Vatan yazarı Mustafa Mutlu, nun 10 Mart 2012 köşe yazısı :
Hükümet Başsavcısı!
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı, MİT yöneticilerini, “Oslo’da terör örgütünün yöneticileriyle pazarlık yaptıklarının ortaya çıkmasından sonra” ifade vermeye çağırmıştı.
Hükümet bunu affetmedi! Daha önce yaptığı açıklamalarda MİT Müsteşarı’nın o görüşmelerde kendisini temsil ettiğini söyleyen Başbakan, hemen yasanın değişmesini sağladı ve bu kişilerin ifade vermeleri için kendisinden izin alınması şartını getirdi.
Bu arada; o soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı’nın da görev alanı değiştirildi...
Şimdi top başka bir savcıda...
O da önceki savcıyla aynı görüşte olmalı ki, adı geçen MİT yöneticilerinin ifadesini almak istiyor. Bunun için de Başbakanlığa başvurdu...
Başbakan, “Her şey kanunda belli” diyerek tavrını belli etti...
Tüm bu yaşananlar, acı gerçeği gözler önüne seriyor:
Yargı, yasal düzenlemeyle yürütmeye bağlandı!
Ve bundan sonra kimse, “devlet adına kanunsuz işler yapan” bürokratların hesap vermesini falan beklemesin!
Çünkü bu tamamen Başbakan’ın “paşa gönlü”ne kalmış durumda...
***
Hiçbir demokraside yargılama, “tek adam”ların iki dudağından çıkacak söze bırakılmaz...
Bizde ise, işlendiği iddia edilen suçun “vatana ihanet” kapsamında olması bile artık önemli değil...
Cumhuriyet Başsavcıları’na ait olan yetkiler, Başbakan’a aktarıldı ve onu, Hükümet Başsavcısı haline getirdi...
Cumhuriyet Başsavcısı ne derse desin, eğer Hükümet Başsavcısı izin vermezse soruşturma da olmaz, yargılama da...
Hepsi, “öteki dünyaya” kalır!
***
Kimi iddialara göre, Başbakan’ın, MİT yöneticilerinin ifade vermelerini engellemek için gösterdiği bu büyük çabanın tek nedeni var:
Soruşturmanın, kendisine kadar uzanacağından çekinmesi...
Zaten, söz konusu yasanın çıktığı günlerde söylediği, “Seçilmişleri atanmışlara kul ettirmeyiz” sözleri de bu duygu hâlinin itirafı gibi...
Görünen o ki; Hükümet Başsavcısı, Meclis’ten aldığı yetkiyi sonuna dek kullanacak ve bu dosyanın kapanmasını sağlayacak...
Ama şimdilik...
***
Çünkü Başbakanlık unvanını kaybettiği anda o dosyalar yeni Başbakan’ın önüne muhakkak konulacak...
Yani bu “altın zırh”ın bile bir “kullanım süresi” var...
Sonrası... Elbette yine hırgür, yine karmaşa!
Ve kim bilir; yasadan aldığı yetkisini, “suçu ve suçluyu korumak için kullandığı iddiasıyla” Başbakan’ı Yüce Divan’a kadar götürecek çok daha vahim bir süreç...
***
Tüm bunlar olmasa bile “tarih” diye bir gerçek var!
Başbakan unutmamalı:
Bugün kendisi nasıl 70-80 yıllık tozlu dosyaları raftan indiriyorsa ve kimilerini kahraman, kimilerini diktatör ilan ediyorsa...
Elbette gelecek kuşaklardan birileri de bugünün dosyalarını o raflardan indirecek...
İşte o günlerde hâlâ hayatta olabilmeyi ne kadar istediğimi tahmin bile edemezsiniz...
Sırf bugünün değerlendirmelerini o kuşakların ağızlarından duyabilmek için!
*****
DANIŞMAN!
Başbakanlık Etik Kurulu, Başbakanlık Yatırım ve Tanıtım Ajansı Başkanı İlker Aycı hakkında bir rapor hazırlamış... Aycı, bir yıl önce bu göreve atanmış... Daha önce de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Erdoğan’ın danışmanıymış...
Raporda:
Aycı’nın, pastaneci olan kardeşine ve yakınlarına sirenli araç tahsis ettiğini, yakıt masraflarını Kurum bütçesinden karşıladığını... Başdanışman olarak çalışan bir kişiye ayda 13 bin Euro net ücret ödediğini... Seyahat ve konaklama hizmetlerini ihalesiz olarak bir firmaya verdiğini saptamış...
Kızıyorsunuz değil mi? Kızmayın...
Adam, fakir-fukaranın, garip-gurebanın parasını değerlendirmiş... Daha ne yapsın?
*****
GÜNÜN SORUSU
İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı “Terörle Mücadelede Ödül Yönetmeliği”ne göre, Murat Karayılan‘ın da aralarında olduğu PKK’nın 50 kişilik yönetici kadrosundan her birini yakalatana 4 milyon lira ödül verilecekmiş... Sorum İçişleri Bakanı’na:
Bu rakamı nasıl belirlediniz, hani kriterleri göz önüne aldınız?
*****
Merve Kavakçı’nın iade-i itibar istemi, ‘tamamen duygusal’mış!
Merve Kavakçı için, “iktidar bağımlısı medya”da büyük bir “iade-i itibar kampanyası” başlatıldı...
Ne yalan söyleyeyim, ben daha bu önerinin ortaya atıldığı ilk günden beri “tamamen duygusal” olduğuna inanıyordum.
Gerçekten de öyleymiş!
Merve Hanım, kendisine iade-i itibarın yetmeyeceğini belirterek, 43 aylık milletvekili maaşı ile 10 yıllık emekli milletvekili maaşını da istiyormuş... Talep ettiği para, milyarlarca lirayı buluyormuş!
***
Kendisine ve ona gaz verenlere hatırlatmakta yarar var:
Evet; türban inadı yüzünden yemin etmesine izin verilmedi ama milletvekilliği bu yüzden düşürülmedi...
Milletvekili seçilmeden bir ay önce “yemin ederek ABD vatandaşlığına geçtiği ve bunu Türkiye Cumhuriyeti’ne bildirmediği” anlaşılınca vatandaşlıktan çıkarıldı.
Yani yasalara karşı hile yaptığı saptandı!
Milletvekilliği de bu durumda otomatik olarak düştü!
***
Hem böyle bir işe kalkışacaksın; hem de 13 yıl sonra “rüzgâr değişince” mazlumluğa soyunup “iade-i itibar” diye tutturacaksın...
Yetmeyecek, bir de bu “yalan” üzerinden vurgun vurup, “milyarları” götürmeye kalkışacaksın...
Peki; Türkiye Cumhuriyeti bunu yer mi?
Hiç kuşkunuz olmasın; yer...
Kurtuluş Savaşı yıllarında Atatürk’ün katli için fetva veren İskilipli Atıf nasıl aklanıyorsa ve adı devlet hastanesine veriliyorsa, Merve Kavakçı da “mazlum” olur ve o parayı afiyetle lüpletir...
Peki, öteki dünyada bu iş nasıl mı karşılanır?
Aman canım; ona da o zaman bir çare düşünülür nasıl olsa!
Yorum Gönder