Muazzez İlmiye Çığ 100. yaşında kaygılarını, umutlarını, hayallerini bizler için anlattı...
“Babilliler kira meselesini 3700 yıl önce halletmişlerdi!”… Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi, yazar Orhan Erinç’in tam 50 yıl önce, Muazzez İlmiye Çığ ile yaptığı röportajın ardından kaleme aldığı, Cumhuriyet’te yayımlanan yazısının başlığı… Bu iki aydın yazar
50 yıl sonra ikinci röportaj için buluştular. Ben de aralarına
katıldım. Erinç’ten haylice söz çalarak, zaman zaman Çığ ile aralarına
kara kedi misali girerek ama hoş sohbetten payını fazlasıyla alarak… Söyleşiye Erinç’in o röportajı ve Çığ’ın yeni kitabı “Sümerliler Türklerin Bir Koludur” ile başladıysak da konunun ülkemizin günümüz gerçeklerine gelmesi hele ki Gezi Direnişi’ni, o dirilişi konuşmak
kaçınılmazdı. 100 yaşına basan Çığ, bu yaşında da yine hepimizi
cebinden çıkaracak denli aktif. Kendi deyişiyle bizlere “numune” olmak
için çabalıyor. En “büyük” direnişçi Muazzez İlmiye Çığ kaygılarını, umutlarını ve bizler için hayallerini anlattı.
-
50 yıl önceki o yazıda Orhan Erinç, sizden bir tercüme yapmanızı rica
etmiş, Babil döneminden kira ile ilgili bir tableti tercüme etmişsiniz.
- Olağanüstü değil mi? Ta o zaman kira var, ne zaman ödeneceği kurallara bağlanmış, usuller belirlenmiş.
Orhan
Erinç: Bugünden daha iyiler hatta. Benim geldiğim dönemde kira yasası
iptal ediliyor, değişiyor, yeniden ele alınıyor. O yazımın başlığını da
bundan yola çıkarak koymuştum.
- Hakikaten,
bugünle kıyaslayınca… Disipline ve gelişme arzusuna bakın… Yazıyı icat
etmeleri ve kısa süre sonrasında o yazıyla boy boy tabletlere belli bir
düzen içinde kayıtlar düşmeleri ne kadar fevkalade. Hemen arşivlemeye
de başlamışlar. Ticaret hayatı çok hareketli. Loncalar var. 500 kişinin
çalıştığı bir atölyenin üretim kayıtları var. Borçların hangi tarih ve
koşullarda, ne şekilde ödeneceği, cezai müeyyideler hep kayıt altında.
Adalet tesis edilmiş, mahkemeler, hâkimler, hatta jüri bile var.
Halkın toplandığı meydanlar var sonra, sosyal hayat fevkalade.
- “Sümerliler Türklerin Bir Koludur” adlı yeni kitabınızda, Türklerin Sümerliler ile bağlantılarını yazıyorsunuz.
-
Yepyeni bilgilere ulaştım. Mesela Sümerliler kendilerine “Kenger”
diyorlar. “Kenger”in Türklerde çok eski bir boy adı olduğunu, ayrıca
Orta Asya’da ve Anadolu’da çeşitli şeylere verildiğini öğrendim. Dağ,
nehir, bitki adı hatta soyadı olmuş. Atlas dergisi ortaya çıkardı ki
Orta Asya’da Sümer Dağları varmış. Sümerlilerin Mezopotamya’da koyduğu
yer adlarını da buldum. Hem Orta Asya’da, hem de Anadolu’da var.
Âdetlerde ve efsanelerde de benzerlikler var. Türklerde bir âdet;
mesela bir adakları olduğunda taşlar taşır, dağ şeklinde yığar,
etrafında dönerek ayin yaparlarmış. Bunun Sümerlilerin bir efsanesine
dayandığını öğrendim. O efsanede bir savaş tanrısı ve yeraltı cini
savaşıyorlar. Kral yeniyor. Yenmesine yardım eden taşlar var. O taşları
bir araya yığıyor. Derken tanrıça annesi ziyaretine geliyor. Çok
sevinen Kral da o taşları annesine ulu bir dağ olarak hediye ediyor.
Bir başka efsanede bir tanrıça, yeraltı tanrıçası olan kız kardeşini
ziyarete gidiyor. Fakat bir sorun var; yeraltına giden kimse ölü hale
geliyor ve bir daha yeryüzüne çıkamıyor. Tanrıça da vezirine, üç gün
sonra dönmezse ‘tanrılara yalvar’ diyor. Ve tabii geri gelemiyor, Vezir
de yakarıyor. Bir tanrı cinler aracılığıyla bir su veriyor, “hayatın
suyu ‘kurgarra’ bu, hayatın gıdası” diyor. Tanrıça bununla canlanarak
dışarıya çıkıyor. Bugün hâlâ İran’da Türklerin arasında şöyle bir şey
var; “qargarra” diye bir ağaç ekiyorlar. Bu ağaç büyüdüğünde muharremin
10’unda kesiyorlar, Hazreti Ali’nin çocuklarına hayat getiren bir ağaç
olarak kabul ediyorlar. Herkes bu ağacın üzerine abanıp hayat aldığına
inanıyormuş. Ad benziyor, hayat da veriyor. Tamamen Sümerlilerden
gelme. Mesela Sümerliler, vücuttan cinleri çıkarmak için davul
çalıyorlar. Şamanlar da aynısını yapıyor.
