Artık kesinlikle kanaat getirdim ki, her önüne gelene ulusalcı diye
saldıranlar, eğer saplantı batağında debelenmiyorlarsa, özel bir kasıt
peşindeler.
Azgelişmişlik yalnız ekonomik değil, düşünsel alanda da geçerli ve bu
ülkelerin en büyük özelliklerinden biri de tartışmaların düşünceler değil,
etiketler, yaftalar üzerinden sürdürülmesidir.
Etnik sorunlar tartışılırken, hep kaçınılmaz olarak, şu soruyla
karşılaşıyorum:
- Sen ulusalcı mısın?
- Ulusalcılıktan ne anlıyorsun, sorusuyla karşılıyorum soruyu ve
sürdürüyorum:
- Eğer ırkçılığı, kafatasçılığı, şovenizmi,
faşizmi kastediyorsan, hayır değilim.
Sonra anlatmaya çalışıyorum ki sübjektivist, birlikte yaşama iradesine
sahip insanların oluşturduğu bir birliği ifade eden ulus kavramının da, ondan
türetilmiş ulusçuluğun da ırkçılıkla hiçbir ilgisi yoktur. Zaten ulus ırk
birliği anlamını taşımaz, ırk diye bilimsel bir veri yoktur, saf ırk da. Hele
hele uygarlıklar mozaiği Anadolu’da kimsenin kimseye
ırkçılık taslayacak hali falan da yoktur.
Sübjektivist ulus kavramının kurucusu Ernest
Renan’ın da belirttiği gibi, bir ulus her gün yenilenen
bir plebisittir. Eğer, insanlar arasındaki birlikte yaşama iradesi sürerse, ulus
da devleti de varlığını sürdürür.
***
Olaya böyle baktığınızda, ulusalcılığın ırkçılık olmadığını
görürsünüz.
Ben ırk temeline dayanmayan, sübjektivist ulus kavramının savunucusu
bir ulusalcı olarak, daha ‘u’ harfini duyar
duymaz kırmızı görmüş boğa gibi oraya buraya saldıranların, hiç değilse bir
konuyu biraz düşünmelerini tavsiye ederim.
Nasıl oluyor da dün komünizmle mücadelede sağlam bir ittifak içinde
olan çevreler, şimdi komünizmi bir yana bırakmış, hep birlikte ırkçılıkla da
ilgisi olmayan ulusalcılara saldırmakta birleşmişlerdir?
Bu, üzerinde düşünülmeye değer bir husus değil mi?
“Soros çocukları” ve şeriatçıların asgari
müştereklerinden birinin ulusalcı düşmanlığı olması salt rastlantı ile
açıklanabilir mi?
Konunun Türkiye’de bunca güncellik
kazanmasına neden olan Kürt sorununa gelince:
“Hiç kimsenin bir insan topluluğuna, sen bizimle aynı
ırktan, aynı dilden, aynı dildensin, demek ki aynı ulustansın demek hakkı
yoktur” ilkesini şiar edinmiş, devletin varlığının ancak ve
ancak bir arada yaşama iradesinin sürmesiyle mümkün olacağını söyleyen bir
ulusalcılık, bu konunun çözümüne neden engel olsun ki?
***
Irk esasına dayanmayan çağdaş ve demokratik ulusçuluk
“bayrağı bayrak yapan al kandır / toprak eğer uğrunda ölen
varsa vatandır” demez, “bayrağı bayrak
yapan mutabakattır / toprak eğer üstünde birliktelik iradesiyle yaşayanlar varsa
vatandır” der.
Durum böyle olunca da, politika oluştururken, konuşurken, bir arada
yaşama iradesini zedelemeyip, hep canlı tutmaya çalışmak, ırkçı ayrılık
tohumlarını ekmemeye özen göstermek gerekir.
Bilmem ne yapmamız gerektiğini anlatabildim mi?
Eğer anlatamadıysam, en iyisi ne yapmamamız gerektiğini
anlatayım.
Diyarbakır’da Selahattin Eyyubi Üniversitesi
adıyla bir vakıf üniversitesi kurulması konusu görüşülürken,
TBMM’de de Sırrı Sakık’ın
söylediği şu sözleri ve benzerlerini zinhar kullanmayın:
- Sonradan bu ülkeyi kendisine vatan edenler,
Kafkaslar’dan, Boşnaklar’dan
gelenler, siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz. Haddinizi
bileceksiniz!
Böyle sözleri söylememek gerek. Çünkü çağdaş ulus devletlerde kıdemli
yurttaş-kıdemsiz yurttaş ayırımı yoktur. Herkes eşittir. Sakık gibi, bunun tersi
ifadeler kullanılması da ırkçılığın dik âlâsıdır.
Irkçılığa karşı olanlar, eğer samimiyseler, o kimden gelirse gelsin
karşı çıkmalıdırlar.
Yorum Gönder