Vatan yazarı Mustafa Mutlu, nun 4 Mart 2012 yazısı :
Kürt çocuklarına ‘Ölmeye hazır olun’ diyen milletvekilleri
Diyarbakır’da İran, Suriye ve Irak’tan da çok sayıda akademisyen ve dil bilimcinin katıldığı bir Kürt Dil Konferansı düzenlenmiş...
Düzenleyenler; Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Kürdi-Der’miş...
DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, BDP Van Milletvekili Özdal Öçer ve BDP Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu da oradaymış...
Katılımcılar; bu tür toplantılarda âdet olduğu üzere saygı duruşunda bulunmuşlar...
Ama hep yapıldığı gibi Atatürk ve Cumhuriyetimizin kurucularının aziz hatıraları için değil... “Gerillalar” (!) için!
Sonra da İstiklal Marşı yerine, “Kürt Marşı” olarak kabul ettikleri “Ey Rakip”i okumuşlar...
Ahmet Türk susmayı tercih etmiş ama Özdal Öçer ve Hüsamettin Zenderlioğlu haykıra haykıra bu sözde marşı okumakta hiçbir sakınca görmemiş...
1976’da Kürt şair Dildar tarafından yazılan ve 1946’da İran’da kurulan Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin resmi marşı olarak kabul edilen Ey Ragip (Rakip) isimli bu sözde marşın sözleri de aynen şöyleymiş:
***
Ey düşman, dinle düşman, Kürt halkı hâlâ yaşıyor.
Top ateşinden ve felaketlerden hiç yılmayacak.
Kürt gençliği aslan gibi şahlanıyor.
Sarsılmaz cesaretiyle, hayat tacını kanıyla kazanıyor.
Kim söyleyebilir Kürt’ün yok olduğunu!
Kürt yaşıyor, bayrağı yeniden dalgalanacak.
Biz ki Medler’in ve Key Hüsrev’in çocuklarıyız.
Kürdistan’dır daima inancımız ve yaşamımız.
Devrim çocuklarıyız kızıl renkle kutsandık.
Korkmuyor musun ey düşman, kanlı geçmişimizden?
Kürt gençliği daima kurban vermeye hazır.
Ölüme hazır, ölüme hazır.
***
Bu ülkeden kopmayı akıllarına koymuş, kanlı geçmişleriyle gurur duyan etnik ayrılıkçıların Türkiye Cumhuriyeti ile tek bağlantıları şu anda “devletten aldıkları para”lar ve Meclis’e soktukları vekiller...
Tek dertleri, kendi küçük etnik devletlerini kurmak!
Kahramanları (!) hazır, bayrakları (!) hazır, meclisleri (!) hazır, başkentleri (!) hazır; görüyoruz ki “ulusal marşları” da hazır!
Tek eksikleri; kurmayı umdukları o ülkenin “vatandaşları...”
Şimdi bunun için gençleri daha fazla gaza getirmeye çalışıyorlar!
***
Adamlar göz göre göre; hem de her gün binlerce suç işliyor...
Devletten maaş alıp, milletin meclisinin ayrıcalıklarını dibine kadar kullanıyor... Lüks arabalara binip, yaz tatillerinde Bodrum’da zamparalığa çıkıyor...
Ama... Kardeşi kardeşe kırdırtmak için gençlerimize, “Kurban olmaya hazır olun, ölüme hazır olun” diye marş okuyor...
En acısı da...
Görevleri cumhuriyet devletini korumak olan Cumhuriyet Savcıları ise bunları görmezden gelip, afiş asan, yumurta taşıyan, kitap okuyan yurtsever çocukların, kitap yazan aydınların yakasına yapışıyor...
İktidar sahipleri tarafından sindirilmiş yargının, ülkeye verebileceği en büyük zarardır bu...
***
Ey bu ülkenin gençleri:
Sakın kimselere kurban olmayın...
Gözünüzü açın, gözünüzü açın, gözünüzü açın!
*****
Günün Sorusu
Batman’da kamu kurumlarında dört ay çalıştırılmak için açılan 960 kişilik kadroya 14 bin kişi başvuruda bulunmuş... Şanslılar, dört ay süresince 701 lira maaş alacakmış... Sorum toplum bilimcilere:
Bunca işsizliğe rağmen halkımızın hâlâ “Durmak yok, yola devam” demesini ve iktidar partisini desteklemesini bilimsel olarak nasıl açıklıyorsunuz?
*****
Paramparça adalet arayışı...
Taksim’le Galatasaray arası, 500 metre... Dün aynı saatlerde biri Taksim’den Galatasaray’a, diğeri Galatasaray’dan Taksim’e iki ayrı yürüyüş yapıldı...
Taksim’den Galatasaray’a yürüyenler ağırlıklı olarak gazetecilerdi... OdaTV sanıkları Ahmet Şık ile sevgili kardeşim Nedim Şener için eylem yaptılar. Sadece bu iki ismin öne çıkarıldığı yürüyüşte, aynı davanın diğer tutuklu gazeteci sanıkları Soner Yalçın, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Muhammet Sait Çakır, Coşkun Musluk ve Müyesser Uğur’un adları bile anılmadı... Adeta hepsi “suçlu” ilan edildi...
Galatasaray’dan Taksim’e yürüyenler de ağırlıklı olarak gazetecilerdi... Amaçları Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın bir yıldır tecritte bulunmasını protesto etmekti... Orada da aynı davanın, benzer zulümleri gören diğer sanıkları yok sayıldı...
***
Sözüm, elektronik posta gönderip, “Neden bu yürüyüşlere katılmıyorsun” diyen okurlara:
Bu bölünmüşlük yüzünden katılmıyorum. Çünkü aynı baskılara uğrayanlardan birinin ya da birkaçının öne çıkarılmasının; diğerlerine yapılmış en büyük haksızlık olduğuna inanıyorum.
Herkes bilmeli ki; zulüm tek...
Mücadele de tek olmalı!
*****
ŞAKADAN 1 YIL
Yattı, şaka dedi.
Kalktı, şaka dedi.
Diye diye 366 gün bitti!
3 Mart; hilâfet kaldırıldı, çağdaş eğitime geçildi.
Cumhuriyet neslinden, Atatürk kızını bir 3 Mart günü karakola çektiler.
8 Mart; Dünya Kadınlar Günü...
Bir gün önce o Atatürk kızını, Ebu Sevr’e koydular
Canından çok seviyordu vatanını, milletini, devletini...
Dediler ki:
“Milletini aldattı... Devletini yıkmaya yeltendi...”
Yıkmadı; yıkılmadı! dedi, geçti...
Diye diye 366 gün bitti!
Müyesser YILDIZ
OdaTV sanığı
03 Mart 2012
Yorum Gönder