Haliç’te Yaşayan Simonlar-Dün Devlet Bugün Cemaat kitabını
yazdığında, “Biliyorum, bana hayatı zindan edecekler” demişti. Hayatını
zindan etmek ne ki, alıp doğrudan zindana koydular.
AKP iktidarının en büyük sermayesi 28 Şubat sürecinin önemli ismi,
AKP iktidarında Emniyet’in en önemli birimlerinde çalışmış, önemli
illerde Emniyet Müdürlüğü yapmış Hanefi Avcı’dan söz ediyorum.
Kitabı çıktıktan sonra birkaç kez telefonla, bir defa da yüz yüze
röportaj yaptım. O röportajlar Odatv’de yayınlandı. Yüzyüze röportajda,
kitabının imza günü için Ankara’ya gelmişti. Akşam bir pastanede
buluştuk. Yanında eşi ve oğlu, benim yanımda da eşim vardı. Birkaç kare
fotoğraf çektim. Kendi ellerimle çekip, bilgisayarıma koyduğum, haber
için Odatv’ye gönderdiğim bu fotoğraf aylar sonra Odatv iddianamesine,
“örgüt toplantısının delili” olarak girdi.
MEĞER GÖZALTINDAYMIŞ
2010 yılının Eylül’ünde gözaltına alındı. O günden beri Silivri’de.
Oysa o gün buluşup, cemaatin diğer kurumlardaki “imamlarını” konuşacaktık. Telefonla aradığımda, “Abla, ben seni yarım saat içinde arayacağım” derken, meğer gözaltındaymış.
Adını o güne kadar duymadığımız yasadışı Devrimci Karargâh örgütüne
yardım-yataklıktan tutuklandığını öğrendik. En büyük “suç delili”,
yazdığı o kitaptı. Yılların muhafazakârı oldu mu komünist!..
Sonra Odatv operasyonu yapıldı. Hepimiz tutuklandık. Silivri’de buluştuk. Meğer, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabını Avcı’ya biz “Ergenekoncular” yazdırmışız. 28 Şubat sürecinin kahramanı bu defa da oldu mu darbeci!..
Belli ki bizim dava stepneydi. Devrimci Karargâh davası boşa çıkarsa, hemen Odatv’den tutukluluk devreye girecekti.
BU NASIL YARDIM YATAKLIK
Aylar aylar kovaladı. Devrimci Karargâh davasının en önemli isimleri
tahliye oldu. Ama o kaldı. Avcı bu örgüte nasıl “yardım-yataklık”
etmişse, her duruşma olaylı geçti. Diğer sanıklar “işkenceci” Avcı’yla
aynı duruşma salonunda bulunmamak için isyan çıkardı. Bu yüzden
duruşmaları bile ayrı ayrı yapıldı. Birbirlerinin yüzünü görmediler, ne
söylediklerini duymadılar.
Tam 2 yıl 10 ay sonra bugün hükmü kesildi. Devrimci Karargâh Örgütüne
yardım ve bilumum "suçlardan" 15 yıl 5 ay 5 gün hapis cezasına
çarptırıldı. Avcı'ya ruhsatlı ve eşi Şenay Avcı adına kayıtlı
silahtan dahi ceza verildi. Hükmün verilmesinden sonra yattığı süre
gözönünde tutularak Avcı'nın tahliye edilmesi talebi de reddedildi.
Mahkeme Başkanı’nın muhalefet şerhine rağmen. O kadar “özel” bir dava
ki; Mahkumiyet kararı, avukatlar ve sanıklar duruşma salonuna alınmadan,
dışarıda elden dağıtılarak açıklandı. Bir de kararda, "Yüzlerine okundu" yazmaz mı?
GÖZLERİNDE ACI VARDI
Size Odatv davasındaki Hanefi Avcı’yı anlatayım. 2 yıl boyunca 3 veya
4 ayda bir yapılan, sadece 1 gün süren duruşmalarda bıkmadan usanmadan
hakimlere benim ve Odatv bilgisayarlarında bulunan o sözde “örgüt
talimatlarının” dışarıdan müdahale ile nasıl gönderilebileceğini
anlattı. Hem teorik, hem uygulamalı. Zira bizim bilgisayarlarımıza
konulan o sahte delillerin faturasını sadece biz değil, o da ödüyordu.
Bilgisayar oyunlarının piriydi, çünkü Emniyette o sistemi kuran,
polislere bunu öğreten kendisiydi.
Bir duruşmada dayanamadım, şunu söyledim:
“Müdürüm, gördünüz mü yetiştirdiğiniz öğrenciler sadece bizi yakmadı sizi de yaktı!..”
“Haklısın abla” derken, gözleri ve sesinde sadece acı vardı!..
