hadımköy askeri cezaevlerinin önüne mavi renkli cezaevi araçları gelecek…
Necdet Bey belki son bir “Babalık (!)” yapacak ve onları Silivri’ye askeriyenin araçlarıyla göndertecek.
Ve emekliye sevk edilen subaylarımızın tamamı Silivri cezaevine postalanacak…
Ve Silivri günleri başlayacak!
Peki ama yargılama sonucunda, şimdi tasfiye edilenlerin tamamı veya bir bölümü suçsuz çıkarsa, ya da beraat ederse ne olacak?
Onlar tutuklu. Herhangi bir ceza almış değiller ve bütün hukuk kurallarına göre onlar şu anda suçsuz, yani masum.
O durumda bu haksızlıkların ve hukuksuzluğun hesabını kim verecek, nasıl verecek?
Bütün bu olanlar acaba cezaevlerindeki tutuklu silah arkadaşlarını ve eski komutanlarını ziyaret edemeyen, onlara hal hatır bile soramayan ve şimdi de tasfiye kararlarına imza atan Genelkurmay Başkanı Necdet Bey’in içine siniyor mu?
Evet, bence siniyor.
İşte, bir ülke ordusunun komuta kademesi Genelkurmay tarafından değil de mahkemeler ve siyasi iktidar tarafından belirleniyorsa, olacağı budur.
Yorum Gönder