24 Temmuz’da Lozan Barış Antlaşması’nın
90’ıncı yılı yaşanacaktır. Lozan Antlaşması Birinci Dünya Harbi’ni sona
erdiren antlaşmalar arasında geçerliliğini bugünlere kadar koruyabilen
tek belgedir. Çünkü diğerleri harbi kazananın kaybedenene zorla kabul
ettirdiği metinler olmasına rağmen Lozan Antlaşması, tarafların eşit
koşullarda yaptıkları kıyasıya müzakereler sonucunda ortaya çıkarılmış,
herkesi memnun ve tatmin eden, dengeli ve adil bir belge mahiyetindedir.
Osmanlı
Devleti Birinci Dünya Savaşı’nı yenik bitirmiştir. Acımasız ve insafsız
Sevr hükümleri ve onların kabul ettirilmesi için Anadolu’ya salıverilen
Yunanlıların giriştikleri katliam, Türkleri tamamen yok etmek ve yerine
Anadolu’da Rum ve Ermeni devletleri kurmak plan ve projelerinin son
aşaması olarak düşünülmüştür.
Türk bağımsızlık savaşı sonunda
imzalanan Lozan Barış Antlaşması, bu gidişe “dur” diyen belgedir. Bunun
başarılması kolay olmamıştır.
İlk zorluk karşıdaki düşmanın dünya
savaşı kazanmış devletlerden oluşmasından kaynaklanmıştır. Siyasi,
ekonomik, silahsal her türlü üstünlüğe sahip olan morali yüksek bu
devletler bir de Rumları, Ermenileri, Arapları ve hatta Kürtleri taşeron
olarak kullanmaktan çekinmemişlerdir.
Asıl güçlük vatanı
düşmanlardan kurtarmak için mücadele eden milliyetçi hareketin,
İstanbul’daki padişah hükümetinden destek yerine köstek görmesi
olmuştur. Milliyetçi hareketin liderleri padişah fermanları ve hoca
fetvaları ile vatan haini ilan edilmiş, haklarında “görüldüğü yerde vurula” emirleri çıkarılmıştır. Birinci İnönü Savaşı’nda Yunan kuvvetlerinden önce “Hilafet ordusu” ile mücadele etmek zorunda kalınmıştır. İngiliz Büyükelçisi De Robeck’i ziyaret eden Sadrazam Damat Ferit, milliyetçi hareketin üstesinden gelebilmek için ‘ya Türklerin İngilizlere ya da İngilizlerin Türklere yardım etmesini’ önermiştir. Her iki şık da reddedilince bu kez ‘O zaman Yunanlıları Anadolu’ya çıkarın’ önerisini getirmiştir. İngiliz Büyükelçisi, Osmanlı sadrazamını “Ülkenizi felakete götürecek bu gibi düşüncelerden kendinizi kurtarın” demek suretiyle kibarca azarlar(*). Sonunda Türkiye’yi parçalamak için birleşenler kendi aralarında parçalandılar. “Ne mutlu Türküm diyene” mottosu etrafında birleşmiş yeni bir Türk devleti doğdu. Bu başarının belirgin nedenleri vardır:
1-
Mustafa Kemal’in Türkiye barışı konusundaki görüşlerini kapsayan Misakı
Milli belgesi, bağımsızlık savaşı başlamadan çok önce hazırlanmıştır.
Savaşın kazanılmasından sonra da değişiklik yapmadan bu esaslar Lozan’da
da Türk heyetinin müzakere pozisyonu olmuştur. Heyetimiz, harp
kazanmanın avantajını, daha fazlasını istemekte değil, eşit koşullarda
görüşme sağlamakta ve makul tekliflerini daha kolay kabul ettirmekte
kullanmıştır.
2- Birinci Dünya Harbi’nin yorgun kıldığı
Müttefikler, arkasından bir de 4 sene sürecek Türkiye ile barış sürecine
katlanamamışlar, yeni riskleri ise hiç göze alamamışlardır. Bu sürecin
uzaması aralarında görüş ayrılıklarının doğmasına neden olmuş, Atatürk
de bundan en iyi şekilde yararlanmasını bilmiştir.
3- Mustafa
Kemal, Osmanlı kötü örneğini dikkate alarak yani devletin kuruluşunda
din ve devlet işlerinin ayrılmasına öncelik vermiştir. Bunun için
hilafeti kaldırmayı, tekke, zaviye, tarikat yollarını tıkamayı
planlarken Hıristiyan dininin Türkiye’de dış baskının aracı olarak
kullanılmasını engellemeye de önem vermiş, Hıristiyanlara ayrıcalık
sağlayan kapitülasyonların kaldırılması için Lozan’da ısrar etmiştir.
4-
Milli Mücadele için Anadolu’ya geçenlerin çoğunluğunun asker kökenli
olduğu dikkate alınırsa bağımsızlık savaşındaki başarı anlaşılabilir.
