Başbakan’ın ve kadrolu, gönüllü, ilişmiş, mecburi, besleme
adamlarının “darbe karşıtı” hamasetleri zirve yapmışken polisin “Gezi
fezlekesi” çıktı. Hemen arkasından ise “48 maddelik anayasa samimiyet
testi” sürüldü ortaya.
Başta seçim barajı ve YÖK olmak üzere darbenin kurumlarına sahip
çıkmanın, darbeci diktatörlerle iş tutmanın, gaspedilen
milletvekilliklerinin, askıya alınan anayasal özgürlüklerin, bu
göstermelik darbe karşıtlığı ile tutarsızlığı üzerine çok yazıldı. Biz
sadece, Başbakan’ın toz kondurmadığı, yönetimleri darbeyle gelmiş Katar
ve Sudan gibi rejimlerle krallıkların, şeyhliklerin ne kadar
demokratik(!) olduklarını hatırlatıp “Gezi fezlekesi” ve “samimimiyet
testine” geçelim...
Gezi fezlekesine “polisin” dedim ama, Fezlekenin “yazanı” Başbakan’dır. İddianamenin yazanı da o olacaktır, kararın yazanı da...
Marazi komplo teorileri kurarak, “İçişleri Bakanıma 24 saat içinde
temizleyin dedik polise talimatı ben verdim. İşgal kuvvetlerini mi
izleyecektik” diyerek, sorumluların sırtını sıvazlayarak, hesap sormak
bir yana “ikramiye” ile ödüllendirerek, palalı sopalı sivilleri sokağa
çağırarak eline bulaştırdığı kana, fezlekenin mürekkebini de
bulaştırmıştır.
Daha Roboski’nin kanı kurumadan, Mehmet’in, Ethem’in, Abdullah’ın,
Ali İsmail’in, Medeni’nin kanı Başbakan’ın ve adamlarının ellerindedir.
Başbakan’ın fezlekesinden okuyalım, “kendilerine ‘Taksim Dayanışması
Platformu’ ismini veren topluluk ve müzahir şahıslar” kimmiş, ne
dehşetli(!) işler yapmışlar?
1985 yılında TKP/işçinin sesinin yapmış olduğu korsan yayınla ilgili yakalanıp Sıkıyönetim Komutanlığı’na sevk edilmiş,
1989 yılında, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda kanunsuz gösteri yürüyüşü ve polise mukavemetten DGM’ye sevk edilmiş,
1998 günü üniversitede sağ görüşlü öğrencilerle kavga etmiş,
“aydınlıktan, bilimden, emekten yana üniversite istiyoruz” diye pankart
açıp, “Sivas’ın hesabı sorulacak” diye slogan atmış,
1979 yılında THKP/C örgütüne yönelik operasyonda Sıkıyönetim Komutanlığınca tutuklanmış,
2002 yılında yasal grevi desteklemek için grev gözcüsünün yanına gidip
“direne direne kazanacağız, işçiyiz haklıyız” diye slogan attığı için
yakalanmış,
Hele birisinin suçu var ki dehşet(!) verici: “Emperyalist Savaşa
Hayır Bağımsız Türkiye” başlıklı “Devrimci Gençlik” dergisini dağıtırken
yakalanıp DGM’ye çıkarılmış. Başka bir tarihte de kültür etkinlikleri
adı altında kanunsuz gösteri yapmış.
Ama ne hikmetse bu suç iddialarının sonuçlarını yazmamışlar. Bu
bilgiler iki nedenle önemli: Birincisi bunlar “arşiv” kayıtlarından yani
“fiş” kayıtlarından. Şu anayasa referandumunda en çok propaganda
edilen, sonrasında defalarca imha edildiği açıklanan, “Genç Sivillerden”
Anayasa profesörlerine kadar “evet” cephesinin en önemli argümanı olan
ve nedense sadece solun, sosyalistlerin aleyhine kullanılan fişleme
kayıtları.
İkincisi ise -yaşadığımız dahil- her darbe döneminin kimleri hedef
aldığını, kimlerin darbelere direndiğini, kimlerin özgürlük mücadelesi
verdiğini göstermesidir. Başbakan’ın ve adamlarının, Anayasal haklarını
kullanan yurttaşları “kriminalize etmek” için darbelerin, DGM’lerin,
Sıkıyönetim Mahkemelerinin kayıtlarına sığınması ayrı bir zavallılık.
Tam da bu darbe ortamında başbakanın şark kurnazlığıyla Anayasa
Komisyonu’nun uzlaştığı maddeleri değiştirelim teklifi geldi. Üstelik bu
teklife “evet” diyen muhalefeti samimi olmamakla suçlayarak yapıyorlar
tekliflerini.
Nasılsa birisi “masayı devirir” diyerek oturduğu anayasa masasından
muhalefet kalkmayınca, önce başkanlık sistemini getirdiler. Ancak
muhalefet masayı terk etmeyince bu kez provakatif bir dille, hiç hesapta
olmayan ve asıl değiştirilmesi gereken maddeleri dışlayarak 48 maddeyi
değiştirelim diyorlar.
Özgürlükten ve demokrasiden yana tüm yurttaşların, CHP, MHP, BDP ve
parlamento dışı partilerin, toplumsal muhalefetin bu “ikiyüzlü”
samimiyet çağrısını terse çevirmesi gerekir.
Sokaklarında gençlerin sopalarla, polis kurşunuyla, jandarma kurşunuyla öldürüldüğü,
gazetelerin sansürlenip, iktidar tarafından gaspedildiği gazetecilerin işten atıldığı,
siyasi partilerin polis tarafından basıldığı, liderlerinin yıllarca tutuklu kaldığı,
Anayasa Mahkemesi kararına rağmen tutukluların salıverilmediği bir ülkede,
anayasa yapıl(a)maz.
Hele iktidar bunları dert edinmiyorsa, yapacağı anayasa ile ancak
mevcut darbe düzeninin devamını sağlayacak psikolojik üstünlüğü ele
geçirir.
Yorum Gönder