96 yıl önce bu aylarda Gümrülü Azeriler ‘kaç ha kaç’la Kars’a
ulaşmaya çalışıyorlardı
Geçenlerde Kars’taydım.
1870’lerden 1910’lara dek
kenti “işgal” ve
“imar” eden Çarlık
Rusyası’ndan miras taş binalardan kamudakiler bakımlı
ama diğerlerinin çoğu daha da
“metruk”laşmış.
Oysa önceki Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu
döneminde “Doğu’nun uygar ve
kimlikli kenti” kampanyaları ilk meyvelerini hemen
vermiş, kimi duyarlı Karslılar eski Rus binalarını konut, otel, lokanta gibi
işlevlerle onarıp yaşatmaya başlamışlardı.
Yeni kurulan “Kars Kültür Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulu” da özgün mimarinin yitirilmemesi için yasal
önlemler almaya çalışıyor; ne var ki yeni yapıların eski dokuyla uygunsuzluğu
kentin eşsiz tarihsel kimliğini zedeliyor.
Rusların planladığı geniş caddelerde dolaşırken Karslı mimar
Ali İhsan Alınak, birkaç ay önce Gürcistan üzerinden 8
saatte gittiği 70 km mesafedeki Ermenilerin Gümrü kentini anlattı..
“Tarihi mimari o kadar korunmuş ki, kentin eski fotoğraflardaki
güzelliği bozulmamış. Yeni yapılar az ama özenli. Herkesin, hele mimarların
görmesi lazım.”
“İlk fırsatta gitmeliyim” derken
sordum: “Kars Belediye Başkanı gördü
mü?”
Alınak, Gümrü’den söz ederken bizimkilerin
anılarına dalmışım. Dedelerimizin, nenelerimizin, babam ve yaşıtı büyüklerimizin
“Karslı” olmadan önce, doğdukları
kentten nasıl ayrıldıklarına…
‘Kaç ha kaç’
Yıl 1917. Ocak-şubat ayları... Gümrü’nün
Azeri halkı, “Taşnak”ların giderek
tırmanan terörüne dayanamayıp evlerini-işyerlerini terk ederek
Türkiye’ye doğru göçe başlamışlardı.
Taşnaklar, Ermenilerin
“ırkçı”ları.
Anadolu’da ve Kafkasya’da
Türklerle aynı kentlerin
“hemşeri”leri olarak dostluk
içinde yaşayan Ermenilerden çok farklılar. Fransızların Çarlık Rusyası eliyle
verdikleri silahlarla Azerilere saldırmalarının nedeni de
Karadeniz’den Akdeniz’e
uzanacak “Büyük Ermenistan”
hayali. Bu rüyaya Fransız ve İngiliz desteğinin amacı ise Kafkas petrollerine
kavuşmak.
Gümrü’de iki halk adeta “iç
içe”lerken bitmek bilmeyen Taşnak baskısından ötürü
çareyi “kaç”makta bulan
Azerilerin, kafileler halinde Kars’a göçmelerine de
“kaçakaç” (kaç ha kaç)
deniyor.
Yaşlılar, hastalar, çocuklar öküz arabalarında; kimileri at sırtında,
kimileri yürüyerek gerçekleşen kaçakaçla, kış koşullarında yollara düşen Gümrülü
Azeri aileler arasında “Pirçekliler”de
var.
Göç sırasında soğuktan donan küçük çocukların bazıları, yolda bırakılan
ahırlarda ineklerin nefesleriyle yaşama dönüyorlar; arkadan gelenlerin ağlama
seslerini duymaları sayesinde kurtuluyorlar. Bunlardan babam
“Dıngılı (küçük) Süleyman”, 2003 yılında
TSK’nin “emekli Kurmay
Albay”ı olarak askeri törenle toprağa
verildi.
Göçün ilk günlerinde ise bir Taşnak
“gülle”si (kurşun) dedem
Pirçekli Esat’ın karnına geliyor. Kadınlar yere
dökülen bağırsaklarını yıkayıp bir beze sararak kucağına veriyorlar. 50
yaşlarındaki Esat’ın
Gümrü’ye geri dönüp hastaneye
yetişmesinden başka çaresi yok.
Gerisini T.C. vatandaşı soyadıyla “Esat
Ekinci” özetle şöyle anlatıyor:
“Kurşun yağmuru altında hastaneye vardım. Yakın arkadaşım
Ermeni bir doktor kucağımda tuttuğum bağırsakları karnıma yerleştirdi; dikti. 5
gün bana baktı. Vedalaşırken bir at verdiler. Gece yola çıktım, birkaç gün sonra
bizimkilere yetiştim.”
Bir “düşman” Taşnak
güllesiyle karnı yarılan Esat,
“dost” bir Ermeni doktor sayesinde
kurtulmuştu. Aynı ameliyatın izleriyle 1979’da
sonsuzluğa göçerken 117 yaşında olduğu hesaplanan
Pirçekli’nin en yakın arkadaşları arasında
“Taşnak olmayan Ermeni”ler de
vardı..
Yorum Gönder