RedHack’in ‘terörist’i, Emniyet’in namusu! - Mehmet Faraç

RedHack’in ‘terörist’i, Emniyet’in namusu!
Son dönemde, birçok devlet kurumunun internet sitelerini çökerterek bürokrasiye kök söktüren bir hacker grubu var...
İşte “RedHack” adlı bu grubun, emniyetin operasyonları sırasında bile birçok kamu kuruluşu sitesini çökertmesi, devletin karşısında siber savaşı iyi bilen bir güç olduğunu gösteriyor...
Polisin bu gruba yönelik Mart ayında yaptığı operasyonlarda tutuklanan 7 kişiden biri, CHP üyesi de olan 22 yaşındaki Duygu Kerimoğlu...
Her ne kadar RedHack ilgilileri, Kerimoğlu ve diğer 6 kişinin kendi üyeleri olmadığını duyursa da, “terörist” ilan edilen genç kız cezaevinde adaleti bekliyor...
CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Kerimoğlu’nu Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde ziyaret etmiş.
Bu ziyaretle ilgili haberi dünkü Vatan gazetesinde okuyunca, Kerimoğlu’nun anlatımındaki üç nokta dikkatimi çekti. Bakınız, genç kız nelere vurgu yapmış:
“- Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün hack’lendiğini Facebook’tan öğrendim. Konuyla ilgili haberleri paylaştım, çıkan haberlere yorum yaptım.
- Emniyet’in sitesini hack’leyecek kadar bilgisayar kullanabiliyor olsaydım, 2 yıllık bilgisayar bölümünü 4 yılda bitirmezdim.
- TSK’nın, MİT‘in ÖSYM’nin internet siteleri de ben içerideyken hack’lendi. Sırf bilgisayar öğrencisi olduğum, RedHack’ın eylemlerini Facebook’tan paylaştığım için ve Ankara Emniyeti’nin namusunu kurtarmak için tutuklandım.”
Peki, sizce Kerimoğlu’nun sözleri içinde sizin en çok dikkatinizi ne çekti?.. Hadi bulun bakalım!..

Polisin teşhiri, insanlığın onuru!..

Anladık; polis “işkence” yapar, polis faili meçhule karışır, polis rüşvete bulaşır... Polisin içinde her tür insan da çıkabilir...
Organize suçlara karışanı da fuhuşla suçlananı da, cinayet işleyeni de, cinnet geçireni de!..
Üniformayı giydikten sonra “alikıran baş kesen” olan da vardır dünyayı kendisinin yarattığını sanan da!..
Ne olursa olsun, sonunda polis de insan... Onlar da herkes gibi hatalar yapıyor...
Yani her polisi, eski Türk filmlerinde gördüğümüz Hulisi Kentmen‘le, Nubar Terziyan‘la karıştırmayın!..
Zaten her polis onlar gibi olsaydı, Hatay’ın Dörtyol ilçesinde olduğu gibi duvara dizilme rezaletine de gerek kalmazdı!..
AKP milletvekilinin oğluyla tartıştığı için bir düzine polisi damgalı suçlular gibi, ellerine numara vererek duvarın önüne sıralamak, tam Türk işi bir sorgulama yöntemiydi!..
Onur kıran, rencide eden, küçük düşüren, aşağılayan, adeta ibreti alem olsun diye devleti siyasete figüran yaptıran bir iğrenç uygulama...
Eminim; tüm emniyet teşkilatı, haşarılık yapmış çocuklar gibi duvar dibine dizilen o polislerin görüntüsünü izlediğinde hem çok üzülmüş hem de çok dersler çıkarmıştır...
En çok da gözaltına alınırken, “insanlık onuru işkenceyi yenecek” diye bağıran üniversiteli çocukların ruh halini anlamışlardır!..
Umarım duvara dizilen polislerin çocukları, babalarını boynu bükük gösteren o fotoğrafları görmemiştir!..
Eğer görürler ve anlarlarsa, eminim onlar da aynı sloganı atardı!..

Suyun başı...