Erinç: Ay, tutulmasında, Güneş tutulmasında Anadolu’da da davul çalarlar.
- Evet, bir de silah atarlar.
Erinç: Anadolu’da su içinde kenger diye bir sakız satıldığını da anımsıyorum.
- Doğru. Sakızı var, bitkisi var, dağı var.
-
Biraz önce Sümerlilere atfen söz ettiğiniz o siyasi, sosyal hayatı,
Orhan Erinç’in sizinle ilk röportaj yaptığı 50 yıl önceki Türkiye
Cumhuriyeti’yle bugünü arasında kıyaslar mısınız?
-
Farklar büyük tabii. Memleketin hali hem iyi hem berbat! Temeli
sapasağlam atılmış Cumhuriyetimiz 80 senede büyük şeyler başardı,
Rönesans’ın ardından 400 senede tüm Avrupa’nın yetiştirdiklerine yakın
sayıda insan yetiştirdi. Dünya çapında bilim adamlarımız, sanatçılarımız
yetişti. Avrupa’nın 400 senede yaptığı devrimi biz 80 senenin ilk 10
senesinde yaptık. 1933’te öğretmendim, bu ne büyük bir atılımdır, ne
büyük bir milletiz diyorduk. Henüz karşıdevrimi görmedik çok fazla.
Fransa Devrimi’nde büyük katliamlar oldu, Rus Devrimi’nde hanedan yok
edildi. Bizde böyle olmadı. Ama bir on sene daha böyle giderse tehlike
büyük!
- Başbakan Erdoğan, “tarihi tabletlere” en asabi diktatör olarak geçti ve durulacağa da benzemiyor.
- Arkasındaki Amerika’ya güvendikçe durulmaz.
- Sadece ABD değil Avrupa’da yaka silkiyor artık.
-
Tabii, kredisini tüketmeye başladı. Bu kadar saldırmasının nedeni bu!
Çok büyük korku içinde. Binlerce korumayla niye gezer bir adam.
Atatürk’ün hiç yoktu böyle korumaları falan. Gezi Direnişi’nde biraz
akıllı davransaydı, halkın taleplerine kulak verseydi baş tacı olacaktı.
Yapmadı, inat etti. Kime, neyin inadını yapıyorsun be adam! İnadı onu
götürecek. Fırsatı kaçırdığını ve meydanın “boş olmadığını” gördü ama
cahil cesareti var. Devamlı yalan söylüyor, iftira atıyorlar. Kimse de
karşı gelmiyor. Ama çökecekler, sonunda çökecekler!
- Bu noktada Gezi Direnişi “kabaca” ikiye bölünen ülkede karşıdevrimcilere karşı bir “zincirden boşanma”ydı…
-
Tabii. Bu kadar insanın ayağa kalkması ne demek? Asker yoktu, bu çok
önemli. TGB’yi alkışlıyorum. Gezi Direnişi’yle yepyeni, atak bir nesil
yüzünü gösterdi. Şahane! O kadar mutluyum ki… Ama kaygılıyım, gençlerin
kırılacağından korkuyorum. Dinciler kırıp geçecekler diye korkuyorum.
Çünkü bu gençler silahı olmayan çocuklar. Silah alsınlar diye
söylemiyorum, silah olmadığı için halkı rahat rahat dövecekler diyorum.
Gaz sıkacaklar, içeri tıkacaklar. Gezi uyanışının geri dönüşü yok tabii
ama dinciler zalim. “Allahüekber” deyip boğaz kesmeye hazır.
-
Başbakan Erdoğan yurtiçini değil yurtdışını dikkate alıyor malum.
Fakat polis eylemcilere saldırırken yurtdışına verdiği tüm o
“antidemokratik” görüntüler de durduramadı onu.
- Geri
adım atarsam oylarım azalır derdinde. Halkını ikiye bölmesi bundan.
Daha kötü bir şey olabilir mi? Hiçbir devlet lideri halkını bölmez, en
fenası bile… Erdoğan bölüyor, “bunlar” diyor. İmam hatiplerden adam
yetiştiriyor. Kinci ve dinci ne demek? Başörtülü diye kötü muamele
ettiler dedi, camide içki içildi dedi, hemen dine sarıldı. Başbakan’ın
ne kadar tehlikeli olduğunu etrafındakilerin de anlaması lazım.
Anlamamaları onlara da büyük felaket getirecek.
- Bu arada pek çok işadamı görünmedi ortalıkta…
-
Yalnız bıraktılar halkı. Yazdım; “Nerdesiniz, hiç sesiniz çıkmıyor,
hepiniz para keyfindesiniz” dedim. Güya demokrasiyi savunuyorlar ama
olanlara seyirci kalıyorlar. Kalkmış Cizre’ye gitmişler. Hiç sesleri
çıkmıyordu, şimdi mi akıllarına geldi halkın huzuru. Para derdindeler
para! Ülke elden gidiyor, önce bunu düşünsünler.
Erinç: Hayalleriniz ne?
- Şimdi 100 yaşında hayalim şu desem bana gülmezler mi?
Erinç: Siz ununu elemiş eleğini asmış biri değilsiniz. Hayalleriniz onun için daha önemli.
Orhan Erinç/ Gamze Akdemir/Cumhuriyet
Yorum Gönder