Şimdi Türk Erkeklerinin Büyük Çoğunluğu Deyyus Mudur?

Ramazan ayının son Cuma vaazında, düğünlerde, eğlencelerde karısının, kızının oyun oynamasına tepki göstermeyen Türk erkeklerini “Deyyus”lukla suçladı.

Şimdi Türk Erkeklerinin Büyük Çoğunluğu Deyyus Mudur?
Yozgat Müftü Yardımcısı Nasuf yaylagül, Ramazan ayının son Cuma vaazında, düğünlerde, eğlencelerde karısının, kızının oyun oynamasına tepki göstermeyen Türk erkeklerini “Deyyus”lukla suçladı.
Şunları söyledi:

“Sen kızın, eşin oynarken bakacaksın, susacaksın, Lise Caddesinde kızlarla oğlanlar bir araya gelmiş konuşuyorlar, bunun adı deyyusluktur…”

Düğünlerde, şölenlerde eşi ile çocukları ile yakınları ile oynamamış bir tek kişi gösterebilir misiniz Türk toplumunda?
Bu bir gelenektir, görenektir…
Şimdi bu geleneği, göreneği uyguladı diye “Türk erkeklerinin büyük çoğunluğu deyyus mu” oluyor?
Hızını alamayan imam, bakın daha neler söylüyor:

“Başbakanın kızı başı örtülü, Cumhurbaşkanının eşi başı örtülü olacak, senin eşinin başı neden örtülü olmasın? Sen de
başını örttüreceksin…”
“Sana ne be adam, sana ne? Benim eşimin başından, başörtüsünden, saçından, saç şeklinden, kılığından kıyafetinden sana ne?”
“Sen ahlak bekçisi misin?” dediğin zaman da,

“Beni yanlış anladınız, ben böyle söylemek istememiştim, sözlerimin arasından bazılarını cımbızla seçip, beni suçluyorsunuz. Çarpıtıyorsunuz…”
diye savunmaya geçiyor.
Aslında cımbızla seçilen hiçbir şey yok.
Sen bunları yüzlerce kişinin önünde söylemişsin. Üstelik “Bu konuşmamdan sonra acaba beni de ötekiler gibi önemli bir makama, örneğin YÖK Genel Sekreterliğine ya da TÜBİTAK’a getirirler mi, ben de bir mevki sahibi olabilir miyim” diye Başbakana, Cumhurbaşkanına övgüler dizip, göndermeler de yapmışsın.
Her şey gün gibi, güneş gibi, açık seçik ortada…
Yapılan haklı eleştirirler, saldırılar karşısında hemen, örnek aldığın bakanlar gibi çark edip, “Yanlış anlaşıldığını” ileri sürüyorsun.
Takıyyecilerin çıkış yoludur bu:
“Ben böyle dememiştim, yanlış anlaşıldım…”
“Yetmez ama evet”çi Baskın Oran’lar, Adalet Ağaoğlu’lar, Lale Mansur’lar, Ömer Laçiner’ler, Oya Baydar’lar, görüyor musunuz Türkiye’nin şu durumunu? Ne hale getirdiniz bu güzel yurdumuzu?
Sizin arzuladığınız “İleri demokrasi”yi ne güzel dillendirmiş Müftü Yardımcısı:
“Başbakanın kızı başı örtülü, Cumhurbaşkanının eşi başı örtülü olacak, senin eşinin başı neden örtülü olmasın? Sen de başını örttüreceksin…”

