Lozan Antlaşması’yla elde edilen “tam
bağımsızlık” olgusu, Sevr’in eski ve yeni yandaşlarına yabancıdır.
Lozan’da hukuken tanınan Türkiye’nin kuruluşuyla yükselen ulusalcı,
ilerici ve toplumcu anlayış, emperyalizmle içli-dışlı devrim
karşıtlarının saldırı hedefidir. Ama hesap edilemeyen gerçek,
Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine inanan bir gücün, yılmaz, yıkılmaz ve
geriletilemez varlığıdır.
24 Temmuz 1923 günü imzalanan Lozan Antlaşması, kimi çevrelerce tartışılmak istenilen tarihsel odaktır. Lozan düşmanları, “Ulusun ters dönmüş alınyazısının yenildiği İnönü Savaşları”yla, “Sakarya” ve “Dumlupınar”
zaferlerinden kıvanç duymayanlardır. Cumhuriyet kaynaklı halkçı ve
devletçi ideallerdeki aşamalarla ulusalcı, laik ve devrimci düşünselliği
içlerine sindiremeyenlerdir.
Kurtuluş ve
kuruluş sürecine saldırganlık, hanedanlık rejimine özlem, oligarşiye
biat, emperyalizme kulluk, onların başlıca görüş ve işlevleridir.
Lozan’da maddi temelleri atılan yenilikçi bir devletin tüm kurumlarıyla
kavgaları bu yüzdendir. Lozan’dan sonra biçimlenen ve ülkemiz
anayasalarında korunan devrim esaslarını önce tartışmaya açmak sonra da
kaldırmak tutkulu istekleridir.
“Cumhuriyet ve devrimi tasfiye etmek”
amacı taşıyanlar, Anadolu İhtilali’nin başlangıç ve akışının yanı sıra
kuruluş yıllarında düzenlenen ilerici-toplumcu ilkeleri de ret ve
inkâr edenlerdir. Safsata, istismar ve aldatmalarla siyasal iktidar
olunabilen bu ülkede, halktan yana mücadele ve kazanımları
baltalayanlardır. “Resmi tarihi eleştiri” savları için görevli kılınan kasıtlı bir medya zihniyetinin de “himaye” edicileridir.
İrdeleme
Tarihte Lozan kadar değer taşıyan kalıcı bir evrensel sözleşme azdır. Mısır ve Hititler arasında MÖ 13. yüzyılda yapılan “Kadeş”
Antlaşması’ndan sonraki en uzun ömürlüsüdür. Lozan sadece Yunanlılara
karşı çarpışmanın sonundaki antlaşma mıdır? Öyleyse Britanya, Fransa,
İtalya, Yugoslavya, Romanya, Japonya ve Yunanistan niçin imza metninde
yer almışlardır? Belçika, Polonya, Portekiz, Bulgaristan ve tek
destekçimiz Sovyetler, konferansın ilgili bölümlerine neden
katılmışlardır? ABD’nin gözlemciliği yok mudur? Demek ki, Türkiye ve “yedi düvel” orada ve işin içinde olmuştur.
Türkiye, Lozan’da tüzelkişilik bulan antiemperyalist direnişin ürünüdür. “Mazlum ulusların” zulme karşı isyan ve zaferi Lozan’da somutlaşmıştır. Lozan, ‘Her alanda bağımsızlık’ ilkesiyle
kapitülasyonları, sömürgeciliği ve ulusal egemenlik erkine el koyan
tutumları silkip atmıştır. Küstah buyurganlıklara karşı İnönü, “Memleketimin esaretini kabul edemem”
diyerek konferansı yarıda kesip atarken, savaşı tekrar göze alan
Türkiye adına meydan okumamış mıdır? O halde Lozan, yönetsel,
sosyo-ekonomik ve kültürel vesayeti kaldıran, Atatürk’ün deyişiyle, “Tarihte misli görülmemiş hesaplaşmadır”.
Lozan’ı
izleyen Cumhuriyet, emperyalizm ve saltanata kulluk etmeyi ulusal
yazgıdan dışlamıştır. Siyasal erkteki özgün kararlılık, ekonomideki
kamuya yararlı atılımlar, sosyal ölçekteki uygarlaşma ve ulusal
kültürdeki değer yargılarına ulaşmak, Lozan’ın getirdikleridir.
Bir ilk
8 yıl önce Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşanmıştır. İçlerinde olduğumuz
demokratik kitle örgütleriyle basın-yayın organları ilgilileri,
çeşitli siyasal partilere mensup yerel yöneticilerle parlamenterler,
üniversiteler, meslek odaları, işçi ve kamu sendikaları üyeleriyle
sanatçılar ve duyarlı yurttaşlar Avrupa’nın orta yerinde
toplanmışlardır. Onlar, 24 Temmuz 2005 günü hangi amaçla Lozan’da
bulunmuşlardır?
Yurt ve ulus sevgisini dünyaya duyurmak için, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’ın
öncülüğünde kişisel olanaklarıyla Türkiye’den niçin İsviçre’ye
gitmişlerdir? Çünkü oluşturdukları yurtsever güç, Lozan Antlaşması’na
yerinde sahip çıkmak istemiştir. ABD-AB yol haritalarındaki “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”
güdümüne tavır almak, sahte Ermeni soykırım suçlamalarına yanıt
vermek, KKTC için hazırlanan kötü geleceğe dikkat çekmek üzere Lozan’a
yollarını düşürmüşlerdir. Sevr’in efendileriyle, Türkiye içindeki “muhiplerine”, ezilenlerin ilk bağımsızlık savaşını hatırlatmak kavliyle Lozan’da saf tutmuşlardır. Yankılar da geniş olmuştur.
Şimdiler
Ağırlıklı
olarak 1950’ler sonrası iktidarlarının marifetleriyle, Cumhuriyetin
dokusu ve devrimci işlevi bozulmuştur. Halkçı-devletçi ekonomik yapı,
liberal denetimsizliğe terk edilmiştir. Eğitsel ve kültürel nitelikli
başarılar çiğnenmiştir. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla liman ve
tersaneler, kamu mallarıyla birlikte kapitalizme ihale edilmiştir.
Emperyalizme tam bağımlı ve yaşam coşkuları köreltilmiş kitleler
yaratılmıştır.
Bunlara karşın “Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur” anlayışındaki “Kemalist” aydınlanma sisteminin derin kökleri, “namus erbabının”
bilincindeki kudretini sürdürmektedir. Demokratik aydınlanmanın da adı
olan bu felsefe, Lozan’da yakılan meşaleyi dosta ve düşmana karşı elde
tutmaktadır.
Sonuç
Nesnel
tarih, kendilerini ulusal benliğe, toplumculuğun bükülmez ideallerine
adayanları unutmaz. Yine tarihsel akış, hain ve işbirlikçi çıkarcıları,
karanlık meskenlerine göndermekte duraksamaz.
Bilinmelidir ki, Atatürk’ün ve kendi tanımıyla: “Büyük işlerin yetenekli yapıcısı İnönü”nün uğraşları heder olmamıştır. Çünkü Sevr’i bertaraf ederek Lozan’dan yola çıkan Cumhuriyetçi ve devrimci ruh, yaşamaktadır.
Ertuğrul KAZANCI Avukat, eski ADD Genel Başkanı
Yorum Gönder