Türkiye medyasında başarının yolu iktidarı yağlayıp, muhalefete vurmaktan geçer.
Türkiye'nin geleceğini karartacak önemli sorunları, iktidarın yanlışlarını kamuoyunun dikkatinden kaçırmak, yurdum insanına uyutmak isteyenler, buldukları her fırsatta muhalefete, özellikle de CHP'ye yüklenirler.
CHP, en kolay eleştirilen, yerden yere vurulan, bölünüyor denilen, tarihin derinliklerinde bulunup çıkarılan malzemelerle yıpratılmaya çalışılan Parti konumundadır.
Başbakan Erdoğan'a tek bir laf etmekten korkanlar, Kemal Kılıçdaroğlu söz konusu olduğunda, terbiyesizlikte sınır tanımazlar.
Adalet ve Kalkınma Partisi'ne ağzını açamayanlar, CHP söz konusu olduğunda dilin kemiği yoktur misali esip gürler, iftiralar, hakaretler yağdırırlar. Ama bunu yapanlar, CHP'ye akıl vermekten, yol yordam göstermekten, strateji çizmekten de geri kalmazlar.
Gören de, “Yazık zavallılara, CHP'yi kurtarmaya çalışmaktan helak düşüyorlar” diyecektir.
Buraya kadar sorunun bir tarafını anlatmaya çalıştım. İşimin, kurduğum ilişkilerin, birçok milletvekili ve Genel Merkez yöneticisiyle dostluğum nedeniyle, CHP'de neler olup bittiğini, ayak oyunlarını, çatışmaları ve dengeleri çok iyi biliyorum.
MHP için de aynı şeyleri söyleyebilirim, ancak bu yazıda sadece CHP'yi konu edeceğim.
Gelelim işin diğer tarafına, yani CHP'nin, kendisine yönelik saldırılara ve iftiralara fırsat veren, uygun zemin yaratan yapısına ve anlayışına. Bir türlü durulmayan karışıklıklarına.
Çin atasözü şöyle der;
“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan pirinç ek, On yıl sonrasını düşünüyorsan meyve fidanı dik, Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan eğit.”
İnsana yatırım yapan, 1970'li yıllardan beri, kapı kapı dolaşacak partilileri yetiştiren siyasal İslamcılar, bu çalışmalarının meyvelerini 3 dönemdir tek başına iktidar olarak topladılar ve nihai hedeflerine de emin adımlarla gidiyorlar.
CHP'nin görüntüsü ise İktidarın attığı her yeni adımın, yaptığı değişikliğin ardından, "Bunlar yeni bir rejim getiriyor, ülkeyi bölüyor" diyerek, şaşırmaya, eleştirmeye ve konuşmaya devam edilmesi şeklindedir. Yani olayların önüne geçmek yerine gerisinde kalmaktır.
Çare yok mu? Tabii ki var. Yeter ki birileri, şans eseri ya da dalavere ile oturdukları makamlarında, “Biz her şeyi biliriz ve yaparız” edasıyla HALKIN ELİNİ TUTMAYI, DİLİNDEN KONUŞMAYI, İKNA ETMEYİ bilenlerin, kısacası çalışacakların önünü kesmesin. Partiyi iktidara taşımaktan başka derdi olmayacak, misyoner ruhlu partililerin eğitimini, “iş yapıyormuş gibi görünmek için” değil, gerçekten başlatsın.
İçki masalarında ahkâm kesenler, salon toplantılarında vatan kurtaranlar, partililerin bulunduğu etkinliklerdeki kalabalığa bakıp, “amma da çokmuşuz” diyerek seçim kazanacağını sananlar, ama hepsinden önemlisi Atatürk'ün mirasını yiye yiye sonunu getirenler, yıllarca 'Nasıl olsa Ordu var' rahatlığı içinde kendilerini kandıranlar, yukarıdaki Çin atasözüne uygun davranamaz.
Bu iş eğitim, sabır, özveri ve dayanışma meselesidir. Sabır ve dayanışmanın hangi tarafta, acelecilik ve birbirinin kuyusunu kazmanın ise nerede olduğunu söylemeye gerek var mı?
Üyelerinin büyük bir bölümünün en önemli sorunu, Neden delege seçilemedim, Neden il, ilçe ya da belde örgütlerinde yönetime giremedim, Neden İl Genel Meclisi listesinde değilim, Neden Belediye Meclisi listesinde yer alamadım, Neden Milletvekili listesine koymadılar vb olursa, o parti iktidara asla gelemez.
Çünkü bu kaygıları taşıyanlar HALKIN YANINA gitmez, gidemez. HALKIN YANINA gitmeden de iktidar olunamaz.
Kovulsa da, kapılar her defasında yüzüne kapansa da, yılmadan, tekrar tekrar HALKIN YANINA gidilmezse başarı gelmez.
Peki, CHP'de Sokak sokak, eve ev dolaşanlar yok mu? Elbette var, ama sayıları o kadar az ki, bunların çabaları ne istenilen hedefe ulaşılmasına yetiyor ne de partide hak ettiği takdiri topluyor. Üstelik “herkesin şef, savaşacak apaçinin ise az olduğu” bir ortamda, halkın arasına karışmaya çalışanlar pek sevilmiyor, istenmiyor hatta dışlanıyorlar. Çünkü böylesi partililer kitlelerde ilgi görür, öne çıkar. Bu da liste, makam, koltuk derdinde olanları rahatsız eder. Çalışanların önü kesildiğinde de, partinin seçimlerde alacağı sonuçlar bellidir. İşte bu hatayı gizlemeye çalışanlar, AKP'yi destekleyenlere, “Oylarını nohut, mercimek, pirince satıyorlar” diyerek kızarlar.
Çalışmayıp, meydanı boş bırakanlar, iç çekişmelerle, makam, mevki, koltuk ve küçük siyasi hesaplarla uğraşanlar, “ülkede değil de partide iktidar olmakla yetinenler”, HALKA GİTMEYİ zahmet sayanlar, AKP'nin altlarındaki halıyı çektiğini, yere çakıldıklarında anlarlar.
Başarı, her zaman sahaya inenlerin, HALKIN YANINA gidenlerindir. İster SABIRLA çalışır İKTİDAR olursun, ister SABRETMEZ, çalışmaz, memleket elden gidiyor diye dövünerek SİNİR olursun.haberguncel.blogspot.com
CHP'de anlaşılamayan şudur; parti içi demokrasi ve çok seslilik, her kafadan bir ses çıkması, herkesin ağzına geleni söylemesi, kafasına eseni yapması falan değildir. Parti disiplini de, tek adama biat değildir. Çare, çoksesliliği disiplinle birleştirmek, kaynaştırmaktır. Bunu yapmak hiçte zor değildir.
Peki, bu kötü gidişte Parti yönetiminin suçu yok mu? Bu da ayrı bir yazı konusu.
Yorum Gönder