Gazetelerin Ankara temsilcilerine iftar veren Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarını okumuşsunuzdur. İftarı kendini savunmaya vesile yaptığı anlaşılıyor. Normal, zira CHP’li Gürsel Tekin’in de dikkat çektiği gibi Ankara’da “Davutoğlu’nun gidici olduğu” konuşuluyor… (Milliyet, 31 Temmuz 2012)
Bu durum Davutoğlu’nun ruh halini oldukça bozmuş. Yoksa Davutoğlu, “nasılsınız?” diyen Abdülkadir Selvi’ye “Halep gibiyim”, “her taraftan bombardıman altındayım” der mi? (Yeni Şafak, 31 Temmuz 2012)
Davutoğlu bombardımandan kurtulabilmek için, o çok övündüğü dış politikayı bile kendi eseri saymamaya başladı: “Davutoğlu, bugün yürütülen dış politikanın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bakanların, AK Parti’nin emeği olan, sadece kendisiyle özdeşleştirilmemesi gereken bir politika olduğunu söyledi.” (Hürriyet, 29 Temmuz 2012)
Davutoğlu geniş bir yelpaze çizmiş, biz netleştirelim. Mevcut dış politika her ne kadar Orman Bakanlığı imalatı gibi duruyorsa da aslında sahibi Washington’dur! Bu gerçek, Davutoğlu’nu parlatmaya soyunan İsmail Küçükkaya’nın satırlarına bile mecburen giriyor: “Davutoğlu tek başına bir Türkiye politikası tesis etmiyor. ABD ile çok yakın bir müttefiklik ilişkisi içinde bölge stratejileri uyguluyor.” (Akşam, 23 Temmuz 2012)
AKP’NİN YERİ, ABD’NİN KUCAĞIDIR
Orman Bakanlığı benzetmemizden kimse alınmasın, biz sadece “zorba” görüntüler nedeniyle böyle bir benzetme yaptık. Yoksa uygulanan dış politikanın bu ülkenin her hangi bir kurumuna ait olmadığı ortada…
O kadar ortada ki, Ahmet Davutoğlu bile mevcut dış politikayı savunmaya çalışırken, Türkiye’nin çıkarını son sıraya atıyor!
“Bizim için önemli olan şu; öncelikle insanlığın vicdanından kopmayacaksınız. İkincisi bölgedeki dinamikler itibariyle tarihin akışına uygun, doğru tarafta yer alıyor muyuz? Üçüncüsü de Türkiye’nin çıkarları.” (Fikret Bila, Milliyet, 31 Temmuz 2012)
Davutoğlu’nun sözlerindeki “vicdan”, “tarihin akışı”, “doğru taraf” gibi yaldızları kazırsanız, geriye şu gerçek kalır: AKP’nin yeri, ABD’nin kucağıdır!
DAVUTOĞLU’NDAN ÖZERKLİĞE EVET
Bu öyle bir ilişkidir ki, Davutoğlu, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerin bir özerklikle sonuçlanmasına bile itiraz etmeyeceklerini söylüyor: “İdari yapıya gelince, aylardır süren müzakereler bunun için. Ama de facto bir emri vaki yapılırsa bizim tarafımızdan da Suriye’nin diğer unsurları tarafından da kabul edilemez. Otururlar kendi geleceklerini tayin ederler. Biz de ona çıkıp ‘bu bizim kırmızı çizgimizdir’ demeyiz.” (Fikret Bila, Milliyet, 31 Temmuz 2012)
DAVUTOĞLU ARTIK TARİH VEREMİYOR!
Davutoğlu gerçekten de “Halep” gibi… Bu bombardıman hali, Esad’a gidiş tarihi biçmeye meraklı Davutoğlu’nu hizaya getirmiş.
Olaylar başladığında Esad’a 15 gün süre tanıyan, olmayınca “gelecek ay mutlaka düşer” diyen, ardından “2011’in sonunu bulmaz” diyen, peşinden” 2012’in ilk çeyreğinde rejim yıkılır” diyen Davutoğlu son olarak Şamil Tayyar’ın “Esad, 2013’ü görür mü?” sorusuna “bu yıl içinde yıkılır” yanıtı veriyor. (Star, 30 Temmuz 2012)
Ancak Tayyar’la konuşmasından sonra bir şeyler değişmiş olmalı ki, Davutoğlu iftarda “Esad rejiminin ömrünü” soran gazetecilere şu yanıtı veriyor: “Hiçbir zaman karmaşık süreçlerle ilgili tarih vermem.” (Milliyet, 31 Temmuz 2012)
O zaman bir soru da bizden: “Esad mı, yoksa BOP Eşbaşkanlığı mı yıkılır?”
Yorum Gönder