Ama Ankara hükümeti, Lozan görüşmelerini de aynı askeri kökenli
temsilcilerle yürütmüştür(**). Dili ve yeri farklı, teknik ve mesleki
bilgi ve protokolü gerektiren bu diplomatik görüşmelerdeki başarıda
İsmet İnönü’nün üstün kişisel yeteneklerinin, bitmez tükenmez enerji ve
sabrının elbette büyük katkısı olmuştur. Konferansın ağır koşullarına ek
olarak, zaman zaman kendi hükümeti ve heyet arkadaşları tarafından
yalnız bırakılan İsmet Paşa’nın gerektiğinde en büyük destekçisi ve
sığınağı Mustafa Kemal olmuştur. Lozan Barış Antlaşması Türkiye
açısından olabildiğince başarılı olmuştur.
1- Misakı Milli hudutları birkaç istisnası ile kabul ettirilmiştir.
2-
İmparatorluğun asırlardır çektiği içten ve dıştan kaynaklanan
sorunlardan kurtulunmuştur. Türklerin ve Anadolu’nun Selçuklulardan beri
itibarı ilk defa iade edilmiştir.
3- Türkler, Müttefiklere ve
onların taşeronlarına iyi bir ders vermişler, ayrıca itidalli ve
hoşgörülü davranışları ile ileride onlarla yapılacak işbirliğine zemin
hazırlamışlardır.
4- Ankara hükümeti, bağımsızlık mücadelesinde
Rusya’daki Bolşevik yönetiminden maddi manevi destek sağlamasına rağmen
Boğazlar üzerindeki emellerine alet olmamıştır. Daha da önemlisi,
Anadolu Halk Devrimi, komünizme dönüşmemiştir.
Atatürk, Lozan Antlaşması’ndan sonra TBMM’de yaptığı konuşmalarda hep “Lozan’dan arta kalan sorunlar” konusuna değinmiştir(***). Bu sorunlardan kastı “Boğazların statüsü”,
Hatay ve Musul meseleleridir ve Atatürk bunların hepsinin çözümünü
görmüştür. 20 Temmuz 1936’da Montreaux’de imzalanan Boğazlar Sözleşmesi
ile Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki mutlak egemenliği tanınmış oldu.
Hatay 1938’de ilhak edildi. Musul konusunda, 1926’da Ankara’da Türkiye,
İngiltere ve Irak arasında bir anlaşma yapıldı. Bu sayede sağlanan mali
destek Cumhuriyetin ilk yıllarında bütçeye ve ekonomik kalkınmaya
katkıda bulundu.
1996-1998 seneleri arasında Türkiye’nin İsviçre
nezdindeki büyükelçisi görevinde bulundum. 20 Temmuz 1996’da Boğazlar
Sözleşmesi’nin 60’ıncı yılını, imzalandığı Montreaux Palace’ın
salonlarında seçkin konukların katıldığı bir anma tören ve balosunda
kutladık. Daha sonra 24 Temmuz 1998’de Lozan Barış Antlaşması’nın
75’inci yılını, antlaşmanın imzalandığı Palais du Rumine’de bir anma
töreni ve arkasından Beaux Rivage Oteli’nde bir balo ile kutladık.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve İsviçre Parlamento Başkanı,
seçkin davetliler arasında bulundu. İsviçre hükümetinin çıkardığı akıl
almaz güçlüklere ve sözde sosyal demokrat Dışişleri Bakanımızın
sahiplenmemesine rağmen Türkiye için kutsal iki belgenin imzalandıkları
mahallerdeki bu başarılı kutlamalarını ilk kez akıl ve organize eden bir
kişi olmanın gururunu taşımaktayım.
Lozan Barış Antlaşması’nın 100.
yılının, 75. yıl kutlamaları için düşünüp gerçekleştiremediğim şekilde
Birleşmiş Milletler’ce bir örnek barış olayı olarak benimsenip
kutlanmasını temenni ederim. Bunun için hükümetimizin konuyu benimseyip
şimdiden teşebbüse geçmesi gerekir.
(*) İngiliz Büyükelçisi De
Robeck, daha sonra Yunanlıların Anadolu’ya çıkarılmasına hükümetine
İstanbul’dan gönderdiği telgraflarda ağır ifadelerle karşı çıkar.
Bakınız: İngiliz Belgeleri ile Sevr’den Lozan’a. Taner Baytok. Doğan
Kitap
(**) Lozan müzakarelerinde Osmanlı’nın Avrupa’daki büyükelçilikleri kullanılmamıştır.
(**) Atatürk’ün 1 Mart 1923 TBMM açış konuşması, Atatürk’ün 13 Ağustos 1923 TBMM II. Dönem I. Yasama Konuşması gibi.
Taner Baytok
Yorum Gönder