Vatan yazarı Can Ataklı, nın 1 Mart 2012 yazısı :
Milli Eğitim Bakanı, üyesi olmadığı halde Milli Güvenlik Kurulu toplantısına çağrılıyor. Bakan içerİde 1.5 saat kalıyor.
Çıktıktan bir saat sonra eğitimde uygulanmak istenen 4+4+4 sistemi ile ilgili bir değişiklik açıklıyor.
Akla doğal olarak “Milli
Eğitim’de yapılmak istenen değişiklik MGK’da değiştirildi” fikri geliyor.
Parantez açayım; Milli Güvenlik Kurulu kavramına oldum olası karşı çıktım. Herkesin askere yaranmak için adeta yarıştığı dönemlerde ve özellikle 28 Şubat’ta bu kurulun garabetini anlatan yazılar yazdım.
Medyanın ve hatta siyasetçilerin “Konu Milli Güvenlik Kurulu’na götürülüyor” türü söylemlerini eleştirerek “Ne demek bu? Yani Milli Güvenlik Kurulu askerlerin seçilmiş sivil otoriteyi denetlediği bir organ mıdır ki, konu MGK’ya götürülüyor diyorsunuz” diye sordum.
Her Milli Güvenlik Kurulu toplantısının “kritik” başlığı ile verilmesine karşı çıkarak “Aylık toplantı olmaz, hükümet ne zaman gerek görürse güvenlikle ilgili birimleri çağırır; görüş alır, talimat verir” diye yazdım.
Bugünkü iktidar ise sözde demokrasi adına Milli Güvenlik Kurulu’nun oturma üzenini değiştirmekle yetindi sadece, gerisi aynen duruyor.
Konumuza dönelim; zaten garabet olan Milli Güvenlik Kurulu’na üye olmayan bir bakanın çağrılması, o bakanlıkla ilgili bir iş için olabilir. Tam bu sırada 4+4+4 gibi karşı devrim niteliğinde bir düzenlemenin yapılmak istenmesi akla “askerin buna tepkisi” olduğunu getirir. Nitekim Bakan’ın toplantıdan hemen sonra tamamında olmasa bile bir bölümünde geri adım atması da bu görüşü kuvvetlendirir.
Dün konuyu yazdım. Askerin MGK’da etkisinin pek kalmadığını ama iktidarın “Çok üzerlerine vardık, biraz gazlarını alalım, bir istediklerini de yapmış gibi olalım” diye düşünmüş olabileceklerini de ekledim.
Ancak önce Cumhurbaşkanı “Milli Eğitim Bakanı’nın çağrılacağı önceden kararlaştırılmıştı, 4+4+4 hiç görüşülmedi” açıklaması yaptı. İnandırıcı değil ama inanmaktan başka çare yok.
Buna karşı Milli Eğitim Bakanı, hepimizi aptal yerine koyan inanılmaz bir açıklama yaptı. Milli Eğitim Bakanı yasa teklifinde bazı yanlışlar olduğunu, bunu Başbakan’a söylemek istediğini belirterek diyor ki “ Başbakan sağlık nedeniyle epeydir Ankara’dan uzaktı, kendisiyle bu konuyu yüz yüze görüşme imkânımız olmamıştı. Başbakanımız’la ancak MGK’nın toplandığı gün yüz yüze konuşabildik.”
Pes yani. Bu sözler herkesi aptal yerine koymuyor mu?
Bir bakanla bir başbakanın konuşacağı tek yer MGK’mıdır?
Evet Başbakan rahatsızdı, evinde dinleniyordu, ama çalışıyordu da. Birçok kişiyi kabul ediyordu. Bakan evine gidebilirdi. Haydi olmadı Ankara’ya döndüğünde konuta da gidebilirdi.
Ama o ne yapmış, görüşme imkânını sadece orada bulduğu için MGK toplantısına katılmış. Ve işe bakın ki Başbakan’ı ikna ederek bir yanlıştan döndürmüş.
Vallahi çok ayıp. Hepimizi bu kadar aptal yerine koymaya kimsenin hakkı yok.
*****
Amerika’da evde eğitim nasıl yapılıyor?
İktidar zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarıyormuş gibi yapıyor ama, şimdilik vazgeçilen “evde özel eğitim” programı ile kızları okuldan uzaklaştırmayı amaçlıyordu.
İktidar sözcüleri “evde eğitimin” gelişmiş ülkelerde yaygın olduğunu, çok iyi sonuçlar alındığını söyleyerek savunuyorlar.
Gelişmiş ülkelerde bazı iyi sonuçlar alınmış olabilir, ama kültür ve eğitim düzeyi düşük, hele dinsel bazı baskılar nedeniyle kızlarını okula göndermek istemeyen ailelerde, bu konunun çok istismar edileceğini söylemek yanlış olmaz.
