Gökyüzünde sanki akbabalar dolaşıyordu da, ölüm barbar bir kanadın çırpınışında,
haykıran ve de isyan eden adımlar atıyordu!..
O yüzden korkusu, masumiyetine
köle olmuştu o garibin... Gözlerini yerden hiç kaldırmadı... Titreyen bakışları
merhameti gözlüyordu ama öfke hep kapkara bir perde çekiyordu
önüne!..
Rengarenk çakıl taşlarının üzerinde yalınayak ilerlerken, insana
hasret bozkırın ortasında, insafa teslim olmuş bir canlı aradı da, kimselere
rastlayamadı...
Sanki tüm insanlık az sonra yaşanacakların farkındaydı ve
herkes doğaya gözlerini kapatmış, kendi kuytusuna çekilivermişti!..
O ise
nafile bir gidişin dönüşü olmayan yolculuğunda; korkuya kilitlenmiş yüreğiyle
yürüyordu... Masum, mağrur ve sessiz!.. Ve tabi ki kimsesiz...
Yanında birkaç
akrabasıyla köyden bayağı uzaklaşmışlardı... Batman Çayı’nın kıyısında kuytu bir
köşe arıyordu ölüm... Belli ki, kanlı törenin yeni bir sayfasına acımasız bir
çentik atmak için...
Beyaza teslim olmuş soluk benzinde, bir minnacık mezarı
andıran gamzesinde ve feodal yasalara isyan eden gözlerinde saklamıştı
masumiyetini...
Suçsuzdu çünkü... Ve suç, boynuna bir yağlı ilmik gibi
ısrarla dolanmak istiyordu... Güneydoğu’nun harabelerinde gizlenmiş kapkara bir
Kerbela yılanı gibi...
Kin tutmuş yara!..
Kaçacak yer yoktu ki oralarda... Hem nereye kaçabilirdi ki?.. Takatsız kalmış
cılız bacakları nereye taşıyabilirdi onu?.. Kime götürebilirdi insafı arayan
yüreğini?.. Kim sarabilirdi kirletilmiş bir tenin kin tutmuş yarasını?..
Her
adımında sanki o lanetli günün bir kara fotoğrafı yansıyordu toprağa... Ve o
kötü günün her saniyesi için bir damla gözyaşı düşüyordu ayaklarının dibine; Her
adımda bir acı sahne yaşarcasına!.. Ve her adımda “Anneeee...” diye
haykırırcasına!..
Köy evinde bir gün yalnızken amcasının oğlu Ö.D.’nin
tecavüzüne uğramıştı... Babası küçükken öldüğü için amcasının nüfusuna
kaydedilen genç kız, kendisine tecavüz eden Ö.D. ile kardeş gibi
yaşamıştı...
Kimseye söyleyemedi o iğrenç gündeki barbarlığı... O sustukça
tecavüz de sürmüştü... Ta ki, halasının oğlu S.D., de tecavüze katılana
kadar...
Boynunu büken, yüzünü kara eden o utanç sürdükçe tecavüz de
durmamıştı... Lal olmuş dillerin isyan eden hançeresinde, pas tutmuş öfkesiyle
dolanıp durdu!..
Aradan 4 ay geçmiş ve hamile olduğunu anlamıştı... Nasıl
söyleyebilirdi ki, kuzenlerinin tecavüzüne uğradığını?.. Kime inandırabilirdi
bunu, kim ortak olabilirdi çaresizliğine?..
Böylesi olaylarda şiddete
uğrayanların yalnızca kurbanlar olduğunun bilincindeydi ve yaşamak için susmak
zorundaydı... Yalnızca kendisi için değil, karnındaki masum için de
yaşamak...
Yaşamak ama feodalitenin kirli zamanlarında, kurbanların utanmaz
yüzlerinin önünde başı eğik yaşamak!..
Bulanık suda isyan!..
Sonunda annesi de fark etti hamile kaldığını... Genç kızın karnı büyüdükçe
köyde dedikodular da artmıştı... Ailesi onu sorguya alınca kendisine tecavüz
eden akrabalarının adlarını söylemişti... Tecavüz eden bir kişi değildi ve
çocuğun kimden olduğu da bilinmiyordu...
Aradan uzun süre geçtiği için kürtaj
da yaptıramayan aile, sonunda konuyu aşirete anlatmak zorunda kaldı. Suçlular
bulunmalı, gereği yapılmalıydı!..
Aşiret meclisi toplandı ve tecavüz kurbanı;
ölümün de kurbanı ilan edildi!.. Her zamanki gibi... Her benzer vakadaki gibi
kurban aynıydı!.. Yani kürtaj değil, infaza karar verildi!..
İşte o kararın
sonucuydu Batman Çayı kıyısındaki uzun yürüyüş...
O sabah yanında iki
akrabasıyla biraz daha yürüdükten sonra kuytu bir köşede durdular...
Genç kız
sonunun geldiğinin farkındaydı... Kimse ona bir şey sormadı o ise imdat bile
diyemedi...haberguncel.blogspot.com
Yanında amcası ve eniştesi vardı... Biri genç kızın saçlarından
kavrayarak Batman Çayı’nın kıyısına getirdi ve başını tüm gücüyle suya batırarak
uzun süre tuttu...
Gökyüzünün tanık olduğu bu vahşet sırasında genç kız
başını sudan kurtarmaya çalıştıysa da başaramadı... Az sonra kollarının da
dizlerinin de dermanı tükendi ve açık kalmış gözleri, bulanık suyun altından
isyan eden bir masumiyetle gökyüzüne takılı kaldı...
Törenin infazcıları onu
orada bırakıp bölgeden hızla uzaklaştı...
Gelinlik düşlerken!..
Polis 17 Aralık 2012’de, Batman Çayı’nda genç bir kızın cesedini buldu...
Üzerinde kimlik yoktu...
22 Aralık 2012’de ise polise bir ihbar geldi.
İhbarda bulunan yurttaş, “Dere kenarında cesedi bulunan kadının Hasret Daşlı
olduğunu, akrabalarının tecavüzüne uğradığını ve tecavüz edenlerin kendilerini
aklamak için genç kızı öldürdüklerini” söyledi.
İhbardan haberdar olan
akrabaları ise acelece Hasret’in Batman Çayı’nda boğulduğu dedikodusunu
yaydılar. Ancak polis soruşturmayı derinleştirince vahim bilgiler de elde
etti!.. Babaannesi, dedesi, annesi, amcaları, halası gözaltına alındı.
Amcalardan Habib Daşlı ifadesinde, “Aile meclisinin toplanarak karar
verdiğini, enişte Garip Daşlı’nın Hasret’i kum ocakları civarında kafasını suya
batırıp boğduğunu, bu şahsın Hasret’e tecavüz edenlerden birinin de babası
olduğunu” söyledi.
Habip, ortadan kaybolan Garip’in, cinayeti çocuklarının
üzerine atmayı tasarladığını da anlattı...
Töre infazının ardından Hatice
Daşlı’nin dedesi G.D. ile amcaları H.D ve E.D. tutuklandı.
Nüfus kağıdında
15 yaşında olduğu yazılan Hasret; gelinlik giymeyi düşlerken, kefensiz olarak
ceset torbasında defnedildi!..
Diyarbakırlı kadınlar 31 Aralık 2012’de, hem
cinayeti hem de Hasret’in kefensiz gömülmesini protesto için yürüyüş yaptı. Bir
grup kadın ise Hasret’in mezarının üzerine bir kefen örttü...
Hasret Daşlı’ya
tecavüz ettikleri iddiasıyla aranan kuzenlerden Ö.D., 5 Şubat 2013’te
Diyarbakır’da gizlendiği evde yakalanarak cezaevine konuldu. Diğer kuzenle
enişte halen kayıp...
Kefene “hasret” bir ölümün masum kurbanı ise Batman
Çayı’ndan yansıyan bakışlarıyla insafı aramaya devam ediyor!..
Yorum Gönder