Bugün Sevr’in “Kürdistan” hayali ete-kemiğe bürünmüş. Her sabah bir parçasının inşaasına tanıklıktan öte yardım-yataklık ediyoruz.
Sevr’in “Büyük Ermenistan” projesi sinsi sinsi yürüyor. Yine Türkiye’nin katkı ve destekleriyle.
Özgürlük ve küresel bütünleşme adı altında azınlık hakları, kapitülasyonlar, Patrikhane’nin gücü Sevr’dekini misliyle aşmış.
12 adalar değil, komple Ege, Akdeniz Rum-Yunan ikilisinin çiftliği olmuş. Çanakkale'ye dayanmışlar.
Ülkenin egemenliği AB’ye, hukuku küresel sipariş kanunlara devredilmiş, bağımsızlığın modası geçmiş.
Koca devlet, millet ve orduya bir terör örgütü karşısında diz çöktürülmüş.
Ve bir millet, salam gibi dilimlenmiş, gırtlak gırtlağa getirilmesine ramak kalmış.
İşte bedeli kanla ödenmiş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapusu Lozan Antlaşması’nın 90. yılındaki halimiz.
Emperyalizm, “Lozan’ı unutun” diyordu. Lozan’ın mimarlarını “iki ayyaş, diktatör, faşist, Dersim katili” ilân ettirdiler.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin tapusuna sahip çıkıp, Sevr projelerine direnen
ve direneceklerin zindanlara tıkılması yetmedi, Lozan’ın yıldönümüne 15
gün kala adeta öldürücü darbe indirildi.
Türk Silahlı Kuvvetleri, “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevini” bıraktı, iç güvenlikten çekildi, Haçlı Ordusu’nun parasız askeri yapıldı.
-Başımızdakilerin Kafası-
Lozan’ın
yıldönümünden kısa bir süre önce iki önemli yıldönümümüz daha vardı; 28
Haziran Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın 2222’inci kuruluş yıldönümü ve 1
Temmuz Kabotaj Bayramı’nın 87’inci yıldönümü.
Bu
tarihi günlerle ilgili olarak ülkemizi yönetenlerin anlayışının ne
olduğunu, nereden nereye geldiklerini anlatalım ki, Lozan’ın neden böyle
delik-deşik olduğunu daha iyi anlayalım.
Başbakan Erdoğan, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın kuruluş yıldönümü için 2011’de yayınladığı mesajda önceliği “bölücü terörle mücadeleye” verip, “Bölücü
teröre karşı azim ve kararlılıkla mücadele eden Kara Kuvvetlerimiz,
Cumhuriyetimizin temel prensibi olan ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesi
doğrultusunda küresel barışın tesisinde de aktif bir rol üstlenmektedir” diyordu.
2012’de, “Bölücü
teröre karşı yıllardır amansız mücadele eden Kara Kuvvetlerimizin,
vatanımızın savunulmasında göstermiş olduğu fedakârlıkların takdire
şayan” olduğunu vurgulayan Erdoğan, bu yıl bölücülük ve
terörün adını anmayıp, TSK’nın belkemiği Kara Kuvvetleri’ni şu sözlerle
adeta "dünya ordusu” ilân etti:
“KKK’mız
bugün de dünyanın en saygın, en güçlü ordularından biri olarak adından
övgüyle söz ettirmektedir. Uluslararası kriz bölgelerinde üstlendiği
yapıcı ve barışçıl çabalarla, bölge ve dünya barışına da önemli
katkılarda bulunan Kara Kuvvetlerimiz, üstün başarısıyla tüm dünyanın
takdirine mazhar olmaktadır.”
-Gül’ün Mesajı ve İçerdeki Başbuğ-
İki
Cumhurbaşkanının mesajını özellikle seçtim; Biri 2007’nin Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer, diğeri mevcut Cumhurbaşkanı Gül. Bu isimlerin Kara
Kuvvetleri’nin kuruluş yıldönümü mesajlarındaki önemli ayrıntı,
muhatabının dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ olması.
Sezer, Başbuğ’a gönderdiği mesajında özetle şunları söylüyordu:
“Ulusumuzun
gurur kaynağı TSK, toprak bütünlüğümüzün, ulusal çıkarlarımızın
korunmasında, iç ve dış tehditlere karşı yurdumuzun savunulmasında en
önemli güvencemizdir... Dünyadaki ilk düzenli ordulardan biri olan,
köklü tarihi boyunca yüksek görev bilinci, yurt ve bayrak sevgisiyle
sorumluluklarını başarıyla yerine getiren Türk Kara Kuvvetleri, Yüce
Atatürk önderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı'nın zafere ulaşmasında ve
bağımsız yaşama kararlılığımızın dünyaya duyurulmasında yaşamsal rol
üstlenmiştir. Laik, demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin
kurulmasına, huzur ve güven içinde aydınlık yarınlara yönelmesine büyük
katkı sağlayan Kara Kuvvetlerimiz, ülkesi ve Ulusu'yla bölünmez
bütünlüğümüze yönelen bölücü ve yıkıcı tehditlerin yok edilmesi
konusundaki çabalarını büyük bir özveriyle, yılmadan sürdürmektedir.”