Nasıl? Beğendiniz mi? Anayasa değişikliği “YETTİ” mi şimdi? İstediğiniz özgürlük ortamı geldi mi?
Hiç şaşırmayın, “İleri demokrasi uygulamaları” yakında daha da hızlanacak, daha da renklenecek? Eşlerinizin, kardeşlerinizin, annelerinizin başını örtmesini de isteyecekler sizden…
Güneydoğu sınırında işleyen ileri demokrasiyi de gördünüz mü bu arada?
BDP milletvekilleri, 40 bin kişinin katili PKK ile Sınırda bayramlaşmaya gidiyor. Sarmaş dolaş oluyorlar… Ortada ne bir emniyet görevlisi ne bir asker var? Ama başka zaman sabaha karşı ev basıp, adam götürmesini çok iyi beceriyorlar.
Bu buluşmada, bir PKK militanı da Silahına güvenerek, “Fırsat bu fırsat” deyip, , Kanal D Muhabirini tehdit ediyor. Ona nasıl yazması, nasıl program yapmasını gerektiğini söylüyor…
Milletvekilleri de alkışlıyorlar…
“EVET destekli” bildirilerinizde ne diyordunuz?
“İfade özgürlüğü, ancak ırkçılık, şiddete teşvik ve tahrik nedeniyle sınırlanmalıdır…”
Silivri’de, Hasdal’da 5 yıldan beri tutsak edilenler ırkçı mıdır, şiddeti mi destekledi onlar?
Onun için mi 5 yıldan bu yana kanıtsız, delilsiz yatıyorlar?
Siz ki “Özgürlük, demokrasi, insan hakları aşığısınız (!), neden haksızlıklar karşısında hiç sesiniz çıkmıyor? Nerelere kayboldunuz?
Millet kesesinden maaş alan milletvekillerinin teröristlerle buluşup sarmaş dolaş olması, kucaklaşması, koklaşması, sizin yasalarınızda “İfade Özgürlüğü”ne mi giriyor?
Aslında sizler Atatürk’ü, İnönü’yü ve Kurtuluş Savaşı kahramanlarını hiçbir zaman sevmediniz. Çünkü sizin adamlarınız Seyit Rıza’lar, Sait Nursi’ler, İskilipli Atıf Hoca’lar, Fethullah Gülen’ler, Derviş Mehmet’lerdir.
Sevseniz de sevmeseniz de ama biz, Tarihin Yine Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü haklı çıkardığını yazacağız.
O, bu gelişmeleri ta 20’li, 30’lu yıllarda görmüş ve “İNANÇ SÖMÜRÜSÜ”NÜN, “CEHALET”İN önünü kesebilmek için, Laikliğin Türk toplumunda yerleşmesine çalışmış, “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir…” diyerek hurafelere, batıl inanışlara savaş açmıştı.
İşte siyasal İslamcılar Atatürk’ü bu yüzden sevmezler. Yani “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” dediği için sevmezler. Çünkü bilim doğmacılığa, değişmeyen inanç kurallarına karşıdır. Hayatta tek gerçek yol gösterici bilim, fen olduğu zaman inanç, vicdanlara yerleşmek zorundadır. Din Allah’la kul arasında kaldığı sürece sömürü kaynağı, afyonlama aracı olmaktan çıkar ve siyasal İslamcılara yaşam hakkı tanımaz.
Bu nedenle, dinci kesim, bilimden hiç hoşlanmaz. Bilimi, fenni sevmez. Örneğin Darvin’e inanmaz. Depremleri bir takım gizli güçlerle açıklamaya çalışır. Çözümü Ortaçağ’da arar.
Yobazlar, neden halkımızın okumasını istemezler? Neden onun bilinçlenmesine karşı çıkarlar? Neden çağdaş eğitim kurumları yerine durmadan Kuran kursları açarlar? Yüz binlerce öğretmeni neden işsiz güçsüz sokaklarda dolaştırırlar? Geçmişte neden Köy Enstitülerini kapatıp, köylünün eğitim ve öğretimini engellediler?
Çünkü kitlelerin bilinçlenmesinden ödleri kopar onların. Halk düşünmeye, kendi mantığı ile olayları yorumlamaya, sahtekârları ve sahtekârlıkları görmeye başladığı zaman işleri bitmiş demektir…
Bilinçli halk, din sömürüsünün sonu demektir.
Bilinçli halk, din tacirlerinin idam fermanıdır…
Ali Eralp

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget