Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Utku
Çakırözer bugün ABD eski Büyükelçisi Eric Edelman’dan mesajlar aktardı.
Edelman, AKP iktidarıyla ilgili öyle bir imada bulundu ki... Uyarı
mıdır, Türkiye’yi yeni kaoslara hazırlama amaçlı mıdır bilinmez; ama "Bu da mı olacak yani?" dememek mümkün değil.
Ankara’da
görev yaptığı dönemde Edelman’la Erdoğan’ın yıldızı hiç barışmadı.
Başbakan uzun süre randevu vermeyip tabir-i caizsse onu kıvrandırdı. O
yüzden Edelman’ın açıklamalarını "öfke" payını da dikkate alarak değerlendirmek gerekiyor.
Eski ABD Büyükelçisi’nin, "gazeteciler
ve askerlerle ilgili davalardan kaygı duyduğu, İlker Başbuğ’un terörist
olamayacağı, bir dönem bu davalardan yararlansa da artık Erdoğan ile bu
davaları açanlar arasında fikir çatışması yaşandığı" gibi malumu ilân görüşlerini geçiyorum.
Ama iki konudaki sözlerinin altını çizmek gerekiyor.
Birincisi; Edelman: "Erdoğan’n zor kararı Kürecik’ti." derken, şunları anlatıyor:
"Türkiye
ve ABD’nin izledikleri dış politikalar bazı konularda aynı çizgide.
Örneğin Malatya’ya kurulan radar sistemi son derece önemli bir karardı.
ABD güçlerinin ve müttefiklerinin korunması için hayati öneme sahipti.
Erdoğan için çok zor bir karar oldu. İkna edilmesi için Başkan Obama’nın
bizzat devreye girmesi gerekti. Aslında iki müttefik arasında bu
seviyeye yükselmemesi gereken bir konuydu. İlişkilerin gidişatını olumlu
etkiledi."
Demek Başbakan
Kürecik’e direnmiş, O kadar direnmiş ki ikna için Obama bizzat devreye
girmek zorunda kalmış. Bugün Kürecik’i sahiplenen, karşı çıkan CHP’ye
ise söylemediğini bırakmayan Başbakan Erdoğan’ın başlangıçta niye
direndiğini açıklaması, sonra nasıl ikna olduğunu açıklaması gerekmiyor
mu? Efendim, "İran-Suriye’ye karşı kullanılmayacak... Komutası bizde olacak... İsrail’le bilgi paylaşımı yapılmayacak gibi şartlar koştuk ve kabul edildi, ondan sonra kuruldu."
gibi izahatlar yapılmasın. Bunların tamamının gerçek dışı olduğu daha
en başından ortaya çıktı ve buna rağmen izin verildi. Öyleyse Obama,
Erdoğan’ı başka şekilde ikna etmiş olmalı. İyi de nasıl?
İkincisi; Edelman’ın, "AKP’nin nasıl model olabileceğine" dair şu sözleri:
"AKP
modeli, Nahda, Müslüman Kardeşler gibi diğer İslamcı partiler için bir
model olabilir mi? Ilımlı İslamcı bir parti ekonomiyi geliştirirken aynı
zamanda çoğulculuk ve demokrasi ile birlikte yaşayabilir mi? Bu konuda
Tunuslu yazar Abdülvahab Edeb’in son kitabındaki şu görüşe katılıyorum. Diyor ki: 'AKP ancak seçimleri kaybettiğinde, iktidarı barışçıl yoldan devrettiğini gösterdiğinde, o toplumlara gerçekten model olacaktır'. Katılıyor
ve biraz daha genişletiyorum: Türkiye’nin o ülkelere model olabilmesi
için basın özgürlüğü, hukuk devleti, çoğulculuk, herkes için eğitim gibi
ilkelere uyması lazım."
"Bu da mı olacak?" dememin sebebi işte Edelman’ın buradaki iması. Ne yani, "seçimleri kaybettiğinde AKP’nin iktidarı barışçıl yoldan devretmeyeceği" mi öngörülüyor? Ya da sırada böyle bir plan var ve ABD Büyükelçisi "sosyal mühendislik" çalışması mı yapıyor?
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan ve Mamak’a kucak dolusu sevgiler...
Müyesser YILDIZ
1 Şubat 2013
Yorum Gönder