Gül’ün 2008’de Başbuğ’a gönderdiği mesaj ise şöyleydi:
“Türk
Ordusu, kahramanlıkları ve şanlı tarihiyle Yüce Atatürk'ün ifade ettiği
gibi ‘Türk birliğinin, Türk kudret ve kaabiliyetinin,Türk
vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesi’dir... Türk Silahlı Kuvvetleri
yıllardır tüm unsurlarıyla teröre karşı amansız bir mücadele
sürdürmektedir. Kara Kuvvetlerimizin bu mücadele içinde önemli bir yeri
vardır. Devletimizin kararlılığı, milletimizin desteği ve Silahlı
Kuvvetlerimizin üstün gayretleri ile bu tehdit mutlaka ortadan
kaldırılacaktır.”
5 yıl sonraki tablo; Bölücü terör ülkeyi rehin aldı... Başbuğ da içerde!..
Gül, bu yılki mesajında da özetle “Kara
Kuvvetlerimiz, vatan savunmasında ve teröre karşı verilen üstün
mücadelede olduğu kadar, doğal afetlerde ve sosyal sorumluluk
projelerindeki katkı ve fedakarlıklarıyla da milletimizin takdirini
kazanmıştır” dedi.
Bu mesajdan sadece birkaç gün
sonra Kara Kuvvetleri terörle mücadeleden çekildi, yetki Jandarma’ya
devredildi. Şehitler verdiğimiz karakollar birer birer kapatılırken, PKK
yeni karakol inşaatlarına karşı isyan bayrağını çekti.
-Kabotaj’ın Adı Yok-
Kabotaj
Bayramı’na gelince; Ne yazık ki, Cumhurbaşkanı Gül 6 yıldır tek bir
mesaj yayınlamazken, Başbakan Erdoğan son olarak 2011’de şu açıklamayı
yaptı:
"Cumhuriyetimizin kuruluşundan
sonra elde edilen en önemli başarılardan biri, 1926 yılında çıkarılan
Kabotaj Kanunu ile birlikte karasularımızda ilan ettiğimiz egemenlik ve
bağımsızlığımız olmuştur. Üç tarafı denizlerle çevrili ve iki önemli
boğaza sahip olan ülkemiz için karasularımızın bağımsızlığı ve
egemenliği hayati öneme sahiptir... Hükümet olarak, bu şuurla,
denizciliğimizi milli ülkü haline getirdik ve 9 yıllık iktidarımız
boyunca bu alanda muazzam başarılar elde ettik.”
Deniz Kuvvetlerinin bel kemiği “balyoz”la kırılıp, komutan yapacak adam bulamaz hale geldikten sonra Kabotaj Bayramını kutlamak uygun düşmez, değil mi?!.
Yeniden Lozan’a dönersek; Cumhurbaşkanı Gül, bugün Lozan’ın yıldönümü münasebetiyle yayınladığı mesajda, “Türk Milleti'nden", Lozan’ın kazanımları olan "siyasi ve iktisadi bağımsızlık, milli egemenlik, Cumhuriyet rejiminden” söz ettikten sonra diyor ki;
“Günümüzde,
özellikle yakın coğrafyamızda gerçekleşmekte olan önemli siyasi ve
sosyal gelişmeler karşısında Türkiye Cumhuriyeti, Lozan ruhunu korumak
suretiyle, katılımcı ve çoğulcu demokrasisini daha da ileri taşıma, tüm
unsurlarıyla birlikte toplumsal barışı sağlama, insan hakları
standartlarını en ileri seviyeye getirme ve hızlı ekonomik kalkınmasını
sürdürülebilir şekilde devam ettirme yönünde kararlılıkla
ilerlemektedir.”
Başbakan Erdoğan’ın mesajında ise ne Türk’ün adı, ne Lozan kazanımları var.
Kalmayan şeylerden de söz edilmez, değil mi?
Ne yapılırsa yapılsın, Türk Milleti bu Sevr badiresinden de çıkacak.
Bu
vesileyle büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere
dönemin TBMM üyeleri, Lozan fatihi değerli devlet adamı İsmet İnönü ve
beraberindeki heyet üyelerini saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.
Ruhları şad olsun.
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
24 Temmuz 2013
Yorum Gönder