“Şu anda AB üyesi ülkelerin çoğunun standardı, Türkiye’nin düzeyinde değil... Maastricht Kiterleri’nde çoğu AB üyesi ülke dökülüyor.”
Başbakan’ın, “AB ülkelerinden bile iyi durumdayız” dediği Maastricht Kiterleri, AB’ye üye ülkelerin tutturmaları gereken ekonomik ve parasal kriterlerden oluşuyor.
Eğer, AB’ye tam üye olmak için Maastricht Kiterleri tek başına yeterli olsaydı, Başbakan’ın kesinlikle haklı olduğunu söyleyebilirdik.
Çünkü 9-10 Aralık 1991 tarihinde imzalanarak 1 Ocak 1993’de yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması’na göre, Avrupa Birliği’ne girecek bir ülkenin:
- Düşük enflasyona sahip olması...
- Devlet borçlarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’sına oranının yüzde 60’ı...
- Bütçe açığının GSYİH’sına oranının yüzde 3’ü geçmemesi...
- Faiz oranlarını düşürmüş olması...
- Parasının son iki yıl içinde Euro karşısında devalüe edilmiş olmaması gerekiyor.
Türkiye’nin resmi ekonomik verileri, bütçe açığı ile ilgili kriter hariç, Maastricht Kriterleri’ne uyuyor...
Bir de ondan çok daha önemli ve daha detaylı olan Kopenhag Kriterleri’ni hayata geçirmek gerekiyor.
“Maastrich”ten gururla söz eden ve AB’ye meydan okuyan Başbakan’ın, “Kopenhag”dan hiç söz etmemesi ise çok anlamlı...
Bakın, 22 Haziran 1993 tarihinde kabul edilen ve adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeleri için yerine getirmesi gereken ‘esas’ niteliğindeki koşulları ifade eden Kopenhag Kriterleri neler öngörüyor:
- İstikrarlı bir demokrasinin varlığı.
- Hukuk devleti olmak ve hukuk üstünlüğünün esas olması.
- İnsan haklarına saygı.
- Azınlıkların korunması.
- İdam cezasının olmaması.
- Cinsiyet ya da ırk ayrımcılığının olmaması..
B- Ekonomik Kriterler
Maastricht Kriterleri’nin detaylandırılmış hâli...
C- Topluluk Müktesebatına Uyum Kriterleri
- AB’nin siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini kabul etmesi.
- AB’nin aldığı kararlara ve uyguladığı yasalara uyum sağlaması.
- Gümrük Birliği, malların ve sermayenin serbest dolaşımı gibi ortaklık anlaşmaların da belirtilen şartlara uyum sağlaması.
- Topluluğun tarım, iletişim ve bilgi teknolojileri, çevre, ulaşım, enerji, taşımacılık, tüketici hakları, adalet ve içişleri, iş gücü ve sosyal haklar, eğitim ve gençlik, vergilendirme, istatistik, bölgesel politikalar, genel dış ve güvenlik politikası gibi alanlardaki her türlü düzenlemesine uyum sağlaması.
Ya “siyasi” olanlar?
Demokrasimizin istikrarlı olduğunu söyleyebilir miyiz? Hukuk devleti olmanın gereğini yerine getirebiliyor muyuz? Hukukun üstünlüğü ilkesini uygulayabiliyor muyuz? İnsan haklarına saygıda iyiysek, neden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce her yıl binlerce kez mahkûm ediliyoruz? Bizdeki kadar tutuklu gazeteci, hukukçu, akademisyen, sivil toplum örgütü yöneticisi, siyasetçi ve öğrenci; hangi AB üyesinde var? Azınlıkları koruyorsak, Alevilerin evlerinin kapısına çarpı işaretlerini kim koyuyor? Tamam; idamı kaldırdık ama yeniden getirmekten söz eden, bizzat bu ülkenin Başbakanı değil mi? Kadına yönelik şiddetin tarihte görülmemiş bir seviyeye çıkması, cinsiyet ayrımcılığını kanıtlamıyor mu?
Sadece Maastrich’ten söz edip, Kopenhag’ın adını bile ağızlarına almak istemeyenler...
Gerçeği bilelim de...
Sonra isteyen, istediği gibi kandırmaya devam etsin!
İktidar partisinden birileri tam 5 yıl 4 ay 3 günden sonra ilk kez dün CHP aleyhine bir söz söylemedi... Sorum size:
Bu hayra mı, şerre mi işarettir?
Yandaş medya, Çağdaş Hukukçular Derneği’ne iki hafta önce yapılan baskından sonra, polisin içeriye girmek için 11 çelik kapıyı kırdığını yazmıştı. Başbakan da Fatih Altaylı’nın programında, “11 çelik kapılı büronun arkasındaki kozmik odayı bulduk” dedi.
BirGün Gazetesi muhabirleri, baskın yapılan ÇHD binasına gitmiş. Karşılaştıkları manzarayı dünkü gazetenin manşetinde şöyle anlatıyorlar:
“ÇHD binasına girdik. Yaklaşık 20 metrekarelik bir odaydı burası. 11 çelik kapıyı üst üste yığsak, zaten oda dolardı.
ÇHD’deki kozmik oda arayışımız tam bir hayal kırıklığı oldu. İkinci adresimiz İdil Kültür Merkezi’ydi. Dışarıda çelik kapı vardı ama içerideki 4 kapının tümü ahşaptı. Sonra Yürüyüş Dergisi’ne gittik. Dergi, aynı kattaki iki dairenin birleşmesinden oluşuyordu. Bu iki dairedeki toplam çelik kapı sayısı ise sadece 5’ti. Herhalde polisler bu beş kapıdan yanlışlıkla ikişer kez geçtiler! Baskın sırasında Yürüyüş Dergisi’ndeki en büyük zararı ise, polisin ‘kozmik oda’ sandığı tuvalet almış...”
Yorum Gönder