Eskiden faili meçhul cinayetler vardı, şimdi faili masum cinayetler var.
Darbe dönemlerinin, olağanüstü günlerin karakteri hukuksuzluktur; bugün Türkiye’de katmerli hukuksuzluk var.
Türkiye’de artık ölmek suç, öldürmek nefsi müdafaa!
Türkiye’de artık öğrenciler, yazarlar, akademisyenler, aydınlar terörist, polisler destan yazarı!
Türkiye’de artık hayat pahalı, can ucuz!
Türkiye’de artık hukuk o kadar üstün ki, kimsenin ulaşamayacağı bir yerde!
Türkiye’de artık adaletin terazisi, hükümetin arazisi haline geldi. Başkalarının girmesi, kullanması yasak.
Yukarıda kurduğumuz her cümle, ayrı bir yazı konusu olabilecek içerikte.
Birbirinden vahim bu saptamaların ortak paydası olan Gezi Parkı dirilişinin istatistiklerine bakalım. 45 günün kabaca dökümü şöyle:
- 4 binden fazla kişi gözaltına alındı.
- 8 bine yakın kişi yaralandı.
- 6 kişi öldü.
- Sadece İstanbul’da 35 bin kişi barodan hukuki yardım istedi.
- 100’den fazla kişi tutuklandı. Bir kısmı serbest bırakıldı, bir kısmı hâlâ tutuklu.
- 77 ilde ve yurtdışındaki pek çok kentte Gezi Parkı eylemi yapıldı.
Bu tablodan çıkan iki temel sonuç var:
1- Türkiye’de hükümete karşı hemen hemen bütün illere yayılmış bir hoşnutsuzluk var.
2- Buna hükümetin verdiği çok sert karşılık var.
Hükümetin verdiği karşılığı da kendi içinde ayrıca ikiye ayırmak gerekiyor.
Birincisi, hükümetin ölümler karşısındaki duyarsızlığı ve failleri göz göre göre gizleme ya da aklama çabası.
Ankara’da günlerce yoğun bakımda yaşama tutunma mücadelesi verdikten sonra 12 Haziran’da yaşamını yitiren 26 yaşındaki Ethem Sarısülük’ü ölüme götüren anın her saniyesi kamera kaydında. Böyle bir olayı bile örtme çabasına girişmek, fail tutuksuz yargılandığı gibi bir de başına bir şey gelmesin diye koruma vermek, bu dönemin özetidir.
Eskişehir’de 2 Haziran’da eli sopalı kişilerce dövülen, tartışmalı karakol ve hastane sürecinin ardından 38 gün sonra yaşamını yitiren 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz olayı da korkunç tabloyu tamamlıyor. Eskişehir’de 2 Haziran gününe ait neredeyse tüm olayların kamera kayıtları var, bir tek Korkmaz’ın dövüldüğü an yok!Abdullah Cömert ve Mehmet Ayvalıtaş’ın ölümlerinden sonraki soruşturmalarda da tam bir hükümet sessizliği hâkim.
Madalyonun öteki yüzü ise şöyle:
Hükümet, tamamen demokratik bir hakkın barışçıl bir anlayışla kullanımından ibaret olan Gezi Parkı eylemlerinden şu suçları üretti:
Hükümeti devirmeye teşebbüs etmek, darbeye zemin hazırlamak, kamu düzenini bozmak, kaos ortamı yaratmak, halkı bayraklı, affedersiniz silahlı isyana teşvik etmek, kamu malına zarar vermek, terör örgütüne üye olmak...
Nefesim daraldı, burada keselim!
Türkiye’deki olayları, özellikle hukuksuzlukları biraz yakından izleyenler için yukarıdaki suçlamalar pek yabancı şeyler olmayacaktır.
Zira Silivri davalarının özünü yukarıdaki “suçlar” oluşturuyor.
Türkiye artık demokratik haklardan suç üreten bir ülke haline geldi.
5 Ağustos’taki Ergenekon davasının sonucu, Gezi Parkı eylemlerine yönelik operasyonların geleceği ile ilgili ipuçları verecek.
Korku imparatorluğu yıkılırken gerçek bir hukuk devletinin temellerini atmak adalet için ayağa kalkan milyonların elinde.
Gezi eylemleri bunun “önsözüydü”.
5 Ağustos’tan itibaren “İçindekiler” niye yazılmasın?
Yorum Gönder