Peki, Dörtyol’daki damgalama-teşhir etme rezaleti niçin yaşandı?.. Aydınlık bu skandalı manşete çıkarmasaydı yandaş medya bunu görmeyecekti...
Ama kimi medya organları halen olayın kökenindeki yandaşlığı görmezlikten geliyor...
Çünkü polisin onurun kıran o davranışın kökeninde siyaset-rant ilişkisinin çay ocaklarına kadar sızan sinsiliği de var...
Ne şaşırtıcı değil mi; Dörtyol Emniyeti’ndeki lokalin işletmeciliğine bile siyaset bulaşmış... Çay ocağını bile boş bırakmayan bir doymaz siyaset anlayışı bu!..
İşte olaylara yol açan o lokalin işletmesi AKP Gençlik Kolları Başkanı Ömer Uzun‘a verilmiş!.. Uzun, polislerle tartışınca devreye hemen velinimetini sokmuş!..
AKP milletvekilinin oğlu da, lokal kıyağı çektiği delikanlıya destek uğruna devletin polislerini hizaya getirmiş!..
Eskiden siyaset- rant ilişkisinin ihale tezgahında, trilyonluk yol ve baraj işleri konuşulurdu... Yani siyasette eskiden büyük suyun başını tutmak modaydı...
Şimdi rant nöbeti lokallerdeki çaydanlık başına kadar inmiş!.. İlişki bu kadar ucuz olursa, devletin polisi de bu kadar ucuz harcanır işte...

Manisa’daki fener!..

Siyaset-rant ilişkisi demişken dün Manisa‘dan gelen fotoğraflara odaklandım...
AKP ile ilişkisi mahkemelere kadar düşen Deniz Feneri derneği, Manisa’da sırtını devlet dairelerine yaslamış!.. Yani okul duvarlarında bile Deniz Feneri’nin reklamları yapılıyormuş!..
Manisa’da devletin temsilcileri seyrediyor ama CHP’liler isyan etmiş! Bakınız, CHP Manisa Merkez İlçe Başkanı Engin Uzun, siyaset- bürokrat -rant ilişkisinin reklam edilmesine nasıl tepki göstermiş:
“Ramazan ayı gibi manevi duyguların yoğun olduğu bir dönemde, toplumun manevi vicdanında cezalandırılmış bir derneğin, vatandaşların vergileri ile yaptırılan okul duvarlarında reklam yapmasını, topluma bir hakaret olarak görüyoruz. Yurttaşlarımızı uyarıyoruz; tertemiz dini duygularınızın menfaat için kullanılmasına izin vermeyiniz. Dayanışmayı, geçmişinde şaibe olmayan sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yapınız.”

Davuldaki savaş sesi!..

Malatya’nın Doğanşehir ilçesinde Alevi ve Sünni yurttaşların yaşadığı Sürgü beldesinde basit bir tartışma neredeyse mezhep savaşına dönüştürülmek istenmiş!..
Bir Alevi aile, sahurda evinin önünde davul çalınmasına karşı çıktığı için neredeyse linç edilecekmiş!.. Evlerinin camları taşlanarak kırılmış, ahırda yangın çıkarılmış!..
İddiaya göre tekbir getirip sloganlar atan 50- 60 kişilik saldırgan grubu, havaya uyarı ateşi açan jandarma ancak 2 saatte dağıtabilmiş...
21. yüzyılda yaşanan şu tuhaflıklara bakar mısınız?.. Elektriğin, telefonun ve çalar saatin olmadığı dönemlerde bir zorunluluk olarak ortaya çıkan ramazan davulu, bırakın insanları uyandırmayı artık kavgaya bile yol açıyor!..
Peki, artık kültürel ve folklorik bir uygulama olmaktan çıkan bu gelenek, salt rant işine dönüştürüldü diye Batı kentlerindeki bir çok belediye tarafından yasaklanmadı mı?..
Birileri illa ki kavga kışkırtıcılığı yaparak toplumun huzurunu ve kardeşlik havasını bozmak isterse bahane çok!..
Sınırlarımızda “savaş” naralarının atıldığı bir dönemde; insanın kardeşçe yaşayabilmesi için tek bir koşul bile yeter aslında; karşılıklı sevgi, iyi niyet ve tahammül...
O yüzden ne sahurda ahır yakmaya ne de ramazan davulundan “tamtam” sesi çıkarmaya gerek yok!..

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget