Bizler ve sizler dün yeni yıla girmeye
hazırlanırken, Hasdal Cezaevindeki tek tutuklu kadın, iki çocuk annesi
Güllü Salkaya’dan 2 sayfalık mektup geldi.
Onu tanıyorsunuz; Daktilo memuru, yani sivil personeldi. Balyoz darbe
planı iddiasıyla açılan davada tutuksuz yargılanırken, 21 Eylül’deki
karar duruşmasında 16 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldığı gibi, “babalık ve kocalık haklarından” da men edilerek Hasdal’a kondu.
O, yeni yıla dün akşam ilk kez çocuklarından, eşinden ayrı olarak, Hasdal’da bir başına girdi.
Bizler yeni bir yıla umutla uyandık, ya o?
İşte Salkaya’nın yürek burkan mektubundan çarpıcı bölümler:
"1985 yılında Hava Harp Akademisi Komutanlığında işe başladım. 27
yıldır aynı yerde sivil memur olarak görev yapıyordum. Bu dönem içinde
evlendim ve dünyalar tatlısı 2 çocuk sahibi olduk. 2005 yılında
emekliliğime hak kazanmama rağmen çocuklarıma iyi bir gelecek sağlamak
amacıyla çalışmaya devam ettim. Oğlumun matematik mühendisi olarak
hayata başlaması, kızımın ise 1 yıl sonra üniversiteden mezun olacak
olması en büyük mutluluğumdu. Çocuklarımın okullarını bitirmesinden
sonraki ilk hedefim emekli olup, onlarla daha fazla vakit geçirip,
hayata atılmalarını yakından izleyerek destek vermekti.
Birini öldürürsün katil olursun. Bir şey çalarsın hırsız olursun.
Kaçarsın. Ama nereye kadar, nasıl olsa bir gün yakalanırkın, ‘Evet ben
suçluyum, suçumu da mutlaka birgün çekeceğim’ dersin. Ama benim suçum
ne, halen bilmiyorum.
BEN NE YAPMIŞIM
Ben ne yapmışım? Bunu hala anlayamıyorum. İradem dışı evimde veya
işyerimde olmayan bir bilgisayarda adı geçen dijital verilerin nerede,
ne maksatla, kim veya kimler tarafından hazırlandığını, benim adım
kullanılarak kaydının yapıldığını bilemiyorum. Bunu kabul etmem elbette
ki mümkün değildir. İşlemediğim bir suça değil 16 yıl, 1 saat bile ceza
verilmesine anlam veremiyor ve kabul edemiyorum.
Çalıştığım şubedeki görevim, yıl içindeki eğitim-öğretim
faaliyetleri, aylık ve yıllık ders programları ve ders konularıyla
ilgili muhtelif yazışmaları yapmaktır. Kaldı ki, evimde yapılan aramada
el konulan bilgisayarlarda ve CD’lerde suç unsuru bulunamadı. İş yerinde
kullanmakta olduğum bilgisayarda ise suç unsuru var mı, yok mu diye
araştırma bile yapılmadı.
HESABINI KİM VERECEK
Bize atılan bu iftiraların ne maksatla, kimler tarafından yapılmış
olduğunu bir türlü anlayamıyorum. ‘Neden ben?’ diye sorduğumda cevabını
bulamıyorum. Bunun hesabını ne zaman, kim, nasıl verecek? Bilemiyorum.
Bizlerin hapishanede kaldığımız, sevdiklerimizden uzakta geçirdiğimiz
her günü, her saati bizlere geri verebilecekler mi?
Karakol kapısına dahi gitmeyen ben, kendimi bir anda mahkeme salonunda buldum.
Hâla soruyorum; bir bayan olarak, bir eş, bir anne olarak kendini
çocuklarına ve ailesine adayan biri, bu kabûs dolu sıkıntılı günleri hem
kendisine, hem ailesine, hem de çevresine yaşatmak ister mi?
İşlemediğim bir suçum cezasını bana ve tüm yakınlarıma çektiriyorlar.
Bazen içimdeki duygulara da engel olamadığım zamanlar oluyor. Bana verilen bu ağır cezayı hak edecek ne yaptım?
BEN KİM, DARBEYE TEŞEBBÜS ETMEK KİM
Orta halli bir ailenin çocuğu olarak, yapacak bir iş imkânı olmadığından devlet memuru olarak görev yapmam mı?
Devletin bana imkân tanıdığı bu işi layığıyla yerine getirmek mi?
Ben şimdi darbecilikle suçlanıyorum. Ben kim, darbeye teşebbüs etmek kim?
Masumum. Suçlu olmadığımı biliyor olmanın rahatlığıyla sabrımı ve
metanetimi koruyarak, aklanmayı, beraat etmeyi ve özgürlüğümün iadesini
bekliyorum.”
Böyle bir günde bu mektuptan bahsederek, keyfinizi kaçırdığım için
özür dilemeyeceğim. Çünkü Güllü Hanım’ın da anlattığı gibi kabûs
sürüyor!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler...
Müyesser Yıldız
www.facebook.com/MuyesserYildiz
Odatv.com
Yorum Gönder