BU DAVA YALAN ÜZERİNE KURULU
Sakin, sabırlı, tevekkül sahibi bu insan 2 yılın sonunda ilk kez 13
Haziran’daki son duruşmamızda isyan noktasına geldi. Teknik ve hukuki
savunmayı bırakıp, şunları söyledi:
“Bu davanın temeli yalan üzerine kurulu. Mahkeme beni tahliye
edemiyor. Örgüte yardım ve yataklıkla yargılanıyorum. Bunun infazın şu
anda 2 yıl civarında. Yeni yargı yasasıyla 5 yıla kadar basın suçları
ertelendi. Buna rağmen 2 yılı aşan süredir tutukluyum. Buradaki
insanların hiçbiriyle tanışmıyoruz. 2 tanesini daha önce gördüm ama en
az 10 yıl oldu. Benim kitabımı yazdığını söylediğiniz Nedim Şener
serbest, notları yazdığı söylenen Soner Yalçın serbest, tabii serbest
olmalı. Peki ben niye tutukluyum? Nasıl oluyor TİKKO ve PKK
propagandası yapmaktan Ankara'da, Devrimci Karargah yapmaktan başka
davada, Ergenekon'a yardım etmekten burada yargılanıyorum. Bir insanın
bu kadar örgütle ilgili olması akla mantığa aykırı. Ben hayatım boyunca
terör örgütleriyle mücadele ettim. Benim telefonumu sahte isimle
dinleyenler var dedim 3 yıl önce yok dediler. Sonunda ben haklı çıktım.
Doğru olduğu anlaşıldı. Ancak ispatlanmasına rağmen insanlara dava
açılmıyor. Bu insanları kim koruyor? Bana bu sürede 30 dava açıldı.
Onlarca insan PKK'ya yardım ve yataklıktan yargılandı, başka örgütlere
yardımdan yargılandı. Savunmaları alınmadan ilk duruşmada tahliye oldu.
Ama ben kaç duruşmadır buradayım. Bana yapılan bu özel hukukun sebebi
nedir? Ben sadece cemaati eleştiren kitap yazdım ve buradayım."
NAZLI ILICAK’IN KİTABINI CEM KÜÇÜK YAZMIŞ
Evet 30 ayrı davaya konu olan o meş’un kitap için “ben yazdım” diyor, ama kimse inanmıyor!..
Geçenlerde Yeni Şafak’tan Cem Küçük ve Sabah’tan Nazlı Ilıcak
arasında bir tartışma çıktı. Küçük, Ilıcak’ın “The Cemaat” adlı kitabını
isim vermeden cemaatçi bir polisin yazdığını iddia etti. Bu iddiaya
Ilıcak, şöyle karşılık verdi:
“Cem Küçük'ten öğrendim ki, meğer "Her Taşın Altında The Cemaat mi var?" kitabımı bir "Cemaatçi polis", Ali Fuat Yılmazer yazmış. Hayret, kendim yazdım sanıyordum; yanılmışım.”
Hanefi Avcı da o kitabı kendisinin yazdığını söylüyor, ama ne kadar “yanılmış” olmalı ki, hapisleri boyladı!..
İğne-çuvaldız ne varsa kendimize batıralım!.. Bence Avcı hepimizden
daha çok bir düşünce suçlusudur, hepimizden daha çok
gazeteci-yazardır!..
Hangimiz bir kitaptan 30 davayla cebelleştik?
İŞKENCEDEN CEZA ALMADI
Buna rağmen onu görmezden geldik. Kendimizden saymadık. Ayşenur
Arslan gibi duruşu, görüşü belli bir insan dahi bu “işkenceci” polise
sahip çıktı da çoğunluğumuz onu oralarda bir başına bıraktık.
Meslektaşlarının terkini söylemeye gerek yok. Soner Yalçın’ın mahkeme salonunda Emniyet mensuplarına yaptığı, “Avcı’ya sahip çıkın” çağrısı hâlâ kulaklarımda çınlıyor.
Bakıyorum Avcı’nın aldığı cezaya zil-takıp oynayanlar var. Neymiş, “işkenceciymiş”!.. Neymiş, “AKP’ye hizmet etmiş”!..
Hanımlar, beyler; Hanefi Avcı yaptığı “işkencelerden” yargılanıp,
tutuklanmadı ki!.. Her kim olursa olsun haksızlığa, hukuksuzluğa,
adaletsizliğe karşı değil miydik? Unuttuk mu?
AKP’DEN GİDEN YOK
Son duruşmada, “AKP’den ziyaretinize gelen oldu mu?” diye sordum. CHP, MHP’den giden olmuş, ama AKP’den hayır!..
Davadan döneni vurdular!.. Bir de biz mi vuralım!..
Silivri’deyken bana yazdığı mektupları okumanızı isterdim. Kendisi
değil, benim için üzülüyordu. “Bir kadına, bir anneye bu zulmü nasıl
yaparlar?” şeklindeki isyanı... Bu tuzakları hazırlayanları Allah’a
havale edişi... “İlahi adalet er-geç tecelli edecek” demesi...
“Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabı yayınlandığında Fetullah Gülen, sadece şu yorumu yapmıştı:
“Allah taksiratını affetsin!..”
Avcı’nın Avukatı Refik Ali Uçarcı da bugün 15 yıl hapis kararının ardından o söze atfen, şu kadarını söyledi:
“Taksiratının affedilmemesi ve tutukluluğunun kaldırılmaması için ceza yağdırdılar!..”
Ben de şimdi Avcı’ya buradan açık mektup yazarak, diyorum ki;
“Müdürüm üzülme. İlahi adalet er-geç tecelli edecek!..”
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser Yıldız
Odatv.com
Yorum Gönder