Sesim Homeros’la Özgür! - Mustafa Balbay

2012 yılı Haziranı’nda, Sevgili Barış Pehlivanla birlikte koğuş arkadaşlığı yaptığımız günlerde,
cezaevinin sosyal hizmetler sorumluluğunu üstlenenler hiç beklemediğimiz bir öneriyle geldiler.
Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde kurulan Görme Engelliler Teknoloji ve Eğitim Laboratuvarı (GETEM) ile Türk Telekom işbirliği yapmış, gönüllü okuyucu projesi başlatmış.
GETEM’in belirlediği listeden bir kitap seçiyorsunuz, yüksek sesle okuyup bilgisayara kaydediyorsunuz. Görme engelliler sizin sesinizden o kitabı dinliyor.
Hemen evet dedim. Özel oluşturulan bir odada sesim kaydedildi, GETEM’e gönderildi. Oradan olur gelince sıra okunacak kitaba geldi.
Görevliler daha liste getirmeden, “Ben Homeros’u okumak istiyorum” dedim. İlyada destanı elimin altındaydı. “Listede var mı, yoksa GETEM kabul eder mi, bakmalıyız” dediler. GETEM de görme engellilerin istem yoğunluğuna göre kitap belirliyormuş.
Kabul edildi. Başka koğuşlardan da projeye katılanlar olduğu için bir planlama yapıldı. Ağustostan itibaren haftada bir gün, ortalama 2 saat Homeros’un İlyada’sını okumaya başladım.

***

Homeros pek çok nedenle bir anda aklıma gelmişti. Her şeyden önce Homeros görme engelliydi. Bugünün görme engellilerine onun 30 asırdır capcanlı duran, ünü tüm dünyaya yayılmış eserini ulaştırmak çok heyecan vericiydi.
Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarını ilk, üniversitede hocamız Prof. Şadan Gökovalı’nın sık söz etmesi üzerine okumuştum. Prof. Gökovalı, Homeros’un İzmirli bir şair olduğunu, en azından yaşamının büyük bir diliminin İzmir’de geçtiğini söyler, araştırmacıların bu yöndeki kabullerinden örnekler verirdi.
İlyada’yı A. Kadir ile birlikte Türkçemize kazandıran Azra Erhat, “İlyada, Homeros adında Anadolulu bir ozanın İÖ dokuzuncu yüzyıl sularında yarattığı bir destandır” diyor.
Destanı ikinci kez, mesleğin ilk yıllarında okudum. Sabah Bornova’dan otobüsle işe giderken duraktaki beklemeyle birlikte bir saatlik zaman dilimleri iyi bir okuma saatiydi. Sevgili Atilla Sertel’le selamlaşır, sonra kitaba yumulurdum.
Silivri’nin ilk günlerinde bir kez daha başucumda oldu Homeros.
Dördüncü birlikteliğimiz de görme engelli kardeşlerimiz için.
İlyada, bugünkü Çanakkale yakınlarındaki Troya kenti önünde Yunan yarımadasından gelen Akhalar’la yıllar süren savaşı anlatıyor.
Sadece savaşı değil ama...
İnsana dair her şeyi... Yiğitliği, korkuyu, ihaneti, cesareti, sevgiyi, arkadaşlık bağlarını, ana yüreğini, evlat acısını, yönetme yeteneğini, yurt sevgisini, o çağın tanrı-insan bağını, doğanın güzelliğini, ırmaktan kuşlara bütün canlıların dile gelişini...
Homeros böylesine acımasız, kıyasıya devam eden bir savaşı taraf tutmadan, iki tarafın da acıları ve sevinçleriyle birlikte dile getiriyor.
Savaşta yüzlerce kişiyi öldüren Akhilleus, arkadaşı Patroklos’un cesedi başında askerlerle birlikte öyle gözyaşı döküyor ki, Homeros bunu şöyle tarif ediyor:“Kumsal sırılsıklamdı gözyaşlarından,
erlerin silahları gözyaşlarıyla sırılsıklam.”
Ölümsüz şair yeni bir günün başlangıcını şöyle anlatıyor:“Sabah yıldızı dünyaya muştulayınca günü
Safran rubalı şafak da yayılınca denize.”
İlk ve en büyük şair olarak kabul edilen Homeros, bütün zamanlara seslenecek davranış tanımlamaları da yapıyor; şöyle diyor:“Dili oynaktır insanoğlunun,
söz tarlasında otlar durur.”


***

Ocak ayı ortasında İlyada’nın okumasını tamamladım. Her biri 15-20 dakika uzunluğunda olmak üzere 69 ayrım halinde kaydedildi.
GETEM yöneticileri şubat ayı ortasında da tüm teknik işlemlerin tamamlandığını, görme engellilerin artık Homeros’a da ulaşabileceğini bildirmişler.
Haberi aldığımda içimdeki sevinci şöyle özetleyebilirim:
Özgürlük gibi bir şey!
En azından sesim özgür diye düşündüm. Özgürlükte de görme engellilerle, onların kurumlarıyla diyaloğum vardı. Şimdi yüz yüze değiliz ama nefes nefeseyiz.
Seslendirme konusunda uzman değilim. Elbette hatalarım, eksiklerim olmuştur. Kaldı ki bu gönüllülerin yürüttüğü bir proje. O nedenle kimi olumsuzluklar hoş görülebilir diye düşünüyorum, kusurlarımız affola diyorum.
Homeros’u bitirdim ama bırakmadım. O da yüzlerce kişi gibi koğuşumuzun bir üyesi.
Sevdiğim bir yazarı okuduğumda, kendimi onun yaşında hissederim.
Üç bin yaşına girmek beni tazeledi.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget