Türkiye’de din, dil, ırk, mezhep
ayrımcılığı sanki yeni bir şeymiş gibi
tartışıyoruz...
Yakın tarihimize bakacak olursak ayrımcılık, milliyetçilik
duyguları tüm siyasal partilerde vardır.
Türkiye gibi gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkelerde bunu rahatlıkla
görebiliriz.
Hele Avrupa’da yabancı göçmenlerin
çoğunluğu ırkçı partileri yaşama geçirmiş,
Fransa ve Avusturya gibi ülkelerde
“ırkçı” partiler seçmen tabanından
önemsenmeyecek oy almışlardır.
Türkiye’de ırkçılık, Türk-İslam
ve Kürt-İslam sentezleri üzerinden merkez sağ ve
milliyetçi partiler tarafından çok rahat biçimde kullanılmıştır.
Bugün ülkemiz için en tehlikeli Türk ve
Kürt milliyetçiliği; Alevi-Sünni
ayrımcılığıdır.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun
Alevi, üstelik Tuncelili olması, sosyal demokrasiyi özümsemiş
Mustafa Kemal’in partisinde hâlâ
bir ayrışmaya neden olur mu?
Olmaz!
Kavga sürer, CHP büyük yara alır!..
***
Uzun boylu yazmama gerek yok, Deniz Kavukçuoğlu
köşesinde “Ulusalcılık Milliyetçilik
Değildir” diye bir yazı yazdı, orada yeterince
anlattı.
CHP’lilerin şunu bilmesi gerekir. Ulusalcılar
milliyetçilikle aralarına kesin bir çizgi çekemedi bugüne
dek.
CHP’nin programında temel ilke olarak kabul
edilen milliyetçiliğin tanımı, özü ve içeriği benim zaman zaman altını
çizdiğim gibi şudur:
“Ulusalcılığın ve yurtseverliğin tanımlaması...”
Bu tanımlamayı “kör milliyetçilik”
olarak algılayanlar oldu, hem 40’lı, hem
70’li yıllarda hem de şimdilerdi...
Parti içindeki kafatasçılar hemen ortaya
çıktı...
Dünya klasiklerini çeviren kurul kapatıldı...
CHP’den kopuş yaşandı ve Demokrat Parti
kuruldu...
O kafatasçılardan birisi CHP’li
Cemal Kutay’dı ve
“Millet” adlı sosyalizm
karşıtı dergi çıkarmıştı.
Rus edebiyatçılarının ünlü yapıtlarının Türkçeye çevrilip
Anadolu’ya parasız dağıtılmasını
şöyle görüyordu:
“Komünizm propagandası yapıyorlar!”
2000’li yılların başlarını anımsayın...
Kutay televizyonlarda her gece
“Atatürk’ü anlatırdı” yalan
yanlış bilgilerle.
Bu konuyu burada kapatayım... İleride daha derinliğine bir
yazı yazarım belki...
***
Şimdi neler olup bittiğine bakalım
dünyada...
Mali’nin en önemli kentlerinden birisi olan
Timbuktu’da büyük bir acı yaşanıyor, insanlık
tarihinin sayfalarına emperyal güçlerin, katliamları bir not olarak düşüyor
sadece...
NATO ülkeleri susuyor, ABD susuyor,
Rusya ve Çin gözlerini
kapıyor.
Kentte, kütüphaneler bombalanıp yıkıntıya dönüşmüş...
Elyazmalı kitaplar yakılmış!
Timbuktu kentini denetleyen isyancılar
korkularından geri çekilmiş.
Bir insanlık suçu işleniyor Mali’de, BM
desteğiyle.
Fransa’nın amacı ne, ne istiyor
Mali’den?
Çünkü Mali’de çok zengin altın, uranyum ve
fosfor yatakları var.
Kıyım bu yüzden.
Yazılı ve görsel basınımız günlerdir süren
Mali’deki katliamlara, birkaç gazete ve
televizyon dışında duyarsız...
Neden, niçin?
***
Türkiye’de ulusalcılar, vahşi
kapitalizmin ve sömürünün destekçisi olan,
Afganistan’da, Irak’ta,
Suriye’de, Mali’de,
Libya’da akan kanı görmeyen, açıkça destek
veren milliyetçilerle aralarına kesin bir çizgi koyup duvar
öremedi.
Sıkıntı burada başlıyor...
Silivri’de görülen Ergenekon
davası sulandırıldı, elmalarla armutlar karıştırılıp suçsuz pek
çok subay, Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker
Başbuğ’a terör örgütü üyesi yaftası yapıştırılıp
tutuklandı. Balyoz’da akıl almaz işler
yapıldı, kararlar verildi. Tek silahı kalem olan Prof. Dr.Yalçın
Küçük, Balbay, Haberal,
Hilmioğlu, Tuncay Özkan, Deniz
Yıldırım, Doğu Perinçek ve
arkadaşları aynı torbaya konuldu.
Torbada katil Alparslan Arslan,
JİTEM’ciler, mafya babaları da var.
Böyle bir dava olur mu?
Olur!
Burası Türkiye, başka yolu yok!
Bakın dün ABD Ankara Büyükelçiliği önünde canlı
bomba eylemi oldu!..
Canlı bomba ve güvenlik görevlisi öldü...
Kanlı eylemin yasadışı sol bir örgütün militanınca
yapıldığı İçişleri Bakanı
Muammer Güler tarafından açıklandı.
Yorum Gönder