Gelişmiş ülkelerde, örneğin Amerika’da evde eğitim var ama yüzde 1 oranında bile değil. Buna rağmen çok katı kuralları var.
Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker, bir bilgi notu göndererek, bizzat incelediği “Amerika’da evde eğitim”in nasıl olduğunu anlatmış. Okuyalım: “Amerika’daki “evde eğitim” uygulamasını 4+4+4 garabetine örnek göstermek şark kurnazlığıdır ve uygulamanın sadece başlığını dile getirmek kamuoyunu yanıltmak amaçlıdır. Ademimerkeziyetçi bir sistemle yönetilen ABD’de eğitim konusu tamamen eyaletlere bırakılmıştır. Federal devlet asgari şartlar koyarak eğitimi sadece fonlar. Doğrudur, 50 eyaletin tamamında ailelere çocuklarını evde eğitme hakkı tanınmıştır. Bazı eyaletlerde çocuğunu evinde eğitmek isteyen anne babanın ikisinin de lise, bazılarında üniversite mezunu olma şartı vardır. En katı kurallarla bu uygulamayı sürdüren eyalet New York ve Massachussetts’tir. Kurallardan bazıları şunlardır: Aile, ilk ve orta okul yaşındaki çocuğuna her okul yılı 180 gün ve 900 saat, lise yaşındaki çocuğuna 990 saat ders verdiğini veya ders aldırdığını devlete kanıtlamak zorundadır. Bu zorunlu dersler arasında, başta vatanseverlik, yurttaşlık olmak üzere matematik, İngilizce, tarih, coğrafya, sağlık bilgisi ve trafik kuralları bulunmaktadır. Aile, çocuğuna evde vereceği ders programını Eyalet Eğitim Bakanlığına onaylatmalıdır. Aile belli aralıklarla, çocuğa niteliklerini devletin belirlediği eğitmenler tarafından verilecek sınav sonuçlarını devlete iletmek zorundadır. Kural ve denetleme listesi daha çok detaylıdır. Evet Amerika’daki ‘evde eğitim’ böyle. Türkiye’de bunun değil, biraz benzerinin uygulanması mümkün mü?”
*****
Meslek lisesi öğrencilerinin yemekleri kesilmiş
Meslek lisesi öğrencisi bir okurumdan ilginç bir mesaj aldım. Size de iletiyorum, umarım ilgililer de okur ve gereğini yapar. Şöyle diyor okurum:
“Sayın Can Ataklı; Belki yazdığım konudan haberiniz yoktur. Medyada da yer aldığını hiç görmedim.
Meslek liseli öğrenciler öğrenim gördükleri branşlarla ilgili olarak haftanın üç günü iş yerlerinde staj (yerinde eğitim) görmektedirler.
On yıllardır yapılan bu uygulamada öğrenciler asgari ücretin belli bir bölümü kadar maaş da almaktadırlar.
Bu seneye kadar çalıştıkları kurumda öğle yemeği de yemekteydiler. Ne olduysa bu sene başında çocuklara öğle yemeği verilmeyeceği emirlendi. Üç beş öğrencisine öğle yemeği yediremeyen bir anlayışın tabletlerle, akıllı tahtalarla öğrencilerine önem veriyor gibi görünmesini takdirlerinize bırakıyorum. Saygılar.”
NOT: Özel kuruluşlarda durumun ne olduğunu çok iyi bilmiyorum. Ama kamu kurumlarında staj yapan öğrencilerin durumu bu.
*****
Tek amaç imam hatiplerin orta kısmını açmak
Milli Eğitim’de 4+4+4 sistemine geçilmek istenmesinin tek amacının imam hatip liselerinin orta kısmını açmak olduğu anlaşıldı artık. “Kızları okuldan uzaklaştırmak” isteğinden vazgeçen iktidar milletvekilleri “Bundan vazgeçtik ama imam hatiplerin orta kısmının açılması yerinde duruyor” diyerek attıkları geri adımı savunuyor. Teklif veren sözcüler söze “meslek liselerinin ve meslek eğitiminin önünü açıyoruz” diye başlıyorlar ama sıra imam hatibe gelince bunların birer meslek lisesi olarak görülmediğini de itiraf etmekten çekinmiyorlar. Daha önce de yazdığım gibi imam hatipler Türkiye’nin “din adamı ihtiyacını karşılamak” için değil, (Sünni-Hanefi) dindar bir nesil yetiştirmek için kullanılacak. İktidar bu nedenle “Halkımız çocuklarının dini eğitim de alarak normal eğitimlerini yapmalarını istiyor, halkın iradesi buysa uyacağız” bahanesinin arkasına sığınıyor.
*****
Almanya’da bir savcı Cumhurbaşkanı’nı koltuğundan edebiliyor. Çünkü orada kulun değil, hukukun üstünlüğü var. (Gani Yıldız)
Yorum Gönder